1 Mayıs sabahı Taksim’e çıkan bütün yollar kapatılmış, ulaşım felce uğramıştı. Polis engeline rağmen ara sokakları arşınlıyorum. Amacım Mecidiyeköy’e ulaşmak…
Mecidiyeköy Meydanı’nı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Genelde iş çıkışlarına kaldığım bu meydan insanın içini sıkar, üstüne üstüne gelirdi. 1 Mayıs’ta ise bambaşka bir heyecan hakimdi. Polis adeta meydanı gözaltına almıştı. Bazı eylemcileri eylem başlamadan almayı başarmıştı, fakat belli ki kalabalık başını döndürüyordu.
Ve sonunda beklenen oldu. Göle ilk taş atıldı ve bir anda Mecidiyeköy eylem alanına dönüştü. Taksim iradesi ile devleti temsil eden polisler karşı karşıyaydı. Önce küçük bir abluka oluşturuldu, sonra gelen gruplar da ablukaya dahil edildi. Ben ablukanın dışında kaldım. Polis zincirinin arasından sızarak bir kafeye girdim. Hemen ardımdan polis de peşimden girdi. Lavaboya girip önlüğümü giydim ve flamamı hazırladım. Polis kafeden çıkmıştı ama kapı hala tutuluyordu. Saat 10.30’da yoldaşlarımın gözaltına alındığını görünce, kapıyı zorlayarak polisi püskürttüm. “Yaşasın 1 Mayıs, Biji Yek Gulan” sloganıyla yürümeye başladım…
Şimdi gözaltı aracının önündeydim. Beraber alındığımız arkadaşlarla devrimciliğimizin olanca sıcaklığıyla kenetlendik. Bir eşiği daha aşmış olmanın gururuyla yoldaşlarıma gülümsedim. Bu benim ilk gözaltımdı. Ters kelepçeye alınıp araca bindirildik. Bundan sonra yaşamı devrimci tarzda yeniden örgütleyecek ve direnmiş olmanın verdiği güvenle sorumluluklarıma dört elle sarılacaktım.
Ters kelepçeyi açamadım. Zorladıkça bileklerim kesilmişti. Sağlık kontrolü için araçtan inerken “Yaşasın 1 Mayıs, Biji Yek Gulan” “Gözaltılar, Tutuklamalar, Baskılar Bizi Yıldıramaz” sloganlarını attık. Kelepçelerimiz açıldı, gördüğümüz işkenceyi tutanaklara geçirdik. Ardından Vatan Emniyet’e getirildik. Getirildiğimizde saat 11.30’du. Yaklaşık 14 saat araçta bekletilecektik.
Açlık grevinde olmamıza rağmen su verilmedi. Avukatlarımızla görüşme talebimiz reddedildi. Karşılığında lütuf gibi iki şişe su vermeye kalktılar, kabul etmedik. Daha sonra yaptığımız görüşmelerde avukatların bizleri görmek için öğle saatlerinden beri Vatan’da beklediğini, fakat izin verilmediğini öğrendik. Aracın arka kısmı havasız kaldığı için kapının açılmasını talep ettik, kabul edilmedi. Kabul edilmediği gibi klimadan sıcak hava üflemeye devam ediyordu. Kapıyı açma ısrarımız üzerine klimadan soğuk hava da verilebildiğini öğrendik. Uzunca bir süre lavaboya çıkartmadılar. Otobüs kapısından, biri elinde kamera olan iki polis bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Cevap vermemizi beklemeden çıkıp gittiler. Suçlu olduklarını bildiklerinden olsa gerek, itirazlarımıza açıklama yapma gereği bile duymadılar. Her türlü psikolojik işkenceyi üstümüzde deniyorlardı.
01.15’te avukatlarımızla görüştük, ardından ifadeye aldılar. Önüme hangi partiye üye olduğumdan eylemlere neden katıldığıma kadar bir dizi sorunun olduğu bir kâğıt uzattılar. Okuma gereği bile duymadan kâğıdı geri uzattım. İşkence gördüğüm için susma hakkımı kullandığımı, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının meşru olduğunu, bunun anayasa tarafından güvence altına alındığını ve bütün sorulara aynı cevabı yapıştırması gerektiğini söyledim. Tekrar hastaneye sevk edildik. İşkenceyi kayda geçirdikten sonra kimlik ve telefonlarımızı aldık ve serbest bırakıldık.
Yakınlarımız ve arkadaşlarımız bizleri coşkuyla karşıladılar. Beraber alındığımız arkadaşlarla Taksim hedefli 1 Mayıs’ları büyütmek dileğiyle vedalaştık.