Kürt Ulusal Konferansı ve Suriye’de federal sistem önerisi

Kürt Ulusal Konferansı 26 Nisan’da Suriye’nin Kürt Bölgesi Rojava’nın Kamışlı kentinde gerçekleşti. 2012 yılından bu yana toplanması için çalışılan Kürt Konferansı, Suriye’de Esad rejimi yıkıldıktan sonra gerçekleşince, öne çıkan konu Suriye oldu.

Konferansa Suriye’de Barzani çizgisini temsil eden ENSK ile PYD ev sahipliği yaptı. ENKS ve PYD ilk kez yanyana gelerek ortak bir metinde anlaştılar. Rojava bölgesi dışında Şam, Halep, Bab ve Azez’den Kürt siyasiler ve aydınlar da toplantıya katıldı. Ayrıca Kürtlerin ulus olarak varlığını sürdürdüğü Türkiye başta olmak üzere Irak ve İran’dan da heyetler bulunuyordu. Irak Kürdistanı adına Mesut Barzani’nin temsilcisi, KYB adına bir heyet toplantıda yer aldı. Türkiye’den ise DEM Parti heyeti ile DBP temsilcileri katıldılar. Toplamda 400 delege, 200 kadar gazeteci vardı. Bir de Avrupa’dan gelen gözlemciler. Dikkat çeken iki ülke, ABD ve Fransa’ydı. Konferansın gerçekleşmesinde bu iki ülkenin aktif bir rol üstlendiği söyleniyor.

Konferans, Kürt ulusal marşı Ey Raqip ile açıldı. Açılış konuşması SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi yaptı. Mazlum Abdi, “Kürtlerin birliği, aynı zamanda Suriye’nin birliğidir; Kürtlerin güçlenmesi Suriye’nin de güçlenmesidir” dedi. Ardından şunları söyledi: “Suriye’de birçok halk yaşıyor. Merkezi olmayan, demokratik, herkesi kucaklayan bir Suriye istiyoruz… Bütün çabamız yeni Suriye’de bölge olarak hak ettiğimiz yeri almaktır. Kürtler yıllardır mücadele verdi ve Suriye’nin en yurtsever halkı olduğunu gösterdi.”

Konferansta DBP Eşbaşkanı Keskin Bayındır da konuşma yaptı. Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısını hatırlattı. DEM Parti konferans sonrası yaptığı açıklamada, konferansı “Kürtler arası birliğin sağlanması açısından tarihi bir adım” olarak niteledi. “Ortadoğu’da yaşayan her halkın, inancın ve kültürün kendi kimliği ve statüsüyle yaşayabileceği demokratik bir Ortadoğu’nun kurulması için önemli bir fırsat”tır dedi.

Konferans, gerçekten Kürtlerin birliğini sağlayacak mı? Aldıkları kararları yaşama geçirebilecekler mi? Türkiye dahil, bulundukları ülkelerin egemenleri bu talepleri kabul edecek mi? Edilmediği koşulda ne olacak?

ABD ve Fransa’nın konferansı desteklemesi, işbirlikçileri üzerinde etkili olabilir. Fakat diğer emperyalistlerin ve her ülke burjuvazisinin çıkarları onlarla örtüşmüyor. En başta Suriye’nin geleceği büyük bir belirsizlik içinde. Hem emperyalistler hem de bölge ülkeleri Suriye’de kendi amaçlarını realize etmek için uğraşıyor.

Konferansın “ortak tutum belgesi” de asıl olarak Suriye’nin geleceğine odaklanmış. “Suriye alanı” başlığı altında şu ifadeler yer alıyor: “Suriye yönetim sistemi siyasal çoğulculuğu, iktidarın barışçıl yollarla devredilmesini ve güçler ayrılığını benimseyen iki meclisli bir parlamenter sistem olmalıdır. Ayrıca ademi merkeziyetçi bir sistem çerçevesinde bölgesel konseylere dayanmalıdır. Merkez ve bölgeler arasında adil bir güç ve zenginlik dağılımını içeren ademi merkeziyetçi bir Suriye.” (abç)

Adem-i merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin merkezi idare karşısındaki yetki ve özerkliğin genişlemesi anlamına geliyor. Konferansın yayınladığı “ortak tutum belgesi”nde ve “sonuç bildirgesi”nde sıkça bu kavrama rastlıyoruz. Daha açık biçimde “federasyon” tanımı da geçiyor. “Kürt bölgelerinin federal bir Suriye çatısı altında bütünleşik bir siyasi ve idari olarak birleştirilmesi…” deniyor mesela. Sadece Kürtler için değil, diğer ulusal, mezhepsel, kültürel farklılıkları da içeren federatif bir Suriye istedikleri belirtiliyor. Ve bunların “uluslararası antlaşmalar, sözleşmeler uyarınca ulusal haklarını anayasal olarak güvenceye alınması”nı şart koşuyor.

İşi sıkıya almak bakımından uluslararası kurumların, emperyalist devletlerin “garantör” olmasının istendiği söyleniyordu. Belgelerde bu konu, “uluslararası hakemlik denetiminde tüm Suriye bileşenlerinin temsilcilerinin yer aldığı bir kurucu meclis oluşturulması” şeklinde geçiyor. Keza konferansın kararları arasında tüm Kürt partilerinin bir araya gelerek ortak bir heyetle Şam’a gidecekleri de var. Bundan sonra Şam ile görüşmeler sadece PYD ile olmayacak, tüm Kürt partileri temsil edilecek.

HTŞ başkanı Colani ile Mazlum Abdi 10 Mart’ta görüşmüş ve 8 maddelik bir anlaşma imzalanmıştı. Kürt Ulusal Konferansı’nda alınan kararlar, bu anlaşmanın ilerisinde (federasyon ve “kadın-erkek eşitliği”ne vurgu yapılması gibi); dolayısıyla onu geçersiz hale getiriyor.

Tabi ki bu durum, HTŞ’yi ve onu destekleyen devletleri (Türkiye başta olmak üzere) rahatsız etti. Konferans sonrası HTŞ yaptığı açıklamada, SDG ile “ulusal çözüm ve barışa doğru bir adım” atıldığını, fakat konferansta “federalizmin” öne çıktığını, bunun da HTŞ ile SDG arasındaki anlaşma ile çeliştiğini ve “ülkenin bütünlüğünü tehdit ettiğini” ileri sürdü.

Benzer açıklamalar Türkiye’den de geldi. Konferans’ın Suriye için “federasyon” istemesini, “bölücü talep” olarak nitelendirdiler. Dahası, Suriye’de olduğu gibi Türkiye’ye de bu taleplerle gelineceği korkusunu yaydılar.

Türkiye’de 7 Ekim’den itibaren başlayan “yeni çözüm süreci”nin mimarı Devlet Bahçeli, Kürt Konferansı’nın kararlarını “Kamışlı provokasyonu” olarak niteledi ve “pişmiş aşa su katma rezaletidir” dedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da benzer şekilde tehditkar açıklamalar yaptı. “Suriye’de DEAŞ nasıl sistemden çıktıysa PKK de çıkacaktır. Ya kendi isteğiyle, barış içerisinde, ya da başka türlü…”

Adını “Terörsüz Türkiye” koydukları yeni sürecin odağında -2013-2015 yıllarında olduğu gibi- Suriye bulunuyor. Türk egemen sınıfları, bir yandan Suriye’de Kürtlerin federal ya da bağımsız bir devlet konumuna gelmesini engellemeye çalışırken, bir yandan da besledikleri radikal İslamcı çeteler aracılığıyla Suriye üzerinde hakimiyet kurmak istiyorlar. Burjuvazi açısından yıkılmış bir Suriye, iştah kabartan bir pazar alanı aynı zamanda. Yeni süreçle asıl meramları bunu hayata geçirmek. PKK’nin kendini feshetmesi, bu amaca giden yolda önemli yol alınması anlamına geliyor. O yüzden Bahçeli’den Erdoğan’a kadar hepsi bir an evvel PKK’nin kendini feshi üzerinde duruyor. “Demokratikleşme” yönünde en küçük bir adım atmak şöyle dursun, HDK operasyonları, belediyelere kayyumlar, kitle gösterilerine saldırılar tüm hızıyla devam ediyor.

PKK yıllar önce “bağımsız Kürdistan” hedefinden vazgeçmişti. Öcalan’ın tutsak alınması ile “paradigma değişikliği” adı altında Kürtlerin bulundukları ülkelerde bazı haklar elde ederek birarada yaşaması savunuldu. ABD’nin Irak işgaliyle birlikte her ülke için farklı çözümler ileri sürdüler. Türkiye’de AB reformları çerçevesinde “kültürel haklar” ile sınırlamaya kadar gerilediler. Öcalan’ın 27 Şubat’taki mesajında ise “idari özerklik, kültürel haklar” bile “aşırı milliyetçi savruluş” olarak nitelendirilmişti.

Fakat yaşam farklı akıyor. Zaten PYD, Öcalan’ın mesajının PKK için geçerli olduğunu, kendilerini bağlamadığını söylemişti. Suriye için “federasyon” istemi, Öcalan’ın son mesajıyla ve Türkiye’nin beklentileriyle uyuşmuyor. Fakat bu kararın arkasında Barzani, Talabani gibi Türkiye’nin yakın ilişkileri olduğu Irak Kürt Bölgesi’nin yöneticileri de bulunuyor. Özellikle Barzani’nin Türkiye’den habersiz böyle bir karara imza atması beklenemez. Daha önemlisi ABD ve Fransa’nın konferansa sunduğu destek var.

Bu koşullarda Türkiye, ellerindeki tüm kozları oynamaya devam etmekle birlikte, başaramadığında varolan durumu kabul etmek zorunda kalacaktır. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi. Uzunca bir süre Irak’ta bir Kürt Federe Devleti’nin kurulmasını da “kırmızı çizgi” ilan etmişti, sonrasında en fazla ihracatı bu bölgeye yaptı. Sonuçta burjuvazinin azami karı, her tür “ulusal çıkar”ın üzerindedir. Daha doğru ifadeyle “ulusal çıkar” dedikleri şey, zaten kendi burjuvalarının çıkarlarından başka bir şey değildir.

Kürt halkı bulunduğu her ülkede kendi kaderini kendisi tayin edecektir kuşkusuz. Esasında “federasyon” veya “özerklik” sosyalist ya da demokratik halk cumhuriyetlerinde olabilecek bir modeldir; faşist ve gerici devletlerle bu şekilde birliktelik, yeni çatışmalara gebedir; bugüne dek öyle de olmuştur. Bunun yasalara, hatta anayasaya geçirilmesi bile güvence teşkil etmez. Son tahlilde belirleyici olan her zaman halkın mücadele gücüdür. Kürt halkı bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da haklarını direne direne, söke söke alacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

PKK’nin feshiyle ne Kürt sorunu çözülür ne de “demokrasi” gelir

Geçen yıl Ekim ayında başlayan “yeni süreç” önemli bir aşamaya geldi. PKK’nin 5-7 Mayıs tarihleri …

Erol Eğrek Çalık Holding çalışanları tarafından katledildi

İşten çıkartıldıktan sonra tazminatını alamayan Erol Eğrek, 9 Mayıs günü gittiği Çalık Holding’in çalışanları tarafından …

1 Mayıs’ı ve Taksim’i kazandık! DİRENİŞİ ÖRGÜTLEME, BÜYÜTME ZAMANI!

1 Mayıs’ı geride bıraktık. Ama yankıları sürmeye devam ediyor. Komünist Enternasyonal’in 1889 yılında “işçi sınıfının …