“İşim ağır yoruluyorum, ayrıca üç-beş kuruş fazla para kazanayım diye her gün mesaiye kalıyorum. Sosyal yaşamım hiç yok”. “Hep mesai, hep mesai… Her gün mesaiye bırakılıyoruz. Yorgunluktan ölüyoruz.” vb
Bu şikayetleri neredeyse bütün işçilerden duyuyoruz. İşçiler bir yandan fazla mesaiden şikayet ederken, bir yandan da aşırı yorgun düşmelerine rağmen geçinebilmek için fazla mesai istiyorlar. Ücretlerin alım gücü, her gün enflasyon karşısında eriyince, işçiler de fazla mesai ister duruma geldiler.
Yürürlükteki iş kanununa göre işçilerin günlük, haftalık, aylık ve yıllık çalışma süreleri belirlenmiş. Belirlenen süreleri aşan çalışma, “fazladan çalışma” olarak tanımlanmış. Fazla mesai çalışmasına da bir üst sınır getirilmiş.
Fakat bu “üst sınır”ın bile aşıldığını, “vahşi kapitalizm” dönemlerini çağrıştıran şekilde işçilerin saatlerce çalıştırıldığını görüyoruz.
Yasalar ve gerçekler
İş Kanunu’nda işçilerin çalışma saatleri haftalık 45 saat, yıllık 270 saat olarak belirtilmiş. Gece vardiyasına 7,5 saat sınır getirilmiş. 7,5 saatin üzerindeki çalışma “fazla mesai” oluyor. Haftalık 45 saatin üzerindeki çalışma da “fazladan çalıştırmaya” yani fazla mesaiye giriyor.
45 saatin üzerindeki her bir saat için, işçiye normal çalışma saat ücretinin yüzde 50 fazlası ücret ödenmek zorunda. Örneğin işçinin normal işgünü mesaisinde saat ücreti 10 TL’ye geliyorsa, fazla mesaide 10’nun yüzde 50 fazlası, yani 15 TL olması gerekir. Fakat sendikalı işyerlerinde işçilerin örgütlülük durumuna göre bağıtladıkları toplu iş sözleşmelerinde belirlenen oranda “fazla mesai” ödenir. Bu bazen yüzde 100 olur, bazen yüzde 200, ya da daha fazlası…
Patron ve işçinin anlaşması halinde haftalık 45 saat çalışma süresi, 6 güne günlük 7.5 saat şeklinde bölüneceği gibi, 5 güne 9 saat olarak da düzenlenebiliyor. Veya 24 saat çalışma 24 saat dinlenme şeklinde olabiliyor. Fakat her ne şekilde olursa olsun düzenlemelerin haftalık 45 saati, yıllık 270 saati geçmemesi gerekiyor. Geçmesi durumunda “fazla mesai”ye giriyor, fazla mesainin de üst sınırı 11 saattir.
Dolayısıyla patron, işçiyi fazla mesaiye bıraktığında, günlük çalışma saati artı fazla mesai saati, toplam 11 saati geçmemesi gerekiyor. 11 saati geçen çalışma, hukuksuzluktur, suç işlemektir. İşçiye tek taraflı iş sözleşmesini feshetme hakkı doğar ve işçi kıdem tazminatını hak eder. Aynı şekilde, haftalık 45 saati geçmese bile, işçiler bazı günler 11 saatten fazla çalıştırılırsa, patron suç işlemiş olur ve işçiye tek taraflı iş sözleşmesini feshetme hakkı doğar.
İşçinin tatil günlerinde işe çağrılması da “fazla mesai” sayılır. Tatil günlerinde işçinin bir saat çalışması bile bir günlük yevmiye almasını gerektirir.
Yasalar böyle söylüyor. Ama fiiliyatta böyle işlemediğini biliyoruz. “Fazla mesai”nin üst sınırı olan “11 saat”, kağıt üzerinde kalıyor. Nerdeyse hiçbir işyeri buna uymuyor. Uzun saatler mesaiye bırakıyorlar. İşçiler bazen sadece uyumak için eve getirildiklerini, bazı günler ise uykusuz şekilde çalışmaya devam ettiklerini söylüyor.
Buna karşın bugüne kadar hiçbir işletme “fazla mesai” saatlerinin üzerine çıktığından dolayı ceza almadı. Bu doğrultuda ne bir denetim, ne de yaptırım var. Yasada belirtilen cezai yaptırım da, idari para cezasından ibaret. Kesilen para cezaları küçük bir meblağ olunca, hiçbir caydırıcılığı da kalmıyor.
Fazla mesai de vergi soygunu kıskacında
Yoğun çalışmaktan posası çıkan işçiler, zorunlu mesaiye bırakılıyor. Geçim sıkıntısı nedeniyle gönüllü mesaiye kalmak isteyen işçiler de var. Her ne koşulla mesaiye kalırlarsa kalsınlar, mesai ücretleri çok düşük olmasının yanısıra neredeyse yarısı vergi kesintilerine gidiyor.
Fazla mesai geliri, normal ücrete ek gelir sayıldığı için gelir vergisi, SGK primi ve damga vergisi kesintileri yapılıyor.
Gelir vergisi dilimlere bölünmüş şekilde alınıyor. Yıllık geliri 158 bin TL olan yüzde 15’le başlıyor. 158 bin ve 330 bin arası yüzde 20, 330 bin ve 1.200.000 bin arası yüzde 27, 1.200.000 bin ile 4.300.000 bin arası yüzde 35, 4.300.000 bin ve üstü yüzde 40 şeklinde düzenlenmiş.
Fazla mesaiye kalan bir işçiden, 2025 yılı itibarıyla yüzde 15 gelir vergisi, yüzde 14 SGK prim kesintisi, yüzde 0,759 oranında damga pulu vergisi kesintileri yapılıyor. Örneğin ay içerisinde 10 saat fazla mesai yapan bir işçinin brüt saatlik ücreti 100 TL olsun, fazla mesai ücreti (1,5 kat) 10 saat x 100 TL =1.500 TL eder.
Gelir vergisi (yüzde 20) 300 TL. SGK primi (yüzde 14) 210 TL, Damga vergisi (yüzde 0,759) 11,39 TL. Yapılan kesinti 987,61 TL. İşçi 1500 TL’lik fazla mesai yapıyor, kendisine kalan 987,61 TL. Diğeri vergi kesintilerine gidiyor. Nerdeyse yarısı!..
Vergi düzenlemesi işçiler ve emekçiler için tam bir katmerli soygun.
Vergiler iki türlü toplanıyor. Doğrudan (gelir) ve dolaylı vergiler şeklinde. İşçi-emekçiler aldıkları, kullandıkları her türlü ürünün vergisini veriyorlar. Temel tüketim ürünlerinden alınan dolaylı vergiler, devletin vergi gelirlerinin en büyük parçasını oluşturuyor. Ve dolaylı vergi düzenlemesi, zenginlerin de yoksullarında da aynı ürüne aynı vergiyi ödemesi anlamına geliyor. Oysa vergiler gelir ve servet üzerinden alınmalıdır.
Diğer yandan işçiler ücretini alır almaz gelir vergisi kesiliyor. Burjuvazi ise beyanda bulunduğu gelir vergisi üzerinden vergi veriyor. Patronların hiçbir zaman doğru beyanda bulunmadığı, eksik gelir gösterdikleri kimse için sır değil. Buna karşın bırakalım gelir ve servetinden vergi alınmasını, vergi borçları siliniyor, vergiden muaf tutuluyorlar.
Vergi dilimlerinin küçülmesi ile asgari ücret bile vergi dilimlerine giriyor. Zaten dolaylı vergilerle beli bükülen işçiler ve emekçiler, “fazla mesai”den bile vergi ödemek zorunda kalıyorlar. İşçiler bu durumu şöyle ifade ediyor: “Aldığım ücret enflasyon karşısında eriyor, alım gücüm sürekli azalıyor. Mesai yapıp biraz ek gelir olsun diyorum, mesainin yarısı da vergi kesintisine gidiyor.”
* * *
Patronların artı-değer sömürüsü, “fazla mesai” adı altında günlük çalışma süreleri en az 12-14 saate çıkarak daha da artıyor. O da yetmiyor bu kez devletin “vergi soygunu” karşımıza çıkıyor. Patron ve devlet birlikte işçileri iliklerine dek sömürüyorlar.
İşçi sınıfının 150 yıl önce kan ve can bedeli elde ettiği “8 saatlik işgünü” bugün lüks sayılıyor. Ücretler düşük olduğundan işçiler bu duruma boyuneğiyorlar. Üstelik fazla mesailerin yaklaşık yarısı vergiye gittiği halde… Sendikalar da buna karşı bir mücadele hattı örmüyor.
“Fazla mesai”ler istisna olmalıdır. İşçilerin ücretleri artmalı, zorunlu mesailer kaldırılmalıdır. Keza işçi ve emekçiler üzerindeki vergi soygununa son verilmelidir!
İşçiler bu talepleri yükseltmeli, sendikaları bu doğrultuda harekete geçmeye zorlamalıdır! Unutmayalım; yaşam hakkımız mücadele gücümüz kadardır!