Leman dergisinde yayınlanan bir karikatürü bahane eden gerici çete, derginin Taksim’deki eski bürosuna saldırı düzenledi. Binanın önünde taşlı sopalı gösteri yapan gerici güruh, yakıp-yıkma, öldürme-katletme çığlıkları atarken, polis de onları seyretmekle yetindi.
Bakırköy’deki Leman Kafe de gerici güruhun taşlı sopalı saldırısına maruz kaldı. Saldırıyı kontrol altında tutmak isteyen polis, havaya ateş açtı.
Tam da 2 Temmuz Madımak Katliamı’nın yıldönümü yaklaşırken yapılan bu gösteriler, muhalif kesimlere karşı bir gözdağı-korkutma-sindirme hedefi taşıyordu.
Kitlelere gözdağı operasyonu
Saldırıyı tetikleyen unsur, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un internet paylaşımları oldu. Tunç, yaptığı açıklamada Leman dergisi hakkında “dini değerleri alenen aşağılama” suçlamasıyla soruşturma başlatıldığı söyledi. Ardından karikatürün sahibi, derginin sorumlu yazı işleri müdürü, 2 genel yayın yönetmeni ve grafiker hakkında gözaltı kararı verildiği duyuruldu. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ise, Leman çalışanlarının yere yatırılarak, ters kelepçeyle gözaltına alındıkları, çıplak ayakla yürütüldükleri görüntüleri internette paylaştı.
Katillere, çete liderlerine, tecavüzcülere, uyuşturucu baronlarına yapılmayan muamele, bir mizah dergisinin çalışanlarına yapılıyordu. Ve bizzat AKP’li bakanlar eliyle dinci-gerici güruhlara hedef gösteriliyor, linçin önü açılıyordu.
Bakan Tunç’un “İnançlarımıza yönelik saygısızlık asla kabul edilemez” cümlesi, gerici saldırının dayanak noktası oldu. İBDA-C uzantısı Büyük Doğu Akıncılar Derneği’nin çağrısı ile toplanan gerici güruh, Leman dergisinin eski adresine giderek binanın kapılarını, camlarını kırdı. Saldırı sırasında konuşma yapan Büyük Doğu Akıncıları Derneği İl Başkanı Alper Kaan Aykut, “Ya onlar ölecek ya biz öleceğiz” dedi. Gerici güruh ise “Kahrolsun laiklik, Yaşasın şeriat” ve “O bina yanacak” sloganları attı.
Saldırı, 2 Temmuz Sivas Katliamı’nın yıldönümüne 2 gün kala gerçekleşmişti. Ve asıl amaç, kitlelere gözdağı vermek, korkutmak, sindirmekti.
AKP’nin korkuları büyüyor
19 Mart’ta İmamoğlu gözaltılarının başladığı gün öğrenciler polis barikatını yıkarak ilerleyince, aynı akşam Saraçhane’ye 200 binden fazla insan geldi. Üstelik devletin Saraçhane ve çevresindeki bütün sokak-caddeler için eylem yasağı kararını duyurmasına rağmen…
Öğrenci gençliğin yıktığı barikat, kitlelerdeki korku barikatlarını da yıkmıştı. İlk gün 200 bin, 3. gün 1 milyon 250 bin kişi aktı Saraçhane’ye… Yasaklara, tehditlere ve engelleme çabalarına meydan okuyarak… Ankara, İzmir gibi birçok kentte de, yine yasaklanmış meydanları, caddeleri onbinler doldurdu.
1 Mayıs günü ise, devletin bütün çabalarına rağmen binlerce insan Taksim hedefiyle Mecidiyeköy-Taksim çevresinde toplandı, eylem yaptı, yüzlerce kişi gözaltına alındı.
19 Mart’tan bugüne, devlet CHP’ye üstüste operasyon yapıyor, itirafçılar çıkartıyor, belediyelerin haklarına ya da varlıklarına el koyuyor, CHP’yi kayyum vb. iç tartışmalara boğmaya çalışıyor; ancak kitleleri korkutmayı, sindirmeyi başaramıyor. Tersine, AKP’nin korkuları büyüyor. Bunu kullandığı yöntemler kadar, kullanmadıklarına da bakarak görebiliyoruz.
Büyüyen kitle eylemlerine, Gezi Direnişi benzeri halk ayaklanmalarına karşı kullanmak üzere hazırlanan SADAT benzeri kontra çetelerin varlığını biliyoruz mesela. Keza Irak’taki, Suriye’deki gerici-cihatçı çetelerin uzantılarının ya da benzerlerinin Türkiye’de de giderek daha örgütlü hale geldiklerini görüyoruz. Dinci-gerici-faşist güruhlar, çeteler, eğitiliyor ve bekletiliyor; zamanı geldiğinde kullanılmak üzere.
Ve zaman zaman kullanılıyor da. Mesela bir tarikatın “mezuniyet töreni”, kentin en merkezi yerinde yapılmıştı yakın zaman önce. Aksaray’dan Unkapanı’na sarıklı-şalvarlı güruhların tekbirlerle yürütüldüğünü görmüştük. Keza Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün, yine kitleler halinde yürüyerek tekbir getirerek gövde gösterisi yapmışlardı. Benzer sayısız örnek vardır herkesin hafızalarında.
Benzer bir durumu Gezi Direnişi sırasında da yaşamıştık. Erdoğan “Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” diyerek tehdit etmişti Gezi Parkı’ndaki yüzbinlerce insanı. Ama o 15 günlük direnişin hiçbir aşamasında, Erdoğan’ın gerici-faşist “yüzde 50”sini görmedik; çıkmadılar ortaya. Eğer çıkarlarsa, kitlelerin öfkesinin ve eyleminin daha da büyüyeceğinden korkmuş olmalılar.
19 Mart direnişi sırasında, önce bir deneme yaptılar; “camideki tarihi eserlere zarar verdiler” diyerek gerici-faşist güruhları harekete geçirdiler. Bir grup İBDA-C’li sözkonusu camiye getirildi. Fakat kitle hareketi o kadar yüksekti ki, daha da büyümesinden korktukları için saldırıya geçemediler. Sonra da sarıklı-cüppeli bu güruhun caminin içinde top oynadıkları görüntüler ortaya çıktı. Onların ne camiye ne dini duygulara önem vermedikleri, amaçlarının bunları kullanarak devrimci-demokrat kesimleri “din düşmanı” gösterip saldırtmak olduğu bir kez daha görüldü.
Çivi çiviyi söker
19 Mart’tan bu yana CHP’ye dönük operasyonları çeşitlendirdiler, gözaltından kayyum tehdidine kadar çeşitli yöntemlerle CHP’yi hedefe çaktılar. Sadece CHP’ye değil, gazetecilerden hukukçulara, muhalif kesimlere saldırıları, gözaltı ve tutuklama furyası bitmedi. Ancak bu saldırı sağanağı, kitle öfkesinde kayda değer bir gerileme oluşturmadı.
Şimdi görünen o ki, gerici-faşist çeteleri piyasaya sürerek, 2 Temmuz Katliamı’nı hatırlatmak, kitlelerde tedirginlik yaratmak istiyorlar. Özellikle Saraçhane’de yapılacak 100. gün eylemine katılacak kitleyi azaltmayı hedefliyorlar.
Bugüne kadar devletin çok ağır saldırıları karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’dan Selahattin Demirtaş’a kadar birçok kişiden “kitleler sokağa çıkarsa katliam olur” sözünü sıkça duyduk. Ancak asıl katliam ve devlet terörü, kitleler sokağa çıkmadığında yaşanıyor.
Kitleler sokağa çok daha güçlü, çok daha kararlı, çok daha militan bir ruhla çıkmalıdır. Tarihsel deneyimlerle de biliyoruz ki, gerici-faşist güruhları durdurmanın tek yolu budur. Çivi çiviyi söker!