Günlerdir yanıyor ciğerlerimiz. 28 Temmuz’dan bu yana, Muğla ve Antalya ormanları, köyleri, ilçeleri alev alev… Ormanlar yanıyor, evler yanıyor, ormanların içinde yaşayan, o doğanın bir parçası olan canlılar yanıyor, insanlarla birlikte yaşayan hayvanlar yanıyor… Geçmişimiz yanıyor; geleceğimiz yanıyor…
Bölge insanı cansiperane uğraşıyor, yangınları söndürme çalışmalarına katılmak için, yangın söndürenlere su taşımak için, bir işin ucundan tutmak için… Ellerinde pet şişelerle, çalılarla devasa yangınların içine dalan insan görüntüleri…
“Devlet nerede” diye soruyor halk. “Uçaklar nerede” diye soruyor. Yangınlar büyüyor; ama günler boyunca merkezi bir müdahale gelmiyor, uçak gelmiyor, helikopter gelmiyor. Gökyüzünde sadece koyu gri dumanlar, kızıl-turuncu alevler… Uçak yok, helikopter yok… Devlet yok bu yangında!
Günler sonra tek tük helikopterler görünmeye başlıyor. Yangına adeta kaşıkla su atar gibi sepetindeki suyu boşaltıyor helikopter.
THK uçakları hangarlarda bekletiliyor. Yapılan açıklamaların hiçbiri diğerini tutmuyor. Bir “uçakların motorları arızalı” diyorlar, bir “bakım yapılmadı, uçamaz” diyorlar, hatta hızlarını alamayıp “zaten uçak yok” diyorlar. Ama uçaklar bekliyor THK hangarlarında. Ormanlar yanıyor, uçaklar uçurulmuyor; THK’nın kayyum başkanı düğüne gidiyor.
“Üç bakanla yangın bölgesindeyiz” diyorlar alay eder gibi. Hatta Erdoğan da gidiyor yangın bölgesine; onlarca koruma aracıyla, itfaiyenin bile yolunu keserek gidiyor Erdoğan. Sonra otobüsün üzerinden çay atıyor, bir umut çözüm bulur mu diye otobüsün yanına yaklaşmış olan 10-15 kişinin üzerine. Ve insanlar çayı tutmak için uzanmıyorlar bile; öylesine mecalsiz, öylesine umutsuz, öylesine bıkkınlar bu umursamazlıktan ve uğradıkları bu hakaretten. Bakanlar da Erdoğan’dan farksız; onlarca arabayla, sayısız korumayla geliyorlar, “her şey kontrol altında” diye demeç veriyorlar; ve konvoylarıyla çekip gidiyorlar.
TOKİ, evleri yananlar için hemen proje evlerini pazara sürüyor. AKP’nin Gündoğmuş Belediye Başkanı işportacı cevvalliğiyle övüyor evleri: “evi eski olanlar, ‘keşke benim de evim yansaydı’ diyecekler!”
TOKİ işportacı cevvalliğiyle övüyor evleri: Tam 20 yıl ödemeli, çok cüzi faizli!
Bir de “terörist” avına çıkmaya çalışıyorlar pervasızca. “Yangın neden söndürülmüyor” diye hesap soran kitlenin öfkesinden kurtulmak için “yangını kim çıkardı”yı tartıştırmaya çalışıyorlar. “Terörist” dedin mi akan sular durur zaten. Oysa yangın, ormanın içine otel inşa etmek isteyenler tarafından çıkartılır; Muğla’nın dört bir yanına maden ocakları için ruhsat verenler tarafından çıkartılır; ormandan geçen enerji nakil hatlarının bakımını yaptırmayanlar tarafından çıkartılır… En büyük yangın sabotajcıları eskiden de onlardı; şimdi de onlardır! En büyük yangın sabotajcıları, hangi gerekçeyle çıkmış olursa olsun, yangını söndürmek için devletin olanaklarını seferber etmeyenlerdir.
Muğla yanıyor! Antalya yanıyor! Dersim yanıyor! Muğla’nın incisi Akbele Ormanı’nda maden açmak için ağaçlar kesiliyor, fırsat bu fırsat. Türkiye tarihinin en büyük orman yangını sürüyor. İnsanlar tek bir canlıyı, tek bir metrekare orman alanını korumak için günlerdir canla-başla çalışıyorlar.
Ve bir kere daha kitleler, felaket dönemlerinde kendi güçlerine güvenmenin tek çare olduğunu görüyorlar.