Son üniversite sınavları, eğitim düzeyinin ne kadar düştüğünü bir kez daha ortaya koydu. ÖSYM’nin üniversiteye giriş sınavında yüz bini aşkın öğrenci, sınava girmemiş; girenlerden önemli bir kısmı da barajları (TYT’de 150 puanı, Alan Yeterlilik Testi’nde 180 puanı) aşamamış. Elbette bunda pandemiden dolayı gerçekleştirilmeyen bir eğitim sürecine karşılık, son yılların en zor sınav sorularının hazırlanmış olmasının payı var. Fakat sorun bu yıla özgü değil. Yapısal ve her yıl daha da derinleşen bir durumla karşı karşıyayız.
Türkiye’de her yıl 2.5 milyon genç, üniversite kapılarına yığılıyor. Bu öğrencilerden ise sadece yaklaşık 450 bini 4 yıllık bir üniversiteye kayıt yaptırabiliyor. Ki bu orana bile zorlanarak ulaşılıyor. Hiç bir fizik sorusunu yanıtlamadan mühendislik okuyanlar bulunuyor. Keza yabancı uyruklular YÖS sınavına tabi tutulmadan kayıt yaptırabiliyor.
Öte yandan binlerce fakültenin kontenjanı boş! Ya hiç tercih edilmiyor, ya da bir elin parmaklarını geçmeyen öğrenci ile eğitim yapıyor. Bir çoğunda yeterli öğretim üyesi de bulunmuyor zaten. AKP’nin “her ile bir üniversite” politikasının sonucudur bu!
AKP’nin işbaşına geldiği 2002’de devlet ve vakıf üniversitelerinin toplam sayısı 76 idi. Bugün bu sayı, 78’i vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 287’ye ulaştı. (Vakıf üniversitelerinin yüzde 70’i AKP’li yıllarda 2003’den sonra kurulmuş.) Dolayısıyla her ilde değil, neredeyse her ilçede bir üniversite bulunuyor! Fakat bilim insanları diyor ki, “kalitesizliği nedeniyle bunların 200’ünün kapatılması halinde bile, bilim yaşamı hiçbir şey yitirmeyecektir.”
Şimdi bu “kalitesiz” üniversiteleri doldurabilmek, genç işsizliği 4-5 yıl daha öteleyebilmek için sözde çözüm üretiyorlar. Devlet Bahçeli’nin “salgın dönemi göz önüne alınarak TYT baraj puanının 140’a, AYT baraj puanının da 160’a çekilmesi teklif ve temennimizdir” sözü üzerine Yüksek Öğrenim Kurulu(YÖK) bir gün içerisinde gereğini yerine getirdi. Böylece TYT barajı puanı 140’a, AYT barajı puanı ise 170’e düşürüldü. Şimdi bu barajlara göre tercihler sonra ek tercihler yapılacak. Öğrencilere “müjde” diye duyurulan bu haber, gerçekte vakıf (özel) üniversitelerin boş kontenjanlarını doldurmayı amaçlıyor.
Diğer yandan resmi rakamlarla bile, 4 üniversite mezunundan biri işsiz durumda. Gerçekte her yıl üniversiteden mezun olan gençlerin neredeyse yarısı işsizler kervanına katılıyor. Çalışanların çoğu da vasıfsız işlerde, hatta kayıtdışı, asgari ücretin altında bir ücrete mahkum ediliyor. Gerek üniversite sayısı, gerekse üniversite mezunu yönüyle tam bir plansızlık sözkonusu. Örneğin Türkiye’de 8 milyon üniversite öğrencisi varken, aynı nüfusa sahip Almanya’da 3 milyon üniversite öğrencisi bulunuyor.
Bu durum üniversitelerin ve üniversite öğrencilerinin düzeyini düşürüyor. Her geçen yıl standartlar biraz daha aşağıya çekiliyor ve vasatlık genelleşiyor. Bu sadece üniversite öğrencileri için değil, araştırma görevlisi, öğretim üyesi, doçentlik gibi akademisyenler için de geçerli. Onların sınavları da her defasında değiştiriliyor ve düzeyleri düşüyor.
Pandemi koşulları varolan durumu daha da depreştirdi. Son 1.5 yıldır üniversitelerde de yüz yüze eğitim yapılmıyor. YÖK 2021-2022 öğretim yılında üniversitelerin, yüz yüze eğitime geçmesi için gerekli çalışmaların yapıldığı açıkladı. Fakat salgının seyrine göre online eğitimin uygulanabileceğini belirtti. Geçen sene de aynı dönemde YÖK benzer bir açıklama yayımlamış, üniversiteler iki dönem boyunca online eğitime devam etmişti. Bu yıl da aynı durumun yaşanmaması için, üniversite bileşenlerinin şimdiden harekete geçmesi gerekiyor.
AKP, kitleleri daha rahat yönetebilmek için eğitimin seviyesini bilinçli bir şekilde düşürdü, bilimsellikten iyice uzaklaştırdı, dinci-gerici içeriğini arttırdı. Esasında genel olarak egemen sınıflar, geniş emekçi kesimleri cehaletin kör kuyusunda tutmak için onların ve çocuklarının okumasını engeller, tarikatların eline terkederler. Çünkü çok iyi bilirler ki, “… okuma-yazma bilmeyen, politikanın dışındadır. Ona önce ABC öğretilmelidir. Bu olmadan politika olmaz. Bu olmadan yalnızca dedikodu, söylenti, masal, önyargı vardır, ama politika değil.” (Lenin)
AKP açısından bir diğer sorun da üniversite öğrencilerinden gördüğü tepkidir. Son olarak Boğaziçi Üniversite’sinde kayyum rektöre karşı başlayan eylemlerin diğer üniversitelere de sıçramasından korkuyor. Bu yüzden üniversitelerin kapalı kalması işine geliyor.
Bütün bunlardan dolayı üniversitelerde de devletin gerekli tedbirleri alması ve yüz yüze eğitimin yapılması istenmelidir.