Öğrencilerin barınma sorunu çözülmelidir!
Otogarda elinde valizlerle geceleyen babalar ve yetişkin çocukları… Yarı bodrum 1+1 daireye asgari ücretten fazla kira isteyen ev sahipleri… Fahiş fiyatlı öğrenci yurtları…
Okullar açıldı ve üniversite öğrencileri daha okula başlamadan, devasa bir sorunla ve büyük bir çaresizlik ile başbaşa kaldılar. Yoksulluğun çaresizliği ve hayatın acımasızlığı, büyük çoğunluğu henüz 18 yaşında olan genç nüfusun üzerine çöktü.
Elbette şu dönemde konut sorunu sadece öğrencileri ilgilendiren ve sadece onları bunaltan bir sorun değil. Genel olarak kiralarda fahiş artışlar sözkonusu; ve bu artışlar, bütün yoksulları derinden etkiliyor. Yeni ev arayanlar her sordukları ev için bir duvara çarparken, eski kiracılar da ev sahiplerinin “ya zam yap, ya da çık” baskısı altında bunalmış durumda.
Neden konut kiraları patladı?
En büyük neden, ekonomik krizin şiddetli bir konut krizi yaratmış olmasıdır. Birçok yönden bakıldığında, bu gerçek açık biçimde kendini göstermektedir.
En başta, 2018’den bu yana derinleşen ekonomik kriz, korona salgınının şiddeti ile perdelendi ve ertelendi. Salgın öncesinde ekonomik kriz konuşulurken, son bir buçuk yılda sağlık krizi öne çıktı. Ancak bu durum, ekonomik krizi yok etmedi; tersine daha derin, daha yaygın bir kriz, kitlelerin ezici çoğunluğunu kuşattı, etkisi altına aldı. Bugün üniversiteler yeniden eğitime başlarken, ev sahipleri, yaşadıkları gelir kaybını hafifletmek için, yaşadıkları krizin yükünü öğrencilerin üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Milyonlarca öğrencinin okul için başlattığı “göç” harekatı, ev sahiplerinin ekonomik krizine “çare” olarak görüldü. Öğrenciler için kira fiyatları artırılırken, genel olarak kiralar da artmış oldu.
İkincisi, bir yıl kadar önce AKP yönetimi, konut sektörünü canlandırmak, müteahhitlere kaynak aktarmak için düşük faizle konut kredisi musluklarını açmıştı. O dönem konut satın alanların önemli bir kısmı taksitleri ödeyemez hale geldi ve kiralara zam yaptı.
Bu tabloya, gelir kaybına uğrayan orta kesimlerin “bir alttaki” konutlara yönelmesini de eklemek gerekiyor.
Bu söylediklerimiz, ev sahiplerini suçlamak, kira artışlarının sorumlusu olarak tek tek ev sahiplerini hedefe çakmak anlamına gelmiyor. Tam tersine bu durum, devletin ekonomi politikalarının, krizi kitlelere fatura etme çabalarının doğal sonucudur. Yaz ortasında domatesten şeftaliye kadar taze sebze ve meyvenin fiyatları bu kadar fahiş artışlar yaşıyorken, ev kiralarının artmaması mümkün değildir zaten. “İğneden ipliğe” her ürün çok büyük fiyat artışlarıyla insanları dehşete düşürüyor; pazarda taneyle meyve alanların sayısı artıyor, açlık intiharları yeniden haberlerde öne çıkmaya başlıyor, işten çıkarmalardaki artış yoksul emekçileri daha da köşeye sıkıştırıyor. Tüm bu tablo içinde, “barınma hakkı” gibi en temel insan hakkı, işçi ve emekçiler için ulaşılmaz hale geliyor.
“Konut stoku yetersiz” mi?
Yaşanan fahiş kira artışlarının, “konut stokunun yetersizliği”nden kaynaklandığını ileri sürenler var. Buna yanıtımız, tam da kapitalizmin üretim krizleri yasalarına uygun biçimde, hem “evet”, hem de “hayır”! Verilere göre 2018 yılı öncesinde 5 yıl boyunca, sadece İstanbul’da, yılda ortalama 230 bin civarında yeni konut inşa ediliyormuş. 2018 yılından itibaren İstanbul’daki yeni konut inşası yıllık ortalama 75-80 bin civarında kalmış. Türkiye geneli için ise konut üretimi, 2018 öncesindeki 5 yılda yıllık ortalama 1 milyonun üzerinde, 2018 sonrasında ise yıllık ortalama 500-550 bin civarında.
Bu rakamlar, konut üretiminin Türkiye genelinde yarı yarıya azaldığını, İstanbul’da ise üçte bire kadar düştüğünü gösteriyor. Bu yanıyla da “konut stoku yetersiz” cümlesi doğru gibi görünüyor.
Diğer taraftan, İstanbul’da yüzbinlerce boş konutun, özellikle de lüks konutların olduğu, satılmadığı, zaten bu nedenle geçen yaz konut kredilerinde faiz indirimi gerçekleştirildiği de biliniyor.
Burada kapitalist sömürü sisteminin gerçek yüzü bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Bir tarafta servet, bir tarafta sefalet birikiyor. Bir tarafta aşırı lüks konutlar bomboş beklerken, bir tarafta yoksullar küçük ve bakımsız dairelere bile erişmekte sorun yaşıyor. Bir tarafta Erdoğan yeni saraylar inşa ediyor; lüks yatlar satın alıyor; köprü geçiş ya da havalimanı garantileri için yandaşlara servetler aktarıyor; diğer tarafta işçi ve emekçiler pazardan taneyle çilek satın alarak çocuğunu memnun etmeye çalışıyor; üniversiteyi kazanmış çocuğuna ev ya da yurt bulamadığı için otogarda sabahlıyor.
Öğrencilerin barınma
sorunu “yurt” ile çözülür
Barınma “hak”tır! Özellikle öğrenciler için barınma hakkı, çok daha önemli, çok daha yaşamsal bir haktır. Ancak öğrencilerin barınma sorunu, genel konut sorunundan daha özel olarak ele alınmalı, “kiralık ev”, “özel yurt” gibi seçeneklerin dışında, “ücretsiz, sağlıklı, yaşanabilir devlet yurdu” ile çözülmelidir. Devlet, öğrencilerin barınma sorununu, en temel hak olarak çözmek zorundadır.
Öğrencilerin yaşadığı konut sorununun böylesine devasa bir krize dönüşmesinde en önemli etken, AKP’nin dinci-gerici eğitim anlayışı ile birleşen kapitalist sömürü politikalarıdır.
Bugün üniversite öğrencilerinin yaklaşık yüzde 8’ini barındıracak kadar devlet yurdu bulunmaktadır. Bu yurtların da ücretleri yüksek, yemekleri kötü, sıcak su gibi temel ihtiyaç kalemleri yetersiz, çalışma odaları sorunludur. Üstelik son yıllarda bu yurtlarda Ortadoğu ve Afrika’dan gelen öğrencilerin önceliği artırılmıştır. Bu koşullarda üniversite öğrencilerinin ezici çoğunluğu, devlet yurduna başvursa bile çıkmayacağını baştan kabullenmiş durumdadır.
Burada devreye özel yurtlar girmektedir. İki tür özel yurt vardır ve devletin teşvikleri ile özel yurtları sayısı, öğrenci kapasitesi her yıl artmaktadır. Bu yurtları bir kısmı, fahiş fiyatlı yurtlardır. Öğrenciler adeta ev kirası kadar para ödeyerek, bu yurtların sahiplerine servet kazandırmaktadır. Diğerleri ise, tarikatların açtığı özel yurtlardır. Çok düşük ücretlerle, hatta bazen “burslu” olarak öğrenciler bu yurtlarda kalmakta; yurtta geçirdikleri sürede aldıkları özel eğitimlerle tarikatların kadrolarına dönüştürülmektedirler. Pek çok genç, tarikatlara karşı mesafeli olmasına rağmen, salt ucuz olduğu için bu yurtlarda kalmaya mecbur bırakılmıştır. Gençlerin “sohbet”lere ya da namazlara katılmaya, kız öğrencilerin kapanmaya zorlanması, bu yurtlardaki “olağan” baskı yöntemlerindendir.
Bu sistemli bir politikadır; yoksul öğrenciler tarikat yurtlarına, orta kesimlerin çocukları ise fahiş fiyatlı yurtlara mahkum edilmektedir.
Kaldı ki son yıllarda devlet yurtları da AKP politikalarına uygun olarak tarikatlara açılmış durumdadır. Yurt binalarına mescit kurulması, yemek saatlerinin Ramazan ayında oruca göre düzenlenmesi, dini eğitim içeren “etkinlikler” düzenlenmesi gibi dini baskı unsurları, devlet yurtlarında da giderek daha yaygın bir uygulamaya dönüşmektedir.
Bu tablo, üniversite öncesi öğrenci yurtları için çok daha vahim haldedir. Özellikle yatılı ilköğretim öğrencileri için kurulan yurtlar, neredeyse tamamen tarikatlara terkedilmiş durumdadır. Ve buradaki küçücük çocuklar, tarikatların tecavüzlerine, dini baskılarına, insanlıkdışı yaşam koşullarına mahkum edilmiştir.
* * *
Genel olarak konut sorunu, kapitalizmin vahşi kuralları içinde sıkça krize dönüşür. Özellikle ekonomik krizin derinleştiği dönemlerde çok daha can yakıcı bir hal almaktadır. Çözüm; ucuz, sağlıklı, insanca yaşamaya uygun “barınma hakkı” için mücadele etmektir. Öğrencilerin “barınma hakkı” ise, ucuz, sağlıklı ve insanca yaşanabilir devlet yurtları ve üniversite yurtları için mücadele ile çözülecektir.