Seçim öncesi başlayan provakasyonlar, kontra cinayetler, seçim sonrasında da devam ediyor. Dergimiz yayına girdiği sırada Diyarbakır’da “İhya Der” Başkanı’nın (aynı zaman Hüda-Par üyesi) öldürülmesi üzerine, yeniden bir terör dalgası estirildi. Kürt kurumları kurşunlandı, 3 kişi öldürüldü, aralarında gazetecilerin de olduğu onlarca kişi yaralandı.
Ve bu saldırılar, ‘90’lı yıllarda olduğu gibi satırlarla, demir sopalarla gerçekleşti. Gerici çeteler, polislerin gözü önünde üzerlerindeki silahlarla “Kahrolsun PKK” sloganlarıyla gösteriler yaptılar.
* * *
Seçimden iki gün sonra gerçekleşen bu saldırı, kendi gücüne giderek daha fazla güvenen Kürt halkını sindirme-korkutma amacını taşıyor. Kobane ve ardından seçim zaferiyle moral kazanan, psikolojik üstünlüğü ele geçiren Kürt hareketine, varlıklarını hatırlatıp, halen iktidarda olduklarını gösteriyorlar. Halkın moralini bozmaya, sevincini kursağında bırakmaya çalışıyorlar.
Egemen sınıfların Kürt halkının sevincine ne denli düşman olduğunu biliyoruz. Benzer bir durumu, 2008’de “Kürt açılımı” kapsamında Habur’dan giriş yapan gerillaların geçişini, halkın yollara dökülerek sevinçle karşılaması sırasında yaşamıştık. Ardından estirilen şoven dalga bile, bazı liberal aydınlar tarafından Kürt halkının bu karşılama merasimine bağlanmıştı.
Kürt halkının sevinmesi, özgüveninin artması belli ki, gerici-şovenleri, fazlasıyla rahatsız ediyor. Bugüne dek horlanan-aşağılanan bir halkın, kendini daha güvenli ifade etmesi, onların huzurunu kaçırıyor. Bu seçimlerde AKP’nin özellikle de Kürt bölgesinde yaşadığı büyük oy kaybı, başta İslamcı çeteler olmak üzere, AKP’ye bağlı polis teşkilatını da telaşlandırmışa benziyor. Bu telaş ve korku ile saldırganlıkları daha da artıyor.
Ama Kürt halkının yıllardır büyük bedeller ödeyerek, mücadele içinde kazandığı özgüveni ve artan moral gücünü, bu tür saldırılarla bitirmeleri mümkün değildir.
* * *
Ne var ki, bir kez de Kürt halkının sevincini kana buladılar. Zaten seçimlerden iki gün önce 5 Haziran’da Diyarbakır’da yapılan HDP mitingine bomba koymuşlar, ardından tomaları halkın üzerine sürmüşlerdi. Bu saldırıda 4 kişi öldü, kolunu-bacağını kaybedenler oldu. Kısa bir süre önce de Erzurum’da, Bingöl’de saldırmışlardı. HDP arabasını süren bir kişi, işkenceyle öldürüldü, arabasıyla birlikte yakılmak istendi. Keza Adana ve Mersin’de patlayan bombalar dahil olmak üzere, seçim boyunca HDP bürolarına yüzlerce saldırı gerçekleşti. Bütün bu saldırılar karşısında Demirtaş başta olmak üzere HDP’li yetkililer, halkı sürekli “sağduyu”ya çağırdı ve halkın hesabı, “sandıkta sormasını” istediler.
7 Haziran akşamı sandıklar açıldığında, HDP beklenenin üzerinde bir oy alarak, seçimlerde en başarılı parti çıktı. Kürt halkının, seçim süreci boyunca uğradığı onca saldırıya rağmen, yaralarını sarıp bu zafere sevinmesi bile çok görüldü. Öyle ki, HDP yetkililer bile, halkın zafer kutlaması yapmamasını istediler. Buna rağmen kitleler sokağa aktı. Başta Kürt illeri olmak üzere birçok ilde sevinç gösterileri yapıldı. Ama iki gün sonra, geçmişin Hizbullah saldırılarını hatırlatan bir biçimde yeni bir saldırıyla karşılaştılar.
Diyarbakır Barosu Başkanı’nın verdiği bilgiye göre, İhya-Der Başkanı, ölümünden bir hafta önce Diyarbakır Emniyeti’ne çağrılıyor ve hakkında ölüm ihbarı olduğu söyleniyor. Buna karşın ne bir koruma veriliyor, ne de herhangi bir önlem alınıyor. Bu durum, halka saldırıya geçmenin zeminini yaratmak için, İhya-Der Başkanı’nın bir kontra cinayete kurban gittiği ihtimalini güçlendiriyor. Olayın ardından Kürt hareketi de, “AKP kontrası” şeklinde bir açıklama yaptı.
AKP’nin “havuz medyası”nın da bu cinayeti “Yasin Börü’nün hocasını da öldürdüler” manşetiyle vermesi, düşündürücüdür. Kobane’ye IŞİD saldırısını protesto için gerçekleşen 6-7 Ekim tarihindeki olaylarda öldürülen Yasin Börü, başta Erdoğan olmak üzere AKP’lilerin ismini en çok andıkları kişiydi. Toplamda 50 kişinin can verdiği olaylarda, sanki sadece Yasin ölmüş gibi, döne döne onu hatırlattılar. İslamcı kesimden olduğu belli olan Yasin’i “kurban eti dağıtırken öldürüldü” diyerek kahramanlaştırdılar ve Kürt halkına dönük gerici saldırıların zemini haline getirdiler. Son olayda bir kez daha Yasin’in isminin anılması boşuna olmasa gerek.
* * *
Yüzde 10 barajıyla, kırk çeşit hilesiyle, hükümete çalışan valileri, polisi, YSK’sıyla, bütün bunların üzerine binen provakasyonları, bombalı saldırıları, kontra cinayetleri ile son derece anti-demokratik olan bir seçimi daha geride bıraktık. Seçimlerin ne kadar adaletsiz bir şekilde yapıldığı ve kitleleri kandırmayı amaçladığı bir kez daha ortaya çıktı.
HDP’nin seçim boyunca uğradığı yüzlerce saldırıyla ilgili aylarca soruşturma bile açılmadı. Adeta yeni saldırılara davetiye çıkarıldı. Üstelik bilinçli bir şekilde çarpıtılarak, “sol-içi çatışma”ymış gibi gösterilmek istendi. Bizzat Davutoğlu, Adana ve Mersin’deki bombaların failinin DHKP-C’li olduğunu söyledi. Bunun yalan olduğu kısa sürede açığa çıktı, fakat Başbakan’ın ağzından geniş kitlelere zerkedilmiş oldu. Zaten bombacı diye yakalanan failin de, defalarca Suriye’ye girip-çıktığı anlaşıldı. Dolayısıyla IŞİD bağlantılı olduğu ortaya çıktı.
Benzer şekilde Diyarbakır mitingine bomba koyanın da IŞİD militanı olduğu resmi olarak kabul edildi. Yalanları tutmayınca IŞİD’i itiraf etmek zorunda kaldılar. Fakat bu saldırıları IŞİD’in yapmış olması, hükümetin rolünü ortadan kaldırmıyor. Çünkü IŞİD militanlarını ülkede barındıran, besleyip büyüten AKP hükümetidir. Saldırıların tetikçiliğini IŞİD yapmış dahi olsa, ona yardım-yataklık yapan, hatta azmettiren AKP’dir; sırtını yasladığı devletin güçleridir.
* * *
Suriye’de Esad rejimini devirmek için organize edilen bu ortaçağ kalıntısı gerici çeteler, sadece Suriye halkına değil, tüm halkların başına bela olacak şekilde yetiştirildi ve kullanılıyor. Önümüzdeki günlerde bu çetelerin saldırılarını arttırma ihtimali yüksektir. Onu halkların başına musallat eden emperyalistler, şimdi sınırlama çabası içindeler. AKP’nin de gerilemesiyle birlikte, Türkiye’de eskisi gibi rahat hareket edemeyecekler. Bu durum, onların saldırganlıklarını arttıracaktır. Keza eski ayrıcalıklarını yitiren kesimler tarafından kullanılma ihtimali yüksektir.
Bütün bu gelişmeler, geçmişte sivil faşistlerin saldırısına benzer şekilde IŞİD çetelerinin halkın üzerine salınabileceğini gösteriyor. Arkasında kimlerin bulunduğunu gözardı etmeden ve asıl onları hedefe çakarak, bu çeteleri teşhir etmek, bulundukları yerlerden söküp atmak gerekiyor. Anti-faşist mücadelede deneyim sahibi olan Türkiye devrimci hareketi, geçmişteki hatalarından da dersler çıkararak uyanık ve hazırlıklı olmalı ve kitleleri bu yönde seferber etmelidir. IŞİD çetelerini halka daha fazla zarar vermeden bertaraf etmenin yegane yolu budur.