Erdoğan dış desteklerini kaybetti

Erdoğan’ı bugüne kadar ayakta tutan dış desteklerinde büyük bir azalma var.

Ekim ayı sonunda yaşanan “büyükelçi krizi”, bunun somut göstergesi oldu. 18 Ekim günü 10 ülkenin büyükelçisi (ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda) Osman Kavala’nın tutukluluk haline ilişkin uluslararası kararları dikkate almasını isteyen bir bildiri yayınladı. Buna karşılık Erdoğan, Eskişehir’de “toplu açılış” gerçekleştirirken “talimatı verdim 10 büyükelçi ‘istenmeyen adam’ ilan edilecek” dedi. Esti gürledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Büyükelçiler bavullarını toplamaya başlamışlardır” diyerek Erdoğan’ın söylediklerini pekiştirmeye çalıştı.

Oysa gerçekte, ne büyükelçiler bavullarını topluyorlardı, ne de Erdoğan’ın bu on ülkenin tek bir tanesinin büyükelçisini bile “istenmeyen adam” ilan etme ihtimali vardı. Ekonomik olarak da siyasi olarak da ülkeyi böylesine dışarıya bağımlı hale getirmiş olan bir cumhurbaşkanının, emperyalist ülkelere herhangi bir konuda tepki göstermesi, tavır alması, hele ki bir büyükelçiyi “istenmeyen adam” ilan etmesi gibi bir karar verme ihtimali yoktu.

Zaten tüm bu meydan okumaların göstermelik olduğu hızla ortaya çıktı. Büyükelçilere yazdırılan bir metin, sanki onlara geri adım attırılmış imajı oluşturmak için kullanıldı ve konu örtbas edildi. Gerçekte, geri adım atan tek kişi Erdoğan’dı.

Aynı dönemde yaşanan başka gelişmeler de, Batılı emperyalistlerin Erdoğan’a ve Türkiye’ye dönük peşpeşe “uyarıları” anlamına geliyor. Örneğin FATF (terör finansmanı ile mücadele için kurulan uluslararası bir kurum olan Finansal Eylem Görev Gücü), Türkiye’yi “kara para aklama” konusunda “gri liste”ye aldı.

Ardından ABD’de Halkbank yolsuzluğuna ilişkin, Zarrab’ın da tanıklık yapacağı davanın açılması süreci başlatıldı.

Belarus-Polonya sınırına yığılan ve büyük bir insanlık krizi oluşturan göçmen akınına ilişkin olarak Polonya Türkiye’yi suçladı.

AB’nin her yıl yayınladığı ülke raporunda, Türkiye ilk kez Suriye’de “işgalci güç” olarak tanımlandı. Ayrıca ABD Başkanı Biden, Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarının “IŞİD ile mücadeleyi baltaladığı” açıklamasını yaptı.

ABD Türkiye’yi 5. nesil F-35 savaş uçağı programından kesin olarak çıkardı. Üstelik Türkiye yüklü bir ödeme yapmış olmasına rağmen. Şimdi Erdoğan, o paraya karşılık F-16 almaya çalışıyor; Türkiye’de zaten kullanılmakta olan F-16’ların bile Türkiye’ye satışının devam edip etmeyeceği belirsiz. Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemleri, Türkiye ile ABD arasındaki en büyük sorun olmaya devam ediyor.

Alt alta yazdığımız tüm bu gelişmeler, Batılı emperyalistler nezdinde Erdoğan’ın artık karşılık bulmadığının, desteklerini kaybettiğinin göstergesidir. Ancak Erdoğan’ın Rusya ile olan ilişkileri de giderek darbelenmekte, aldığı desteği yitirmektedir.

En başta NATO’nun Türkiye’ye Karadeniz’de Rusya’ya karşı mücadele görevi koyması, Rusya’nın büyük tepkisini çekmektedir. Bu “mücadele” kapsamında Erdoğan’ın Ukrayna’ya sattığı SİHA’lar (Silahlı insansız hava aracı) zaten Rusya tarafından sürekli gündemde tutuluyordu. Bu SİHA’lar ilk defa Ekim ayı sonunda Rus mevzilerine saldırı için kullanıldı. Rusya, kendisi için hayati önem taşıyan Ukrayna ile kurulan bu ilişkiye karşı çok sert açıklamalar yaptı.

Suriye de Rusya ile Türkiye’nin karşı karşıya geldiği kritik önemdeki alanlardan biri. Erdoğan, Suriye topraklarındaki işgalini sürdürdükçe, Rusya zaman zaman Türkiye’nin askeri mevzilerini bombalamak dahil, sıkıştırıcı adımlar atıyor.

 

Seçime giderken dayanakları eksildi

Bugüne kadar Erdoğan, ne zaman içerideki kitle desteğini kaybetse, emperyalistlerden aldığı güç ile seçim kazanıyor ve yoluna devam ediyordu. Bunun en çarpıcı örneği, 2015 Haziran seçimlerinde tek başına hükümet kuramayacak kadar güç kaybetmişken; 5 ay sonrasında Kasım’da yeniden seçim kararı alması ve hemen Merkel’in Erdoğan’ı ziyaret ederek destek sunmasıdır. Erdoğan Kasım seçimlerini, kitlelerin oyuyla değil, Merkel başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin desteğiyle kazanmıştır.

Bugün ABD’ye yaklaşmak istediğinde büyük barikatlarla karşılaşıyor ve hatalarının bedeli olarak Rusya’ya daha saldırgan bir tutum alması isteniyor. Rusya ise, birçok alanda ayağına çelme takmaya çalışan Erdoğan’ın alternatiflerini oluşturma arayışında.

Dış desteklerdeki eksilme, içerideki hükmetme gücünü de doğrudan etkiliyor. Bu tablo, ekonomik krizi daha da kötü hale getiriyor. Batılı emperyalistlerin finansmanı olmadan, ekonomi hızla çöküyor çünkü. Merkez Bankası rezervleri, borçla yüksek tutuluyor; gerçek rezerv ise eksi 40 milyar dolar civarında. Ödemeler dengesinde kriz var. Ekonomik kriz ağır bir kabus gibi kitlelerin üzerine çökmüş durumda.

Bu koşullarda gireceği bir seçimde ağır hezimet alacağını bilen Erdoğan, kaybettiği kitle desteğini yeniden kazanmaya çalışıyor. Yıllardır kitlelere vaadedilen, ancak somut adım atılmayan konular, bugünlerde yeniden gündemde. EYT’lilerin (Emeklilikte yaşa takılanlar) sorununu çözeceğini söylüyor, kamu çalışanları için 3600 ek göstergeyi vereceğini açıklıyor, asgari ücreti yükselteceğini, hatta asgari ücretten vergiyi indireceğini vaadediyor, 40 bin yeni sağlıkçı atanacağını belirtiyor, vb… Sonuçta her konuda vaatler birbirini kovalıyor. Ama elbette tarih yok, somutluk yok, plan yok, veri yok… Sadece “üzerinde çalışıyoruz” cümlesiyle kitlelere yeniden umut pompalanmaya çalışılıyor.

Yeni bir “erken seçim” yaklaşırken, Erdoğan bu defa dengesiz dış politikası yüzünden dış desteklerini, ağır ekonomik kriz nedeniyle kitle desteğini kaybetmiş görünüyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …