Konser yasakları peşpeşe geldi. Başlangıcı Eskişehir Valiliği yaptı. 9 Mayıs günü Anadolu-Fest yasaklandı. “Manevi değerlerimize uygun” bulunmamıştı bu müzik festivali. Sonrasında, düğmeye basılmış gibi peşpeşe konserler, festivaller, üniversite şenlikleri yasaklandı.
Aynur Doğan’ın, Metin-Kemal Kahraman’ın, Niyazi Koyuncu’nu, Apolar Lermi’nin, Melek Mosso’nun konserleri iptal edildi. Amed Şehir Tiyatrosu’nun Don Kişot oyunu, Ankara Üniversitesi SBF’nin (Mülkiye) tarihi kadar eski olan İnek Bayramı, Yıldız Teknik Üniversitesi ve ODTÜ’nün bahar şenlikleri yasaklandı, engellendi. 30 yıldır yapılan Dersimliler Derneği’nin pikniği de yasaklardan nasibini aldı.
Bunların tümü, 2-3 haftanın içinde yasaklanan sanat-kültür etkinlikleri. Kimisinde valilik-belediye gibi devlet kurumları doğrudan yasak kararı alıyor, kimisinde de gerici-şeriatçı bir çetenin “başvurusu” nedeniyle “toplumun hassasiyetleri” bahanesi üretiliyor. “Manevi değerlerimize uygun” bulunmayan bu konserler için, “manevi değer” terazisini kimin kullandığı, hangi ölçme-değerlendirme yöntemini kullandığı da belli değil.
Belli olan tek bir şey var: Gerici-şeriatçı devlet yönetimi, kendi yaşam tarzını geniş kitlelere dayatmaya çalışıyor!
Bu saldırının pek çok amacı olabilir: Ekonomik krizden bunalan kitlelerin dikkatini dağıtmak ve düşünce-yaşam özgürlüğü üzerinden yeni bir tartışma başlatmak mesela. Ya da oy oranları giderek düşen, toplumsal desteğini kaybeden gerici-faşist yönetimin kitleler üzerinde baskı kurma hedefi… Zaten genel olarak faşizmin, hayatı tek-tipleştirmek, insanları tek bir gerici kalıba sokmak, muhalif her türden sesi susturmak gibi bir politikası olduğu da biliniyor.
Muhalif sesler “manevi değerlerimize aykırı” diye yasaklanırken, televizyonların kadın programlarında her türden ahlaki çöküntü, yoz ilişkiler, haftalar boyunca açıktan gösteriliyor, savunuluyor, meşrulaştırılıyor. Ve AKP yönetiminin gerçek yüzü, bu yozlaştırma saldırısında tüm netliği ile ortaya çıkıyor.
Konser ve festival yasakları karşısında, 57 Baro ortak açıklama yaparak “Yasakları kabul etmiyoruz, kınıyoruz. Sanatı ve sanatçıyı susturmak demek, toplumu nefessiz bırakmaktır. Sanattan korkmayın” dediler.
Gerekçesi her ne olursa olsun, bu türden yasaklara karşı çıkmak, tepki göstermek ve fiili direnişle etkisizleştirmek gerekir. “Bir halkın türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür” gerçeğini pratikte göstermek de bunun bir yoludur. Fazıl Say ve Serenat Bağcan’ın Dersim konseri, “Munzur’a sahip çık” kampanyasına destek olmaları, sanatçılarla halkın buluşmasına güzel bir örnek olmuştur. Mor ve Ötesi’nin konserde Gezi direnişini ve direnişçilerini selamlası bir başka örnektir. Bunları çoğaltmak gerekir. Devrimci-demokrat sanatçıların halkın sorunlarına duyarlılığının artması, halkın da bu sanatçıları sahiplenmesi, yasaklara karşı verilecek en anlamlı yanıt olacaktır.