TÜİK’ten İŞKUR’a hepsi yalan söylüyor: YALANLAR ve GERÇEKLER

Temmuz ayı, maaşlara enflasyon farkının verileceği ay olmasından dolayı her zaman enflasyon oranının merakla beklendiği ay olmuştur. Ama bu yıl her zamankinden farklıydı. Çünkü en temel ihtiyaç maddelerine yapılan astronomik zamlarla alım gücü arasındaki uçurum açıldıkça açılmıştı. Onun için gözler TÜİK’in vereceği enflasyon oranına çevrildi.

Diğer yandan aylardır üzerinde konuşulan asgari ücret zammının ne olacağı bekleniyordu. Türk-İş gibi sarı bir sendika bile, tabandan gelen baskıyla Erdoğan’la görüşmüş ve en azından açlık sınırında bir zam talep etmişti. Türk-İş’in Haziran ayı için açıkladığı açlık sınırı 6 bin 391 TL’ydi. Ki bu diğer sendikalara göre en düşük rakamdı. Ama hükümet başlangıçta buna dahi yanaşmadı. Patronlardan da gelen “toplumsal patlama” uyarısıyla, sonunda yüzde 25 ile 30 arasında bir zam netleşti.

Bu zammı da Erdoğan açıkladı. Önce “yüzde 25” sonra “yüzde 30” olarak düzelttiği zam oranıyla asgari ücret 5 bin 500 TL oldu. Böylece ilk kez asgari ücret, daha açıklandığı gün açlık sınırının altında kaldı. Erdoğan’la aynı masada oturan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın buna sessiz kalması, işçilerin tepkisine yol açtı. Bunun üzerine Atalay, kendi aldığı maaşı -çarpıtarak da olsa- açıklamak zorunda kaldı.

TÜİK, yıllık enflasyon oranını yüzde 73 olarak açıkladı. Bağımsız iktisatçılardan oluşan ENAG’ın yıllık enflasyon oranı yüzde 160’tı. Bu bile sokaktaki enflasyonu tam olarak yansıtmıyordu. Çünkü akaryakıt fiyatlarına sürekli gelen zamlarla başta ulaşım ve gıda olmak üzere temel ihtiyaç maddeleri en az yüzde 200 civarında artmıştı. Ev kiraları ise, TÜİK’in enflasyon rakamını 5’e katlıyordu.

 

Devlet kurumlarına güven yok

TÜİK başta olmak üzere devlet kurumlarına giderek azalan güven, son açıklamalarla birlikte iyice tükendi. İşçiye, memura, emekliye verilecek zamlar enflasyon oranında belirlenince, hükümet de TÜİK aracılığıyla rakamlarla oynayıp enflasyonu olabildiğince düşük gösteriyor. Haziran ayından itibaren TÜİK enflasyon sepetindeki ürünleri bile açıklamıyor artık. TÜİK’in kuruluşundan bu yana -1933 yılı- bu ilk kez oluyor. Böylece TÜİK’in enflasyonu neye göre belirlediği de bilinemiyor. Daha doğru ifadeyle TÜİK bunu açıklayamaz durumda. Kanıtsız-belgesiz rakamlarla oynuyor.

Öyle bir noktaya vardı ki, TÜİK’teki bürokratlar bile, hükümetten gelen baskıya, yalanın büyüklüğüne tahammül edemiyorlar. Son aylarda en çok istifa veya görevden alma TÜİK’te gerçekleşti.

Sadece enflasyon değil, işsizlik rakamları da gerçeklerle bağdaşmıyor. Hatta devletin kurumları arasında bile, rakamlar birbirini tutmuyor. İŞKUR’un verilerine göre son bir yılda kayıtlı işsiz sayısı 674 bin kişi artarken (yüzde 23), TÜİK bu sayısı 614 olarak gösteriyor (yüzde 14). DİSK-AR ise geniş tanımlı işsizlik sayısının pandemi öncesine göre 1,6 milyon artarak 8 milyon 107 bine ulaştığı söylüyor.

TÜİK’ten İŞKUR’a, cumhurbaşkanından bakanlara hepsi yalan söylüyor. Hem de kendi içinde tutarlı olmayan, yalanları bile birbiriyle çelişen biçimde…

Örneğin Temmuz ayı zamlarının 6 aylık enflasyon oranında olması gerekiyor. TÜİK’in rakamlarıyla bile 6 aylık enflasyon oranı yüzde 40’ın üzerinde iken, asgari ücrete yapılan zam yüzde 30’dur. Aynı şekilde memura, emekliye verilen zam oranları da TÜİK’in rakamının altında kalmıştır.

DİSK-AR’ın Haziran 2022 tarihli raporuna göre, artan döviz kurları sebebiyle asgari ücret 2018-2022 yılları arasında iyice geriledi; 91.8 dolar azaldı. Şu anda Avrupa’da en düşük asgari ücret Türkiye’de. Kaldı ki, Avrupa’da asgari ücretle çalışanların oranı en fazla yüzde 10 iken, Türkiye’de yarısından fazlası asgari ücret veya ona yakın ücret alıyor. Son 4 yılda asgari ücretin milli gelir içindeki payı, yüzde 37.8’den yüzde 31.5’e geriledi. Buna karşın sermayenin payı, yüzde 41’den yüzde 47’ye yükseldi.

Devletin sermayenin devleti olduğu; AKP-MHP blokunun ise, önceki hükümetlerden daha fazla patronları sevdiği ve onlara hizmet ettiği son rakamlarla bir kez daha açığa çıkmış bulunuyor.

 

Bu düzen böyle gitmez!

Türkiye tarihinin en yüksek enflasyonunu yaşıyoruz. Üstelik alım gücü sürekli azalıyor.

Buna karşın Erdoğan ve bakanları “sabredin”, “şükredin” diyor. Ya da “6 ay gözlerinizi kapatıp uyuyun, her şey farklı olacak” diyorlar; 6 ay sonrası öncesinden daha kötü oluyor oysa. Sürekli yeni tarihler vererek halkı kandırmaya devam ediyorlar. Muhalefet ise “seçimleri bekleyin” diyor. Halk açlıktan kıvranırken, hala tarihi belli olmayan seçimlerle oyalıyor.

Sendikaların durumu zaten içler acısı. TÜİK’in rakamlarla oynamasına, asgari ücretin açlık sınırının altında kalmasına tepkileri, sadece 30-40 kişiyle basın açıklaması yapmak oldu. Onu bile birlikte yapmadılar. Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen gibi işbirlikçi, hükümet yanlısı sendikalardan zaten ses çıkmıyor. Muhalif sendikaların yaptıkları ise, dostlar alışverişte görsün kabilinden…

İşçiler ve memurlar bu işbirlikçi, uzlaşmacı sendika yönetimlerini aşabildikleri oranda tepkilerini ortaya koyabiliyorlar. Önlerinde sadece devlet kurumları, onların kolluk kuvvetleri yok; sendika ağalarının oluşturduğu barikatlar da var. Tabandan örgütlenip bu barikatları aşabilirlerse seslerini duyurabiliyor, haklarını isteyebiliyorlar. Son yıllardaki direnişlerin büyük çoğunluğu böyle oldu; bundan sonra da böyle olacak…

Büyük ozan Nazım Hikmet’in dediği gibi “Ellerinizden başka her şey, herkes yalan söylüyorsa / Elleriniz isyan etmesin diyedir… / Bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”

Elbette hep böyle gitmez! Her baskı ve sömürü sisteminde olduğu gibi, sömürülenler ve ezilenlerin yalanlara doyduğu ve düştükleri yerden doğrulup ayağa kalktıkları bir an gelir. Ve önüne dikilen tüm barikatları bir sel gibi yıkarak ilerler. Yalan imparatorlukları devrilir, gerçekler galip gelir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …