Tarihe mal olmuş halk hareketleri ve halk önderleri, egemenleri her daim korkutmuştur. Aradan yıllar geçse de o korkuyu üzerlerinden atamazlar. Fatsa ve Terzi Fikri böyle bir korkudur egemenler için.
Erdoğan’ın 30 Temmuz’da Ordu’da yaptığı mitingde Terzi Fikri’den bahsetmesi, 42 yıl öncesi Fatsa’yı ve o dönemin belediye başkanı Fikri Sönmez’i hatırlatması boşuna değildir. “Bu Ordu, terörün ne menem şey olduğunu iyi bilir. Ordu, Terzi Fikri’yi de iyi bilir, onların bedelini benim Ordu’m çok ödedi” diyordu Erdoğan. Neden buna ihtiyaç duymuştu?
Çünkü Ordu mitinginde, bölgenin en önemli geçim kaynağı olan fındık taban fiyatını açıklayacaktı. Fındık üreticileri en az 70 TL beklerken, Erdoğan fındık tekellerinin, tefecilerin çıkarlarını esas alarak 54 TL olarak açıkladı. Dolar bazında geçen yılın altına düşen bir fiyatlamaydı bu. Üreticilerin buna tepki göstereceği aşikardı. İşte bu tepkileri Terzi Fikri hatırlatması ile bastırmak istedi: Sakın ha eylemli tepkiye geçmeyin! Terzi Fikri’nin başına gelenleri unutmayın!
Üstelik yıllar sonra Fatsa’da “Fındıkta Sömürüye Son” mitingi yapılmış, geçmişin mücadele dolu günleri halkın hafızasında yeniden canlanmıştı. Terzi Fikri’yi Fatsa belediye başkanlığına taşıyan asıl unsur, başta fındık olmak üzere üreticilerin, bölge halkının sorunlarına sahip çıkmasıydı. “Fındıkta Sömürüye Son” mitingleriyle üreticilerin seslerini duyurmasını sağlaması; hükümetin fındık politikasını değiştirmeyi, fındık taban fiyatlarını yükseltmeyi başarmasıydı. Kısa süren belediye başkanlığı döneminde ise, aracıların, komisyoncuların önünü kesmiş, karaborsanın üzerine gitmiş, kooperatifleşmeyi hızlandırmıştı.
Sadece fındık değil, çay, üzüm vb. tüm üreticiler kooperatifleşiyor, egemenlerin daha fazla kar elde etmesini engelleyen bir güce ulaşıyordu. ’80 öncesinde gelişen toplumsal hareketler, işçi ve emekçi kesimlerin artan eylemlilikleri, egemenlerin çıkarlarına zarar verecek boyutlara vardı. 12 Eylül’e giden süreç, bunun üzerinden gerçekleşti.
Fatsa, bu sürecin öne çıkan bir sembolüdür. Devrimci bir halk önderinin küçük bir kasabada belediye başkanı olması ve 9 ay gibi kısa bir sürede başardıkları, diğer il ve ilçelere “örnek” olmasın, bu yol açılmasın diye Fatsa büyük bir devlet terörüyle kuşatılmış ve bastırılmıştır.
Fatsa’yı öne çıkaran bir diğer yön ise, “halk komiteleri” aracılığıyla halkın yerel yönetime katılması, “devrimci belediyecilik” örneğini yaratmasıdır. Sonraki yıllarda Kürt hareketinin veya kimi devrimci yapıların kazandığı yerellerde, bu örneğin aşılamaması, onu daha da büyütmüştür. Elbette Fatsa’yı yaratan, ’80 öncesinin toplumsal-siyasal hareketinin ulaştığı düzeydir. Türkiye tarihinin en kitlesel ve yaygın halk hareketinin yaşandığı bir dönemle günümüzü karşılaştırmak doğru olmaz. Fakat Fatsa’nın aşılamamasında tek neden, koşullardaki bu farklılık değildir; Türkiye devrimci hareketinin yaşadığı ideolojik-siyasi erozyon, tasfiye ve teslimiyet süreci gibi öznel faktörleri de gözardı etmemek gerekir.
Fatsa halen devrimci belediyeciliğin bir sembolüdür. Asıl mesleği terzilik olan o yüzden de “Terzi Fikri” olarak anılan Fikri Sönmez ise, devrimci bir belediye başkanı olarak halkın gönlünde taht kurmuştur. 1979 yerel seçimlerinde tüm düzen partilerinin toplamından daha fazla aldığı oyla (yüzde 90 civarında) seçilen ve 9 aylık başkanlık döneminde Fatsa’yı her tür sinekten, çamurdan kurtaran bir halk önderidir. Onun için egemenlerin Terzi Fikri’ye düşmanlığı bitmez!
Diğer yandan Fatsa’da egemenler 12 Eylül’ün provasını yapmıştır. Bir başka ifadeyle 12 Eylül’e giden yolun taşları Fatsa’da döşenmiştir. 12 Eylül’ün “dövüşsüz bir yenilgi” olacağının ilk işareti de Fatsa’dan verilmiştir. Bu yönüyle Fatsa, devrimci hareketin bir “zirve”si olduğu kadar, yıkımın, yenilginin başlangıcıdır.
“Nokta operasyonu” adı altında, başında Kenan Evren’in bulunduğu askeri birlikler, 11 Temmuz 1980’de Fatsa’ya girdiler. 65 bin kişilik bu küçük ilçeyi havadan-denizden-karadan kuşattılar. Hareketin önde gelen insanlarını öldürdüler, binlerce kişiyi tutukladılar, ağır işkencelerden geçirdiler. Bunlardan biri de Fikri Sönmez’di. 4 Mayıs 1985’te cezaevinde hayatını kaybetti.
İki ay sonra 12 Eylül cuntasının şefi olarak meydanlara çıkan Kenan Evren, “Fatsa’da taş üstünde taş bırakmadık” diyecekti. Bunun gerekçesini de şöyle açıklıyordu: “Fatsa’da Terzi Fikri diye biri çıkmış, ‘devlet benim’, diyor. Komite kurmuş, Fatsa’yı o komite yönetiyor. Yani, kararı devlet vermiyor, devlet otoritesi sıfır.”
Şimdi Erdoğan, Ordu mitinginde başta Karadenizliler olmak üzere tüm halka Terzi Fikri’yi hatırlatıyor. Aklı sıra gözdağı veriyor. Ama sahte “darbe karşıtlığı” 12 Eylül’ü yargılama demagojisi bir kez daha tel tel dökülüyor. Halkın ezici çoğunluğu ile kazanan bir belediye başkanını “öcü” gösterirken, onu darbeyle deviren, hapseden ve öldüren cunta şefiyle aynı dilden konuşuyor. Evren’le aynı safta yeraldığını çok açık biçimde ortaya koyuyor. Onlar emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin sözcüleri, hizmetkarları olarak aynı soydan geliyorlar.
Devrimcilerin, demokratların, halkın safı ise, “ben ne yaptıysam halkla birlikte, halk için yaptım” diyen Terzi Fikri’nin yanıdır. Saflar bu kadar nettir. Egemenlerin Terzi Fikri korkusu, halkın ise sevgisi-saygısı bitmemiştir. Aradan 40 yıl geçse de halk Terzi Fikri’yi unutmamıştır, unutmayacaktır…
Terzi Fikri öyle bir giysi dikti ki, Fatsa’ya
O Gürcü öyle bir gürledi ki, arkadaşlarıyla
Noktalar, noktalı virgüller, askeri operasyonlar
Kimseler çıkaramaz Fatsa’nın sırtından!
Emek hakkının sımsıcak çıplaklığını…
Can Yücel