1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” ilan eden “Birleşmiş Milletler” (BM) ve onun önceli sayılabilecek “Milletler Cemiyeti” (MC), dünya çapında barışı tesis etme söylemiyle kurulmuşlardı ve her ikisi de bir dünya savaşının hemen ardından ortaya çıkmışlardı.
BM ABD’de San Francisco Konferansı’nda alınan karar sonucunda 24 Ekim 1945’te kuruldu, MC ise, 10 Ocak 1920’de…
BM’nin, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın bitiminden hemen sonra, Almanya ve onun müttefiklerine karşı galip gelen müttefik güçler (Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere, Fransa ve Çin Halk Cumhuriyeti) tarafından, ülkeler-arası sorunları giderme fikri ile kurulması kararlaştırıldı. Kurulduğu sırada 51 ülkeden oluşmaktaydı. Şu anda 193 üyeye ve ABD, Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nden oluşan beş daimi üyeye sahip.
Dünya Barış Günü’nü BM, 1981 yılında 1 Eylül olarak ilan etti. Nazi Almanya’sının 1939 yılında Polonya’ya saldırdığı ve İkinci Paylaşım Savaşı’nın başladığı gün olarak kabul gören 1 Eylül’ü… Esasında, kurucu üyeleri Sovyetler Birliği, Macaristan, Polonya, Romanya, Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Arnavutluk, Çekoslavakya olan Varşova Paktı, II. Paylaşım Savaşı’nın bütün yıkımını yaşayan, aynı zamanda Nazileri hezimete uğratan taraf olarak, 1 Eylül’ü, BM’den önce “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmişti. Fakat SB ve pakta üye olan ülkelerdeki kapitalist restorasyon sonrasında bu teşkilat 1991 yılında dağılınca, BM 1 Eylül “Dünya Barış Günü”nün “tek sahibi” haline geldi.
Milletler Cemiyeti (MC) ise, Birinci Paylaşım Savaşı’nın ardından 10 Ocak 1920’de İsviçre’de kurulmuştu. Yine sözde “dünya çapında barışı sağlamak”tı amacı. Bu yanıyla da Cemiyet, Birleşmiş Milletler’in temeli olarak kabul görmektedir. MC de savaşın galip devletlerinin ısrarı ile Versay Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarihi (10 Ocak) kuruluş günü olarak ilan etti.
SB, yeni kurulmuş bir sosyalist ülke olarak, emperyalist bir kuruluş olan MC’ye girmedi ve MC’nin halkları aldatan emperyalist düzenbazlardan oluştuğunu söylemekten kaçınmadı. 1927 yılında yayımlanan SB Merkez Komite Politik Raporu değerlendirmesinde belirttiği üzere “ MC… kitlelerin aldatılmasından, hararetli silahlanmalardan, olgunlaşmakta olan çatışmaların yeniden keskinleşmesinden başka hiçbir şey getirmedi.”
Emperyalist kuruluşlar her dönem kuruluş amaçlarının dışında davranmalarıyla ünlüdürler. En çok da barış üzerine yaptıkları söylemlerle ve aksi yöndeki pratikleriyle… Barış sözcüğü emperyalist entrikalarını örtmenin bir örtüsü olmuştur daima.
Dünya Barış Günü öncelikle sosyalist SB’nin gerçek anlamda barış çabalarıyla gündeme gelmişti. Henüz II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın yeni bittiği yıllarda ABD atom bombası üretmeye başlamış, zaten yenilmiş olan Japonya’ya karşı kullanmıştı. Asıl amaç, başta sosyalist SB olmak üzere tüm dünya halklarına gözdağı vermekti. SB’ye karşı savaş politikaları güderken, büyük bir pişkinlikle SB’nin savaş çıkartacağı yalanını yaydı. Bu yalanı tersine çevirmek için haklı olarak yoğun bir çaba içine giren SB, barış fikrini yaymak ve esas savaş çığırtkanlığını yapanların yüzünü teşhir etmek için “Uluslararası Barış Kongresi” düzenlemiş ve buradan savaş karşıtı kararlar çıkartarak tüm dünyaya barış istediklerini ilan etmişti.
Bütün bu uğraşların bir ürünü olarak da “1 Eylül Dünya Barış Günü” doğmuştu. Halkların coşkuyla karşıladığı bu günde içi boş barış çağrıları yapılmadı. Emperyalist ve işbirlikçilerine karşı mücadele çağrıları ile gerçek barışın sömürücülere karşı savaşmakla mümkün olacağı fikrini yaydı. Mücadele ile kazanılan her günde olduğu gibi 1 Eylül gerçek anlamda barış için mücadelenin ivmelenmesine yol açtı. Binbir bedel ödenerek… Ancak içinin boşaltılması için egemenlerin uğraşı hiç bitmedi. Birleşmiş Milletler’in 1981 yılında kabul ettiği Barış Günü, kitleleri aldatmanın bir aracı haline getirilmesi için önemli işlevler üstlendi. 2001 yılında da zaten 1 Eylül’ü 21 Eylül olarak değiştirdi.
Özellikle de ulusal kurtuluş mücadelelerinin devrimci özünü pasifize etmenin ve “emperyalist çözüm”e endekslemenin bir aracı olarak kullandı 1 Eylül. Oysa devrimci bir savaş ile birlikte yürümeyen barış talebinin halklara verebileceği hiçbir şey yoktur, olmamıştır da. Emperyalistler ve işbirlikçileri için barış, işgal ve katliam, ağır sömürü ve yoksullaştırma demektir. Bu nedenle halklar için gerçek ve kalıcı barış, özgürlükler için savaş anlamına gelir. Eğer işimiz, ekmeğimiz ve özgürlüklerimiz yoksa barış da olmayacaktır. Bunlar arasında kopmaz bir bağ vardır; barış ancak iş, ekmek, özgürlük varsa mümkündür. Savaş tüccarlarına ve emperyalist tekellere karşı mücadele vermeden barışa kollarımızı açamayız.
1 Eylül Dünya Barış Günü, çürümüş sisteme, savaşa ve faşizme karşı savaş günü olmazsa, kalıcı barış boş bir hayal olmaktan öte bir şey değildir.
Bugün bu gerçek çok daha çarpıcı bir şekilde karşımızda duruyor. Bugüne dek yaşanmış en sarsıcı ekonomik krizden daha şiddetli bir kriz yaşanmakta dünyada ve emperyalist tekeller paylaşılmış toprakları yeniden paylaşmakta… Türkiye’de işbirlikçi tekeller de bu savaşın göbeğinde yeralıyorlar ve saldırgan bir dış politika izliyorlar. Özellikle Rojava’yı hedefe çakan, Kürtleri köşeye sıkıştırmaya çalışan bir politika izlerken, ülke içinde savaş ekonomisi uyguluyorlar.
Bu durum, Kürt ve Türk işçi ve emekçilerinin yaşamını zehir ediyor, en temel ihtiyaçlara fahiş zamlar gelirken alım gücü sürekli düşüyor.
Bu koşullarda hangi “Dünya Barış Günü”nden bahsedilecek ve tek başına barış talebi nereye oturacaktır? Emperyalist saldırganlığa, bölge halklarına dönük savaş politikalarına, borç ve savaş bütçesine, zamlara, işsizliğe, sigortasız ve güvencesiz çalışmaya karşı başlarımızı kaldırmadan katliamsız, işkencesiz, zincirsiz günler yaşayamayız.
2022 Dünya Barış Günü, yaşam koşullarımızı düzeltmek için özgürlüklerimiz için savaşmak üzere alanlara inme günü olmalı, egemenlerin yüreğindeki korkuyu büyütmelidir. Özgürlük için, barış için, geleceğin için savaş…
Brecht’in söylediği gibi “Düşün ki, savaş geçmişin malı / Ve barış taşıyor gelecekten…”
BARIŞ MI SAVAŞ MI?
Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı yağmurun,
Bulutların rüzgârla sökün ettiği
Ama savaş öyle değil, savaş rüzgârla gelmez;
Onu bulup getiren insanlardır.
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.
Ama barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin:
Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.
Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
barışsa bir armağan gibi verilmez insana:
Savaşa karşı barış için
Katillerin önüne dikilmek gerek,
“Hayır yaşayacağız!” demek.
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek. (…)
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin.
Söz konusu olan çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına,
Biz milyonlarca kişi savaşı yener miyiz?
Bunu sen bileceksin.
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz.
Bir de düşün “yok” dediğini.
Düşün ki savaş geçmişin malı
Ve barış taşıyor gelecekten.
BERTOLT BRECHT