Yayınevimizden çıkan “DEVRİM KARTALI Remzi Basalak” adlı kitabın Önsöz bölümünü yayınlıyoruz.
* * *
Remzi Basalak ismini duymuş olan herkes, onun Türkiye devrim tarihi içinde çok özel bir yeri olduğunu bilir. Masaya inen tekmesiyle, 12 Eylül döneminden kalan “teşhir masası” mizansenine son vermiş, işkencede direnişi bir üst noktaya sıçratmıştır. “Bilmiyorum”-“tanımıyorum”la sınırlı olmayan, meydan okuyan, işkencehaneyi işkencecilere dar eden bir direniştir bu. İbrahim Kaypakkaya ve Mehmet Fatih Öktülmüş’ün ardından, işkencede direnişin sembolü haline gelmiştir.
Sadece işkencede değil, tutsak düştüğü cezaevlerinde de, adı direnişle özdeşleşti. Devrimci tutsaklar onu Adana’dan Antakya’ya, Sağmalcılar’dan Malatya’ya kaldığı tüm cezaevlerinde görkemli direnişiyle tanır. Daha yakından bakıldığında ise, yeraltı savaşında ustalığı, bilinçli-gönüllü disiplini, insan ilişkilerinde sıcaklığı ve özeni görülür. Her yönüyle etkileyen, “değdiği” her insanda derin izler bırakan biridir Remzi Basalak. Bugünün değil, geleceğin dünyasının, sosyalizmin insanıdır o. Bitmeyen enerjisi ve coşkusuyla, kendini aşmanın sembolüdür.
* * *
Her devrim şehidi, yaşama büyük değerler katmış, taşıdığı güçlü niteliklerle iz bırakmıştır. Şehitlerimizin herbirini bu düşünce ile anlatıyor, yazıyor, gelecek kuşaklara taşımaya çalışıyoruz.
Bugüne kadar, ihtilalci komünist şehitlerin anlatıldığı “Köklerimiz toprakta, tarihten geliyoruz; ŞEHİTLER ALBÜMÜ”nün yanısıra, Osman Yaşar YOLDAŞCAN ve Mehmet Fatih ÖKTÜLMÜŞ’ü anlatan iki kitap yayınlandı. Ayrıca “Darbe, yenilgi, direniş 12 EYLÜL” ve “İşkencede DİRENME SAVAŞI” kitaplarında komünist ve devrimci şehitlerin direnişlerine yer verildi. Şimdi ise “DEVRİM KARTALI Remzi Basalak”ı anlatan bir kitapla karşınızdayız.
Bu kitap, Remzi’ye karşı sorumluluğumuz, borcumuzdur. Bu sorumluluğu yerine getirmekte geç bile kaldığımızı düşünüyoruz. Elbette bugüne dek Remzi’yi çeşitli biçimlerde yazdık, anlattık. Ama bir kitap haline getirmeyi ancak 30 yıl sonra yapabildik. Okuyucu bilmelidir ki, bu kitap aslında Remzi’nin katledildiği günden beri yazılıyor. 30 yıldır biriktirilen, damıtılan, anlatmakta zorluk çekilen ama yüreklerde hep yaşayan duygu ve düşüncelerin bir sel gibi akışıdır.
Kitabın hazırlanma sürecinde, Remzi’nin yoldaşları, aile bireyleri, ona evini-gönlünü açanlar, anılarını anlatırken veya yazarken çok zorlandılar; büyük bir duygu yoğunluğu yaşandı. Aradan onca yıl geçmesine rağmen daha dün yaşamışlar gibi duyumsayarak, göz yaşlarını tutamayarak, ama hep gururla, Remzi ile tanışmış olmanın mutluluğu içinde konuştular, yazdılar. Okurken bu duygu yoğunluğunu hissedeceksiniz. Bununla birlikte bu olağanüstü kişiliğe ve direnişine hayranlık ve gurur, hepsinden baskın olacak.
* * *
Remzi’nin ardından devrimci duygularla veya iyi niyetle onu anlatanlar, direnişini geniş kitlelere ulaştırmaya çalışanlar oldu. Farklı devrimci yapılardan liberal aydınlara kadar geniş bir kesim, onun hakkında yazdılar. Hepsinin bu çabasını önemli ve değerli buluyoruz.
Diğer taraftan Remzi hakkında ipe-sapa gelmez, yanlış bilgiler yazanlar da oldu. Daha önemlisi Remzi’nin gölgesine sığınarak prim yapmaya kalkanlar, sefil hayat hikayelerini Remzi’ye yaslanarak satmaya çalışanlar çıktı. Tarihimiz ve şehitlerimiz üzerinden prestij ve rant elde etmek isteyen kalpazanlar türedi. İçinde bulunduğumuz olumsuz koşulları, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya yeltendiler. Ama yalanın hep bir ayağı topaldır ve gerçeklerin er-geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Yanlış bilgileri düzeltecek, çarpıtmalara yanıtlar verecek, gerçeği ortaya koyacak tek adres bizdik. Bunun nedeni ise, Remzi ile olan yakınlığımızdan, onu herkesten daha iyi tanıdığımızdan değildi sadece. Asıl olarak bu geleneğe sahip çıktığımızdan, şehitlere ve ideallerine bağlılığımızdan kaynaklanıyordu. Ve sırtımızda hiçbir kambur olmadığından; bugüne dek ne söylediysek doğru çıktığından…
Tarihimize, şehitlerimize olan hassasiyetimiz ve bağlılığımız, onlarla ilgili her çarpıtma ve yanlışı düzeltme sorumluluğunu da yüklüyor. Öyle de yaptık, yapıyoruz… Bu kitap, Remzi hakkındaki çarpıtmalara yanıt niteliği taşıyor aynı zamanda.
* * *
Son yıllarda kendi tarihimizi anlatma iddiasında çok sayıda kitap çıktı. Ve bunlar, “devrim tarihine bir katkı”, “gelecek kuşaklara miras”, “isimsiz neferlerin kahramanlık öyküleri” şeklinde piyasaya sürüldü, pazarlandı.
Gerçekte ise yaşanan tasfiyecilik ve yozlaşmadan “anı” kitapları da nasibini almıştı. Zaten “yazı”lar, “yazan”ların özelliklerini bağrında barındırır. Devrimciliği çoktan bırakmış olanlar, mültecilik bataklığına batanlar ya da devrimci olduğunu söyleyip düzeniçi yoz bir yaşam sürenler, devrime hizmet eden bir eser ortaya koyamazlar. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Üstelik yazanlar her şeyi büyük bir pervasızlıkla ortaya seriyordu. Devletin bugüne kadar bilmediği bilgiler, kullanılan yöntemler, yapılan eylemler, eylemlere katılanların isimleri; kısaca işkence tezgahlarında bile büyük bir direnişle, ölüm pahasına korunan sırlar, birer birer ortalığa saçıldı. Bu ifşalardan sadece devrimcilerin değil, devrimcilere yardım eden insanların bile zarar görebileceği onları hiç ilgilendirmedi. Önemsedikleri tek şey, burjuva hukukun “zamanaşımı”ydı! Yazdıklarından dolayı kendilerine herhangi bir cezai işlem yapılıp yapılmayacağıydı. Öylesine benmerkezci ve çıkarcı…
Oysa devrimciliğin “zamanaşımı” yoktur! Devrim için mücadele, ne bizimle sınırlıdır ne de yaşadığımız dönemden ibarettir. Dünü olduğu gibi yarını da olacaktır. Kullandığımız yöntemleri, araçları deşifre etmek, karşı-devrime yarar sadece. Tam da bu nedenle, devrimci yaşam anlatılırken her şey ortaya dökülüp saçılamaz.
Yayınevimiz çıkardığı tüm kitaplarda bu temel yaklaşımla hareket etti. Remzi’nin kitabını yazarken de aynı yaklaşımı koruduk.
Diğer taraftan tüm şehitlerimiz gibi Remzi de kendi başına bir birey değil, komünist bir örgütün parçasıydı. Yaptığı her şeyi o örgütün politikaları doğrultusunda ve içinde bulunduğu dönemin koşulları içinde yapmıştı. Bu yanıyla “kişisel” tarihleri, örgütün tarihiyle içiçeydi. Onları, bu tarihe girmeden anlatmak, keza yaşadıkları dönemi bilmeden gelişmeleri yerli yerine oturtmak mümkün değildi. Kısaca da olsa bu “arka fon”a kitapta yer verildi.
Kitap “anı-biyografi” formatında olduğu için, duygu yoğunluğu içinde tarihsel gerçekleri de atlamadan, olabildiğince nesnel biçimde sunmak önem taşıyordu. Buna dikkat edildi. Anı anlatımlarında benzerlikler, tekrarlar olabiliyor. Bunları mümkün olduğunca azaltmaya çalıştık. Elbette her anlatıcının kendi algılayış biçimini, duygu farkını koruyarak…
* * *
Yayınevimiz çıkardığı her kitabı, bir şehide atfetmektedir. Remzi’nin kitabının “derleyeni” de Şaban Budak’tır. 1980’lerin sonundan itibaren devrimci mücadelenin içinde yeralan, zor günlerde önemli görevler üstlenen, Remzi ile aynı eylemde katledilen, vücudunda 30’dan fazla kurşun yarasıyla sonsuzluğa uğurladığımız Şaban’ın ismi, Remzi ile yanyana olmalıydı.
“Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar” sözü, Şaban ve Remzi dahil tüm şehitlerimizin, kendilerini sürekli geliştirerek ölümsüzlük mertebesine nasıl ulaştıklarını ortaya koyuyor. “Her insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar” sözünde olduğu gibi…
Remzi de kendi heykelini yontarak ilerledi ve muhteşem bir sanat eseri çıkardı sonunda. Bize o eserin nasıl yaratıldığını anlatmak düştü. Ve onun gibi eserler yaratma hedefiyle yürümeyi…
O bir kartaldı. Devrim kartalı! Yaşamı boyunca hep yükseklerde uçtu. Buna karşın en iyi dönemlerinde bile en fazla bir tavuk kadar uçabilenler, kendilerini kartal gibi göstermeye yeltendiler. Kimisi de Remzi’nin kanatlarına tutunarak yükseleceğini umut etti. Ama hayat, herkesi olduğu yere koydu, koymaya devam ediyor…
Remzi, yaralı ve kolları arkadan bağlıyken polislerin üzerine yürürken bile, kanatlarını açmış havaya yükselen bir kartal gibiydi. Masaya inen tekmesiyle bir tarih yazdı. Ve kendisini tanıyan-bilen herkesin gözünde, göklerde uçan bir kartal olarak kaldı. Kendisiyle ilgili çıkacak kitabın adını da o belirledi: DEVRİM KARTALI!
23 Ekim 2022
Yediveren Yayınları