KAPİTALİZM hem doğayı hem insanı ÖLDÜRÜYOR!

hopa-sel

Karadeniz bir kere daha sel felaketiyle karşı karşıya kaldı. Gök delindi, dereler taştı, dağ, köylerin üzerine aktı… Güncel bir “Nuh Tufanı”nda, bir kere daha insanlık sular altında kaldı, çamurda boğuldu…

Artvin’in Hopa ilçesinde, 8 kişi selde boğuldu, üç kişi kayboldu, onlarca ev tahrip oldu. Birçok köy yolu kapanmış olduğu için, oralarda durumun ne olduğu bilinmiyor.

Hem yaşanan felaket, hem de devlete olan tepki öylesine büyüktü ki, devlet hemen kendisini savunmaya başladı.

Çevre Bakanı Veysel Eroğlu, “bu ancak 500 yılda bir yaşanacak bir felakettir” dedi; yağış miktarının çok yüksek olmasını asıl suçlu ilan etti! Oysa küresel ısınma sonucu, sadece geçtiğimiz ağustos ayında (31 Temmuz-26 Ağustos 2015 tarihleri arasında) tüm dünyada 31 sel felaketi gerçekleşmişti. Ve bu sel felaketlerinin herbirinde, felakete neden olan yağış miktarı, Hopa’dakine yakın düzeydeydi.

Bir başka suçlu, “önlem almayan köylüler”di! Öyle ya, devlet görevini yapmıştı; meteoroloji kaymakamlığı ve belediyeyi uyarmış, onlar da hoparlörlerden anons geçmişlerdi. Bu anonslara rağmen önlem almayan, evlerini boşaltmayan köylüler suçluydu! Oysa, bu türden aşırı yağış uyarıları, zaten bölgede sıkça yapılıyordu; bunun diğerlerinden daha yoğun, daha yıkıcı olacağına dair özel bir uyarı sözkonusu değildi.

Devlet yaşanan her felaket sonrasında, suçu kendi üzerinden uzaklaştırmak için, ya doğaya, ya da çaresiz insanlara çeşitli kusurlar bulmak için uğraşıyor. Ancak ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Hopa’daki sel felaketinin sorumluları bellidir: Dünya genelinde küresel ısınmadan sorumlu olan kapitalistler; yerel ölçekte ise, Karadeniz sahil yolunu yapan, Karadeniz’de HES’lere izin veren devlettir, felakete dönüşen doğa olaylarının sorumlusu…

 

Karadeniz sahil yolu

bir mühendislik faciasıdır

2007 yılında, Tayyip Erdoğan tarafından büyük törenlerle açılışı yapılan, 542 km uzunluğunda inşa edilen, 6 il ve 63 ilçeyi kapsayan Karadeniz sahil yolu, felaketin en önemli sebeplerinden biridir.hopa-sel-1

Yolun temeli 1997 yılında atılmış, on yıl boyunca inşaatı sürmüştü. İhaleyi alan firma Cengiz İnşaat’tı. Hani şu 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında Kolin İnşaat’la yaptığı telefon görüşmesinde halka terbiyesizce küfreden Mehmet Cengiz’in şirketi… Mesut Yılmaz zamanında palazlanmaya başlayan, AKP döneminde pervasızca yürüyen, Karadeniz sahil yolu projesinin ardından 2006 yılında Murgul Bakır İşletmeleri’ni de alarak madenciliğe de el atan Cengiz İnşaat… Sadece sahil yolu inşaatından trilyonlarca lira vurgun vurduğu, sıkça haber konusu olmuştu.

Dahası, Karadeniz sahil yolu gerçek bir mühendislik faciasıdır. Son teknolojinin kullanıldığı ve çok sağlam inşa edildiği iddia edilen yol, gerçek bir yıkım kaynağı oldu. Çünkü dağdan inen sel sularının, denize ulaşmasını engelliyor, yolun arkasında bir baraj oluşturarak o alandaki bütün köylerin ve kasabaların su altında kalmasına neden oluyordu. Sözde suyun yolun altından akmasını ve denize ulaşmasını sağlayacak köprüler, geçitler, mehfezler yapılmıştı; gerçekte ise, bunların son derece yetersiz olduğu, her yağışta bir kere daha ortaya çıkıyordu.

Yolun kendisi, sıradan bir yağışı bile felakete çevirmek için tek başına yeterli bir odaktı. Üstelik, yağışlar her defasında yolun çökmesine neden oluyor; kimi zaman saatlerce yol trafiğe kapatılıyor, hatta bütün Doğu Karadeniz hattında ulaşım felç oluyordu.

Geçtiğimiz yıllarda Rize’de yine aynı nedenle büyük bir sel felaketi yaşandığında, dönemin bakanlarından Binali Yıldırım, “projenin yanlış olduğunu biliyorduk, ama yapmak zorunda kaldık” demişti. Neden “zorunda kaldık”larını açıklamadan ve kendi paylarını örtbas ederek… Oysa, bu yolun inşaatının ilk başladığı dönemde de Karadeniz halkı sayısız eylemler yapmış, hatta mahkeme kararları bile aldırmıştı. Ancak AKP hükümeti, kendine rant alanları oluşturmak için, son 8 yılda sel nedeniyle hayatını kaybeden onlarca insanın katili olmayı göze almıştı.

Sermayenin kar uğruna nasıl pervasızca katliam yaptığının örneklerinden birisi de, sahil yoluna karşı direnişin öncülerinden avukat Cihan Eren’dir. Av. Eren, sahil yolunun iptali için hukuk mücadelesi yürütürken, mahkemenin çok önemli bir aşamasında birdenbire öldürülüvermiştir!

 

HES’ler doğa katilidir

Katliamın ikinci önemli sorumlusu, ülkenin dört bir yanına saçılmakta olan HES’lerdir. HES’ler (Hidro Elektrik Santralleri), “çevre dostu” bir yenilenebilir enerji kaynağı olarak gösterilmektedir. Su elbette ki yenilebilir bir enerji kaynağıdır. Ancak, su ve doğa HES’lerle kirletildiğinde, doğanın yenilenebilmesi sözkonusu değildir.

Üstelik HES’ler, iddia edildiği gibi, “Türkiye’nin enerji sorununu çözecek” bir proje de değildir. Çoruh Nehri’ndeki 15 baraj ve Doğu Karadeniz’in tamamında yapılması planlanan 600’den fazla HES, tam kapasiteyle üretime geçtiğinde, ülkenin toplam enerji ihtiyacının sadece yüzde 5’ini karşılayabilmektedir.

Oysa herşey bir yana, ülkenin her tarafına dağılmakta olan enerji nakil hatlarının tamir ve bakımının yapılması, HES’lere olan ihtiyacı tümüyle ortadan kaldırmaya yetecektir. Çünkü bakımsız ve eski durumdaki enerji nakil hatlarında, ciddi düzeyde bir enerji kaybı yaşanmakta ve bu kayıp, elektrik faturalarımıza “Kayıp-kaçak bedeli” başlığı altına eklenerek, maliyeti bize çıkartılmaktadır.

Diğer taraftan, yapılan her bir HES, doğanın dengesini bozmakta, Karadeniz’in yeşil dokusunu yokederek dağları bir çamur-kaya örtüsüne mahkum etmekte, dereleri yoketmekte, bölgedeki bitki ve hayvan çeşitliliğini, sudaki ve su kenarındaki yaşamları ölüme mahkum etmektedir. Dağlardan inen ve köylünün en önemli su kaynağı olan derelerin yokolması, tarımdan içme suyuna kadar her yönden tam bir kuraklığa mahkum etmektedir.

HES’lerle yokedilen çam ormanları, moloz yığınına dönüştürülen dere yatakları, santral için oluşturulan baraj gölleri, Karadeniz’deki yağışları felakete çeviren en önemli unsurlardır. Yokedilen dere yatakları, her yağışın ardından kendi mecrasını aramakta, suyun ve toprağın akışını durduracak ağaçların kesilmiş olması “bereket”i “felaket”e çevirmektedir. Karadeniz gibi, ülkenin en güzel ve görkemli coğrafyalarından birisi, kapitalizmin tahribatından kendisini kurtaramamaktadır.

Üstelik HES’ler için oluşturulan baraj göllerinin önemli bir kısmı, gerçekte siyanürle altın madenciliği yapmak amacıyla kurulmaktadır. Karadeniz dağlarının dört bir yanında maden şirketleri cirit atmakta, devletin bol keseden dağıttığı maden arama izinleri ile talan edecek toprakları tespit etmektedirler. Ve burada yine karşımıza Cengiz İnşaat çıkmaktadır. Karadeniz’deki birçok HES ve baraj, Artvin’de birçok maden alanı, Cengiz İnşaat tarafından yağmalanan topraklar arasındadır.

 

Kapitalizm öldürür

En büyük ve en tehlikeli katil, “küresel ısınma”dır. Çünkü tümüyle insan eliyle üretilmiştir. Sermayenin kar hırsının bir ürünüdür küresel ısınma. Bu kar hırsı, tüm dünya genelinde bir yandan yeşil alanları yokederek; bir yandan yaşam alanlarını beton yığınlarına çevirerek; bir yandan petrol-kömür gibi enerji kaynaklarını, nükleer-kimyasal ve her türden silahlarını kullanarak; bir yandan müthiş bir üretim ve tüketim hırsı içinde doğanın tüm kaynaklarını sömürerek, dünyanın ve insanlığın sonunu hazırlamaktadır.

Engels daha 1850’lerin ortasında, Amerika kıtasındaki vahşi talana bakarak kapitalizmin doğayı nasıl “geri dönülemez” biçimde tahrip ettiğini tespit etmişti. Emperyalizm dönemi, bu talanı daha saldırgan, daha vahşi hale getirmiştir. Her geçen gün içilebilir-temiz su kaynakları tükenmektedir; havadaki oksijen-karbondioksit dengesi bozulmaktadır; yeşil alanların yokolması dünyanın akciğerlerini tıkamaktadır; mevsimler değişmekte, “doğal” olduğu iddia edilen felaketler üstüste yağmaktadır. Bir tarafta seller giderken, diğer tarafta kuraklık yaşanmakta, ya da aynı bölgede farklı mevsimlerde ikisi de görülmektedir.

Doğanın altüst olması, sadece ölümcül sonuçlar doğurmakla kalmıyor. Aynı zamanda, farklı bölgelerdeki insanların yaşam standartları arasında da uçurumlar oluşturuyor. Bir tarafta insanlar en temel yaşamsal ihtiyaçlarına erişemez haldeyken, başka tarafta tam bir savurganlık yaşanıyor. Mesela bir ABD’li günde ortalama 500 litre, bir İngiliz 200 litre su tüketirken, Somali, Mali, Gambiya, Mozambik gibi ülkelerde kişi başına günlük 10 litrenin altında su düşüyor.

 

Doğayı korumak,

yaşam hakkını korumak…

Her doğa olayının bir felakete dönüşmesi sonrasında, “doğa kapitalizmden intikamını alıyor” denir. İşin acı tarafı, doğayı yokedenler kapitalistler iken, “intikam”ın muhatabı yoksullar, emekçiler oluyor. Kapitalist-emperyalistlerin vurgunlarının faturasını sadece mali olarak değil, yaşamlarıyla da emekçiler ödüyor.

Bu nedenle, doğa katliamına karşı da yapılması gereken tek şey mücadele etmektir.hopa-sel-metin-lokumcu

Karadeniz halkı, on yılı aşkın bir zamandır HES’lere, Karadeniz sahil yoluna, bölgedeki talana karşı mücadele ediyor. Bugün “Yeşil Yol” adı verilen ama Karadeniz’in muhteşem yaylalarını “turizme açıyoruz, bölgeyi kalkındırıyoruz” yalanıyla kapkara bir beton yığınına çevirmeyi, yayla yollarında ilerlemekte zorlanan maden şirketlerinin ihtiyaç duyduğu temiz asfaltı devlet gücüyle inşa etmeyi hedefleyen proje de Karadeniz insanının mücadelesiyle karşı karşıyadır.

Dersim’in vadilerinden Bergama’ya, Loç Vadisi’nden Akkuyu’ya, Kaz Dağları’ndan Hasankeyf’e ve hatta Gezi Parkı’na kadar birçok alanda yıllardır kıran kırana bir mücadele veriliyor. Bu mücadelenin sonucunda birçok HES yapımı ya da farklı türden doğa katliamı durdurulabilmiştir. Metin Lokumcu, 31 Mayıs 2011’de Hopa’da düzenlenen bir mitingde, HES’lere karşı mücadele ederken yaşamını yitirmişti.

Yaşam hakkımızı savunmak, içinde yaşadığımız doğayla birlikte geleceğimizi de korumak için uğraşmaktan, bu mücadeleyi daha da yükseltmekten geçiyor.

***

Acayipleşti havalar

Bir güneş, bir yağmur, bir kar

Atom bombası denemelerinden diyorlar

Stronsiyum 90 yağıyormuş

Ata, ite, ota

Umuda, hürriyete

Kapısını çaldığımız büyük hasrete

Kendi kendimizle yarışmadayız

Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı

Ya dünyamıza inecek ölüm

                                 Nazım Hikmet

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …