Birbirimizin yaralarını saracağız…

Hatay için yola çıktığımızda birçok zorlukla karşılaştık. Yollar çok kalabalıktı, trafik sıkışmıştı. Halkımız kendi imkanlarıyla küçük-büyük demeden, azı-çoğu aramadan koyulmuştu yollara. Gün dayanışma günüydü çünkü…

Adana da deprem bölgesi. Ama Hatay kadar büyük bir yıkım yaşanmadı. Adana kendi acısını unutup Hatay’a yardıma koştu. Hemen her mahallesinde yardım toplandı, başta Antakya olmak üzere depremden büyük zarar gören il ve ilçelere ulaşmaya çalışıldı. Biz de kendi mahallemizde bunu yaptık. Kısa sürede komşulardan yardım yağdı, bir kamyonet ayarlayıp yardım malzemelerini toplayarak yola koyulduk.

Hatay’a yaklaştıkça hüzün doldu içimiz. Hatay bizi ambulanslar, iş makinaları ve askerlerle karşıladı. Kocaman, içi dolu ama boşalmış bir şehirle karşı karşıyaydık. Yardım bekleyen yerleri bilmediğimiz için navigasyonla gidiyorduk, ama yollar kapalı, enkazlar yolları kapatmış. Acıyı derinden hissetmeler başladık.

Birçok mahalle sessiz, sakin ve kimsesizdi. Bir kısmı terkedilmişti. Bir kısmı ise yıkılan evlerin enkazlarında bekliyorlardı. Yıkılmamış evler vardı, fakat hasar görmüştü bir yerlerinden.

Yardım için durduğumuz yerlerde, insanlar şaşkın, çaresiz ve buruklardı. Çektikleri acıyı hissetmek hiç zor değildi, gözlerine bakıp isteklerini sormamız yeterliydi. Anneler kızgın, erkekler çaresiz, insanlarımız bitik durumdalar. Çocuklar şaşkın, gülüşleri yarım, yiyecek ve oyuncak bekliyorlar. Bebeklerin burunları kıpkırmızı soğuktan üşüyorlar. Annelerin tek dertleri battaniye, süt, mama, bezdi; kendilerinden vazgeçmişlerdi…

Bu yerle bir olmuş koca şehir, nasıl inşa edilir? Bu kadar insan nasıl yaşamlarına devam edebilir? Yarım kalmış hayaller, hayatlara nasıl alışılır? Şu anda hiçbir şey bilinmiyor.

Biraz hasar görmüş evlerine girmekten korkuyorlar, herkes tedirgin. Depremin yenileme, yıkılma korkusu sarmış herkesin kalbini. Yeni tercihler yapmak zorunda kalmış insanlar. Bir yandan çocukları için başka yerlere gitmeyi düşünenler, bir yandan inatla kalmak isteyenler… Şehirde yaşam bitmiş, ama kalpler yine burada atıyor.

Yardım etmeye çalıştığımız bir ablanın söylediği söz, öyle işledi ki kalbime, paramparça etti beni. “Kızım bak -dedi- evim burada, dolabımda daha kullanmadığım kıyafetlerim vardı, hepsi gitti. Bir gecede neydik ne olduk. Şimdi sizden ısınmak için sadece bir polar pijama, bir tane de çorap istiyorum.” Duraksadım, boğazımda düğümlendi sözcükler, gözlerim doldu.

Bu abla, oradaki yüzlerce insanlardan biriydi. Nasıl yetecekti getirdiğimiz yardımlar? İnsanlar evlerinden terliksiz koşmuşlar, ayakları yalın, üstleri ince ve dışarıda buz gibi hava… Üstündeki monttan, giydiği bottan utanır mı insan, ben utandım…

Bir başka yere gittiğimizde üç yetimle tanıştım. Artık yetimlerdi, kendileri daha bilmeseler bile. Gözyaşlarıma engel olamıyorum, çünkü ben de anneyim, benim çocuğumdan daha küçük bir yavru annesiz kalmış, ama haberi yok. Babaannesiyle birlikte annesinin babasının yolunu bekliyor. Keşke daha fazla yardım edebilsem, keşke bu minik kıza annesini götürebilsem… Çocuklarımız annesiz, annelerimiz evlatsız, yaşayanlar evsiz, evler sahipsiz…

Bize o kadar şey hissettirdi ki Hatay! Adana’ya döndüğümüzde yeniden yardım toplayıp düştük yollara… Bu kez ihtiyaçları tespit edip daha bilinçli hareket ettik. Tasnifleri çok daha iyi yaptık. Yüreğimiz Hatay’da, depremin yıkımını yaşayan her yerde… Yardım toplamaya ve oralara ulaştırmaya devam ediyoruz…

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …