1 Mayıs’ın tarihçesi

Kapitalizm ortaya çıktığı andan itibaren işçiler, günde 16 saati aşan sürelerle çalışmaya zorlandı. İşçiler de çalışma sürelerinin kısaltılması talebiyle birçok eylem yaptılar.

“8 saatlik işgünü” kavramı, ilk kez 1817 yılında İngiltere’de, ütopik sosyalist Robert Owen tarafından dile getirildi. Owen’in, “8 saat çalışma, 8 saat eğlence ve 8 saat dinlenme” şeklinde oluşturduğu formül, hızla yaygınlaşıp bir slogana dönüştü. Hatta şarkısı bile yapıldı.

“Çok çalışmaktan yorulduk / Yaşamaya ancak yetecek kadar para / Düşünceye zaman yok / Güneş ışığını hissetmek istiyoruz / Çiçekleri koklamak istiyoruz / … Doklardan, dükkan ve fabrikalardan / Güçlerimizi bir araya getirdik / 8 saat çalışma / 8 saat dinlenme / 8 saat uyku / Bunu başaracağız.”

İşçilerin kendi günlerini ilan etme düşüncesi ise, Avustralya’da doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856’da bir işgünü çalışmadılar ve o gün 8 saatlik işgünü lehinde gösteriler düzenlediler. Bu ilk kutlamanın Avustralyalı proleterler üzerinde büyük etkisi oldu. Kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verdiler.

Böylece 8 saatlik işgünü mücadelesi ile işçilerin yılda bir günü kendilerine ayırma düşüncesi birleşti.

1886 1 Mayısı’nda 200 bin Amerikalı işçi, bu talep doğrultusunda iş bıraktı. Aynı yıl, 1 Mayıs’ın evrensel bir iş bırakma günü olmasına karar verdiler. (Gün olarak 1 Mayıs’ı belirleme nedeni, Amerika’da “mali yıl”ın 1 Mayıs’ta başlaması olduğu söylenir.)

Sonraki yıllarda 1 Mayıs yasaklandı. 1889’da Uluslararası İşçiler Kongresi toplandı. İşçi temsilcileri, 1 Mayıs’ın tüm dünyada evrensel bir iş bırakma günü olmasını teklif ettiler. Amerikan işçi sınıfının aldığı kararı gözönünde bulunduran Kongre, bu tarihte uluslararası bir işçi günü kutlanmasına karar verdi.

Bu kararın ardından 1890 yılından itibaren 1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak tüm dünyada kutlanmaya başladı. İşçilerin 8 saatlik işgünü talebi, büyük direnişlerin ardından bir çok ülkede kabul edildi. Bu hedefe ulaşıldıktan sonra da işçiler, çeşitli taleplerle her 1 Mayıs’ta üretimi durdurup meydanları doldurmaya devam ettiler.

***

Türkiye’de ise 1 Mayıs’lar, Osmanlı döneminden itibaren kutlanmaktadır. Bazen yakaya takılan kırmızı bir karanfil, bazen fabrikada okunan bir bildiri, bazen şalterlerin inmesi ve alanların doldurulması biçiminde, ama mutlaka kutlanılmıştır. İstanbul işgal altındayken bile 1 Mayıs kutlaması yapılmıştır.

’77 1 Mayısı’ndan itibaren de Taksim, “1 Mayıs alanı” oldu. Gerek ’77 1 Mayısı’nda yaşanan provokasyon ve 38 kişinin katledilmesi; gerekse İstanbul’un en merkezi yeri olması, Taksim’i 1 Mayıs’la özdeşleştirdi. Ve Taksim yasağı­na rağmen, kitleler yıllarca 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için büyük mücadeleler, şehitler verdiler. ’89 1 Mayısı’nda Mehmet Akif Dalcı Taksim’e çıkmak isterken öldürüldü. Sonraki yıllarda Taksim çevresinde yine büyük çatışmalar yaşandı. Bunların sonucu olarak 2010 yılında hem 1 Mayıs yasalaştı ve “ücretli izin günü” oldu, hem de Taksim, 1 Mayıs gösterilerine açıldı.

Üç yıl üstüste gerçekleşen yasal Taksim gösterilerine milyonlarca kişi katıldı. Her geçen yıl katılımın artması, kitlelerin öfkelerini daha radikal biçimlerde ortaya koymaları egemenleri ürküttü. AKP hükümeti, önce Taksim alanını inşaata çevirerek engelle­meye kalktı; ardından Taksim ve çevresini kuşatarak İstanbul çapında fiili sıkıyönetim ilan etti. Fakat kitlelerin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama isteğini ve iradesini kıramadılar. Her 1 Mayıs’ta, Taksim ve çevresi çatışmalara sahne oldu. Polisin saldırısına direnen kitleler, bu yasağı tanımadıklarını ortaya koydular. Öyle ki pandemi koşullarında bile 1 Mayıs, gruplar halinde Taksim’e çıkan kitle tarafından kutlanıldı.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …