Türkiye’de uzun yıllardır 1 Mayıslar meydanlarda kutlanıyor.
1977 1 Mayısı’nda Taksim Meydanı’nda yapılan kutlamalarda 34 kişi yaşamını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Bu tarihten itibaren Taksim, “1 Mayıs Alanı” olarak anılır oldu ve devrimci, demokrat tüm kesimlerin ortak kararı haline geldi. Nitekim 1978 1 Mayısı da Taksim’de kutlandı. Yani ‘77’den sonra Taksim, 1 Mayıslara kapanmadı. Ertesi yıl da Taksim’de ve büyük bir kitlesellikle kutlandı.
Fakat 24 Aralık 1978 tarihinde gerçekleşen Maraş Katliamı sonrasında, İstanbul başta olmak üzere 13 ilde sıkıyönetim ilan edilince, sadece Taksim Meydanı değil, sıkıyönetim ilan edilen her yer 1 Mayıs’a kapatılmış oldu. Hatta ’79 1 Mayısı’nda İstanbul’da “sokağa çıkma yasağı” konuldu. Fakat bu yasaklara rağmen 1 Mayıs’ı meydanlarda kutlama isteğini kıramadılar. Revizyonist-reformist partiler ve sağcı-pasifist örgütler, devletin izin verdiği alanlarda 1 Mayıs mitingleri düzenlerken, komünist ve devrimciler korsan gösterilerle 1 Mayıs kutlaması yaptılar. Birinci gruptakiler, bırakalım Taksim’i, İstanbul’u terkettiler; sıkıyönetim ilan edilmeyen şehirlere taşındılar. Örneğin o dönem İzmir’de sıkıyönetim yoktu, TKP başta olmak üzere reformist partiler (kendilerine devrimci komünist diyen diğer birçok parti de) İzmir’i tercih etmişti. Keza Adana’da sıkıyönetim olduğundan Mersin’de yasal miting yapmışlardı.
O yıllarda sormuştuk; “tüm ülkede sıkıyönetim ilan edilirse, nereye gideceksiniz” diye. Yanıtını iki yıl sonra cunta geldiğinde alacaktık: Yurtdışına!
Sonuçta ’79 yılından itibaren 1 Mayıslar, yasalcı-icazetci anlayış ile fiili-meşru mücadelenin, reformizm ile devrimin çatıştığı, bunun en çıplak haliyle ortaya çıktığı bir gün haline geldi. O yıldan sonra 1 Mayıs’ı Taksim’de ve meydanlarda kutlamak konusunda ısrar edenlerle, icazetçi yasal mitinglerde kutlamayı tercih edenler arasında bir ayrışma yaşandı ve halen devam ediyor.
* * *
12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ardından 1 Mayısların yeniden meydanlarda kutlanması, ’88 1 Mayısı ile başlar. Elbette cezaevlerinde, kapalı mekanlarda 1 Mayıs kutlamaları yapılmıştır; ancak meydanlara taşınması 8 yıl sonra olacaktır. Bunda öğrenci gençliğin ve işçi hareketinin yeniden canlanmasının büyük bir rolü vardır.
1989 1 Mayısı’nda ise, Taksim’in dört bir yanından alana girmek için yürüyüşe geçen gruplar, polisle saatlerce çatışırlar. 18 yaşında genç bir işçi olan Mehmet Akif Dalcı bu çatışmada şehit düşer. Dalcı’nın cenazesi de ayrı bir kitle gösterisine dönüşür.
1990 1 Mayısı da Taksim’e girmek isteyen gruplarla polisin çatışması şeklinde geçmiştir. Ağır yaralananlar, sakat kalanlar olmuş, binlerce kişi gözaltına alınmış, işkenceden geçirilmiştir. Fakat 1 Mayısı Taksim’de kutlamak isteyen kitle sayısında da büyük bir artış sözkonusudur.
Ertesi yıl 1991 1 Mayısı’nda Saraçhane’de toplanan kitle, Unkapanı Köprüsü’ne doğru yürüyüşe geçer. Caddeye ilk çıkan ve yürüyüşü başlatan ihtilalci komünistler oraç-çekiçli bayrağı açarlar, ayrıca DSB pankartını taşırlar. Ardından binlerce kişi caddeyi doldurur. ’91 1 Mayısı kitleselliği, militanlığıve devletin tüm önlemlerine rağmen pankartların açılıp önemli bir mesafenin yürünmesiyle tarihteki yerini alır.
‘88’den 92’ye uzanan yıllarda 1 Mayıs’lara damgasını vuran; devletin icazetini beklememek, alanları kendi gücüyle zorlamak, bedel ödemeyi göze alan bir kararlılıkla hareket etmektir. Tümüyle devrimci ve komünistlerin inisiyatifinde gerçekleşen bu 1 Mayıslarda, devletin saldırısı karşısında panik ve kaçış değil, aksine toparlanı
p yeniden saldırmak vardır. Gözaltına alınanların ezici çoğunluğu polis sorgusunda ifade vermemiş, mahkemelerde 1 Mayıs’ı savunmuşlardır.
1 Mayısların giderek artan kitleyle kutlanma isteğiyle başedemeyen devlet, çareyi yasal mitinglere izin vermekte bulur. Yani 1 Mayıs’ta yasal bir miting yapma hakkı, fiili-meşru mücadeleyle ve Taksim’in zorlanmasıyla elde edilmiştir. Her zaman olduğu gibi fiili-meşru mücadeleyle yasallık kazanılmış, devlete geri adım attırılmıştır.
* * *
Cunta sonrası 1 Mayıs’ın ilk yasal mitingi 1992 yılında Gaziosmanpaşa’da gerçekleşti. Ardından 1993 yılında Türk-İş Abide-i Hürriyet’te, DİSK ise Pendik’te miting izni
aldı ve ’93 1 Mayısı İstanbul’da iki ayrı yerde kutlandı.
1994 ve ‘95’te mitingler Çağlayan’da yapıldı. ’96 yılında ise Kadıköy’de yapılan mitingin ayrı bir yeri vardır. Kadıköy mitingi, o yılların en kitlesel ve militan geçen 1 Mayıs’ı oldu; kürsü işgal edildi, devrimin kürsüsüne çevrildi. Ve ‘89’dan sonra üç işçi daha 1 Mayıs’ta şehit düştü.
Devlet 1 Mayıs’ın yasal mitinglerle kutlanmasına izin vermişti, fakat onun içini boşaltmak için özel bir çaba harcıyor, buna direnenlere karşı da büyük bir şiddet uyguluyordu. 1997 ve ‘98’de Çağlayan’da gerçekleşen mitinglere damgasını vuran bu şiddetti. Sonradan “Çağlayan çukuru” olarak anılan bu alan, kitlelerden kopukluğu ve otobana sıkışmış olması yönüyle de reddedilmesi gereken bir alandı. (Günümüzde Yenikapı ve Maltepe miting alanlarının reddedilmesi gerektiği gibi.) Ama daha önemlisi, İstiklal Marşı ve Türk bayraklarıyla mitingler yapılması, kof bir kitleselliğin ve görselliğin her şey haline getirilmesi ve 1 Mayıs’ın devrimci özünün boşaltılmasıydı. Buna tepki gösteren ihtilalci komünistler, ’99 1 Mayısı’nda “Devrimci 1 Mayıs’ı Yaratalım” şiarıyla faaliyet yürüttü ve Sefaköy’de yasadışı bir gösteri yaptı. Bu, “Çağlayan çukuru”ndan çıkmak için yapılan devrimci bir çıkıştı.
2000’li yıllara ne yazık ki, yenilgi ruh haliyle girildi. ’99 yılında Öcalan’
ın tutsak alınmasıyla Kürt hareketinde başgösteren teslimiyet ve tasfiye süreci, ardından “hücre tipi” saldırısıyla tüm cezaevlerinde 19 Aralık katliamının yaşanması, devrimci örgütlere dönük operasyonlar, genel olarak kitle hareketini geriye çekti. Bu koşullarda yeniden Çağlayan’a sıkışan 1 Mayıslar, devletin pervasız saldırısı altında, daha sönük ve zayıf geçti.
Bu çember, 2004 yılındaki Saraçhane mitingiyle kırıldı. Yeniden fiili-meşru mücadeleyle özgürlük alanlarını açma dönemi başladı. Saraçhane’nin bir önemi de, devrimci kurumların 1 Mayıs öncesi biraraya gelerek ortak kararlar alması ve sendikalar üzerinde basınç oluşturmasıdır. Devletin estirdiği teröre, Türk-İş’in Çağlayan mitingiyle kitleyi bölme girişimine rağmen Saraçhane’de toplanan 40 bin kişi, yıllar sonra polis ablukasından kurtulmuş olarak miting yapmanın coşkusunu yaşadılar. Ve Taksim’e giden yolu açtılar.
* * *
1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanma talebinin artması üzerine sendikalar 2005 ve 2006 yılında Kadıköy’de miting kararı aldı. Bu kararın alınması bile Saraçhane’nin ve “Devrimci 1 Mayıs Platformu”nun etkisiyle oldu.
2007 yılında Taksim yeniden somut hedef haline geldi. Estirilen onca teröre, polisin copuna gazına rağmen binlerce kişi “İşte Taksim işte 1 Mayıs” sloganıyla Taksim’e girdi. ’77 1 Mayısı’nın 30. yılında Taksim’e akan kitleyi durdurmayı başaramadılar.
Aynı şekilde 2008 yılında da tüm engellere rağmen Taksim ve çevresi 1 Mayısı kutlamak isteyen kitleyle polisin saatlerce süren çatışmalarına tanıklık etti. Bu kararlılık üzerine 2008 yılında 1 Mayıs “emek ve dayanışma günü” olarak resmen kabul edilmiş ve tatil günü ilan edilmiştir. Ve 2009 yılında binlerce kişi adeta santim santim yürüyerek, her yerde çatışarak Taksim’i bir kez daha fethetti.
AKP’nin 2010 yılında Taksim’i 1 Mayıs’a açmak zorunda kalması, işte bu kararlı, ısrarlı ve oldukça meşakkatli mücadele sonucunda gerçekleşti. 2010’dan 2013’e kadar üç yıl 1 Mayıs kutlamaları Taksim’de yapıldı. Ve bu mitinglere milyonlarca kişi katıldı.
Başını komünistlerin ve devrimcilerin çektiği kitlelerin, ölümler, yaralanmalar, tutuklanmalar pahasına yürüttüğü büyük bir direnişle Taksim kazanılmıştı. Ancak o güne kadar 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama isteğini ve kararlılığını “alan fetişizmi” diyerek küçümseyen, dahası “kitleyi bölmek”le suçlayan reformistler, Taksim yasal miting alanı haline gelince kortejin en önüne geçme yarışına girdiler ve utanmazca Taksim’i kazanmak için mücadele ettiklerini söylediler.
Milyonların Taksim’de 1 Mayısı kutlaması AKP’yi ve egemenleri rahatsız etti. 2013’te Taksim Meydanı’na çukur açtılar ve çukuru gerekçe göstererek Taksim’i yeniden yasakladılar. Bir kez daha çatışmalı 1 Mayıs’ların önünü açtılar böylece. Ve Gezi direnişinin ayak sesleri, 2013’teki 1 Mayıs’ta duyuldu. Çünkü binlerce kişi Taksim çevresinde polisle çatıştı, her defasında toplanıp yeniden saldırıya geçti.
O günden bu yana Taksim’in yeniden 1 Mayıslara açılması mücadelesi sürüyor. Kitlelerin talebi Taksim olmasına rağmen, uzlaşmacı sendikal anlayışlar kimi zaman icazetçi mitinglerle hedef saptırmaya çalıştılar.
2013 sonrasında yapılan “izinli” mitinglerin tümü icazetçi bir nitelik taşıyordu.
Mesela 2016’da Bakırköy’deki çukur-meydanda yaptılar 1 Mayıs kutlamasını. Alana girerken parçalanan, kimi kelimelerin kesildiği pankartlar, icazetin ve uzlaşmanın boyutunun simgesi oldu. Eleştiriler karşısında “Bir defaya mahsus” diye açıklama yapmışlardı, ancak ertesi yıl yine Bakırköy’e gittiler.
2018 yılında 4 sendikal konfederasyon Maltepe’de, varlığı bile bir “kent suçu” kabul edilen, deniz doldurularak inşa edilen meydanda miting yaptılar. 2019 yılında ise, bu defa “Maltepe kırmızı çizgimizdir, gitmeyiz” dediler; bir yıl önce neden gitmişlerdi, o zaman “kırmızı çizgi” değil miydi; bu sorulara cevap vermeden. Keza 2022 yılında Maltepe neden yeniden “kırmızı çizgi” olmaktan çıktı; bu soru da ortada kalmıştı.
Konfederasyonların, reformist partilerin ve kimi devrimci yapıların bu mitinglere katılmasına rağmen, Taksim her yıl tekrar tekrar zorlandı, militan eylemlere sahne oldu. Pandemi koşullarında bile gruplar halinde Taksim’e çıkmaya çalışıldı. Bu ısrar ve kararlılık hiç bitmedi.
Bu arada DİSK daha da geriye düşecek; 2020 yılında “1 Mayıs Grubu”ndan ayrı olarak kendi başına DİSK binasının önünde bir eylem yapacak; 2021’de ise tıpkı Türk-iş gibi Taksim’e çelenk bırakmakla yetinecekti. 2022 yılında ise “kırmızı çizgimiz” dediği Maltepe’de 1 Mayıs mitingi yaptılar. AKP hükümetinin Taksim Meydanı’nı işçi ve emekçilere, 1 Mayıslara kapatmak için açtığı Maltepe ve Yenikapı’ya gitmek, onun hedefine ulaşmasını sağlamak, bu dayatmasına boyuneğmek olduğu halde…
* * *
Bu kısa tarihçe, ülkemizde 1 Mayıs’ın ve Taksim Meydanı’nın önemini vurgulamak içindir. ’77 yılından bu yana 1 Mayıs ve Taksim birlikte anılır olmuş, adeta birbiriyle bütünleşmiştir. Bunun “biçim”le, “alan fetişizmi”yle bir ilgisi yoktur. Tarihine, şehitlerine sahip çıkmanın, 1 Mayısı adına layık bir şekilde kutlamanın, işçi ve emekçilerin önünü fiili-meşru mücadeleyle açmanın bir gereğidir. Dolayısıyla tam da 1 Mayıs’ın içeriğine, özüne uygun hareket etmektir.
1 Mayısların yasal mitinglerle kutlanması da, resmi tatil günü ilan edilmesi de ve sonunda Taksim Meydanı’nın 1 Mayıslara açılması da, bu yöndeki ısrarlı ve kararlı mücadelenin sonucudur. Eğer reformistlerin iddia ettikleri gibi, Taksim’e basit bir “alan” olarak bakılsaydı, “biçim” denilerek küçümsenseydi ve bu hedeften vazgeçilseydi, ne 1 Mayıslar yasal kutlanabilir ne Taksim Meydanı açılabilirdi. Buna karşın her yıl aynı argümanlarla 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlama çabasına karşı çıkıyor, Taksim’e çıkmaya çalışanlara saldırıyorlar.
Ama nafile!… Yukarıda özetlemeye çalıştığımız 1 Mayıs tarihi, bu çabaların kar etmediğini gösteriyor. Ne devletin şiddeti, engelleri, ne sendika ağalarının oyunları, bölme girişimleri, ne de reformistlerin demagojileri bu gerçeği değiştirebilir. Taksim 1 Mayıs alanıdır! Yasaklanamaz, engellenemez!