Hatay’da yaşamın kendisi mücadele

Hatay’da depremde hayatta kalmayı başaranlar için, artık yaşamanın kendisi kesintisiz ve her alanda bir mücadele gerektiriyor. Sıradan bir insanın günlük yaşamında rutin olan her şey, Hatay’da günlük olarak yeniden yeniden kazanılıyor. Sadece başını sokacak bir alan (çadır-konteyner vb) bulmak için değil, karnını doyurmak için, su içmek için, banyo-tuvalet ihtiyacı için sürekli ve sürekli mücadele etmek gerekiyor.

Bunlar ilk elde ihtiyaç duyulan şeyler. Ama bitmiyor. Mesela eğitim sorunu, sadece çocukların değil, ailelerin, öğretmenlerin, öğretmen ailelerinin de sorunu. Güvensiz okullarda çocukların ve öğretmenlerin, hiçbir şey olmamış gibi eğitimi yeniden kurmasını dayatıyor devlet. Öğretmenleri göreve çağırıyor telefon mesajıyla; sormuyor, o öğretmen depremde enkaz altında kaldı mı, yaralı mı, kalacak bir evi, okula ulaşacak bir olanağı var mı diye? Samandağ Eğitim-Sen mücadele ediyor bakanlığın bu dayatmasına karşı.

Depremin ilk haftalarında üzerimize yıkılacakmış gibi duran enkazlar sorundu; şimdi molozlar. Molozların tümü yaşam-alanlarına dökülüyor. Ekilebilir alanlara, su kaynaklarına, otoban kenarına, çadır kentlerin yanına… Yerleşim bölgelerinin dört bir yanı moloz yığını halinde. Eşyalar, arabalar sürekli toz kaplanıyor. Molozun tozunu, asbestini soluyor 24 saat boyunca bütün Hataylılar… Ve yaşamlarına karşı bu pervasız saldırıya karşı direniyor depremzedeler. Deprem sırasında en küçük bir faydası dokunmayan devlet, eylem yapan halka saldırmak üzere askerini-polisini seferber ediyor.

Hatay’da ilk eylem 18 Mart günü, depremin 40. gününde bir anma yürüyüşü olarak gerçekleşmişti. Samandağ’da toplanan binlerce kişi, kaybettiğimiz canlarımız için yürüdü. Ellerinde bahhurlar ve rihenlerle (Hatay’da geleneksel olarak cenazelerde tütsü olarak kullanılan bitkiler) kaybettiklerinin acısını haykırdılar. Ama bir ağıt olarak değil, bir direniş çığlığı olarak… “Unutmuyoruz, affetmiyoruz, helalleşmiyoruz” sloganlarıyla… Devletin depremzedeleri yıldırma ve Hatay’ı terketmeye zorlama politikası, “Gitmiyoruz, Hatay’ı terk etmiyoruz” haykırışlarına çarptı. Depremin ilk gününden itibaren yaşadıkları ilgisizlik ve devletin duyarsızlığının ötesinde, dayanışma çalışmalarının engellenmesi, kendilerine gelen yardımların gaspedilmesi de, kitlelerin büyük öfkesine neden oluyordu. Bu öfke, “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok” sloganıyla ifade edildi. Yürüyüş boyunca sloganlar, adeta yürekten koparcasına güçlü biçimde atıldı.

Şimdi yeni bir mücadele daha sözkonusu. “Acele kamulaştırma” kararlarıyla zeytinlikler, tarım alanları, köylülerin toprakları gaspediliyor. “Konut yapacağız” diyorlar, çadırda yaşam savaşı veren depremzedeleri kandırmak için. “İki gün içinde boşaltın burayı!” Peki konutlar neden tek tek insanların, tek tek köylerin özel mülkü üzerine yapılıyor? O köyün hemen yanında çok geniş hazine arazileri varken, neden insanların zaten hasarlı olan yaşamları gaspediliyor? Hem de “iki gün içinde!” Neyin telaşı bu, tam da seçim öncesinde?

 

1 Mayıs’ta direniş çağrısı

Tam da bu kadar büyüyen sorunların içinde hazırlandık 1 Mayıs’a. Gezi Anneleri, Gülderen köylüleri, moloz, enkaz, deprem, çadır, su sıkıntısı, kavuran sıcaklıklar ve OHAL… Gündem de sıcak, havalar da…

Çadırlarından, dayanışma merkezlerinden çıkan binlerce kişi, Samandağ ve Antakya’da “Deprem değil katliam”, “Kamu yararına el koyma değil, depremin yıkamadığı hayatların devlet eliyle yıkılması” sloganları, pankartları ve dövizleriyle 1 Mayıs alanlarını doldurdu.

Deprem sonrasını yeni bir yıkım fırsatına çeviren devletin ilk hedeflerinden olan Gülderen köylüleri de miting alanındaydı. Hukuksuz kamulaştırmaların hedefinde olan Gülderenliler adına konuşan bir direnişçi, topraklarına, tarım arazilerine, zeytinliklerine  el koymalarına izin vermeyeceklerini, yaşam-alanlarını ve evlerini yıktırmayacaklarını, gelen kepçe ve kamyonları topraklarına sokmayacaklarını; ancak bu direnişte bugüne kadar yanlarında durmayan siyasi partilerin, kitle örgütlerinin yanlarında durup onlara destek olmalarını beklediklerini söyledi.

Gezi Annelerinden Gülsüm Elvan ve Emsal Atakan da miting alanındaydılar ve yaşanan sorunlara dikkat çektiler. Siyasi partilerin propaganda yapmasına izin verilmeyen kürsüde, direnişlere dair konuşmalar vardı.

Belki de ilk defa DİSK, KESK, TTB, TMMOB örgütlerinin pasif bırakıldığı ve enkazlarda, molozlarda, halkın yaralarını sarmada en önde koşan devrimci-demokrat ve aydınların ilmek ilmek ördüğü bir 1 Mayıs oldu.

Hatay PDD

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …