Güney Afrika’da, iktidarın rengi değişti, özü kaldı

güney afrika grev16,8,12.

Güney Afrika Cumhuriyeti, son dönemde sıkça haberlere konu oluyor. Geçen yıl gerçekleşen madenci grevine, polisin saldırısı sonucu 34 işçinin katledilmesi ile adını duyurdu. Son olarak, bir gencin polis arabasına bağlanarak sürüklenmesi ve feci bir şekilde can vermesiyle gündeme geldi. Sanki kölelik döneminden kalma bir sahne yaşanıyordu. Ya da o dönemi anlatan bir film karesi. Polislerin inip kalkan copları ve tekmeleri arasında polis arabasının arkasına bağlanmış bir şekilde sürüklenen bir siyah genç… Ve bu vahşet, siyahların iktidarda olduğu bir ülkede, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanıyordu.

O Güney Afrika ki, onlarca yıl azınlıkta olan beyazların yönetimi altında inim inim inleyen siyahların, bu zulme karşı direnişiyle, Mandela önderliğindeki direnişin zaferiyle bilinen bir ülkeydi. Ve Mandela, ulusal kurtuluş mücadelesi veren birçok öndere esin kaynağı olmuştu. Hatta Öcalan’la da paralellikler kuruldu. Geçtiğimiz günlerde Mandela’nın avukatı Türkiye’ye gelerek, bir çok etkinliğe katıldı.

Uzun yıllar tıpkı Öcalan gibi bir adada hapis tutulan Mandela, “barış görüşmeleri” sonucu serbest kalmış, sonra da Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkanı seçilmişti. Irkçı yönetim gitmiş, yerine siyahların yönetimi geçmişti. Fakat iktidarın sömürücü niteliği değişmedi. Ve giderek ırkçı yönetimden farksız hale geldi.

Güney Afrika’da yayınlanan News 24 haber sitesinde yer alan bir yorumda şunlar söyleniyor:

“Güney Afrika nüfusunun büyük çoğunluğu bugünkü rejimde de yoksullaşmaya devam ediyorsa, ülkenin geleceğinden pay alma umutları yoksa, apartheid (ırkçı rejim) gerçekten sona erdi diyebilir miyiz? (…) Apartheide karşı mücadele, bu düzeni değiştirmedi… Bir ‘demokratik apartheid devleti’ kurdu… Sömürgeciliğin, apartheidin çekirdek ilkesi, siyah nüfusun büyük kısmını yoksulluğa mahkum etmekti… Bugün ırk ayrımı kalktı, ama bu çekirdek ilke olduğu gibi duruyor.” (Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet 20 Şubat 2013)

Sonuçta Afrika’nın burjuva sınıfının ve yöneticilerinin rengi değişti sadece. Siyah bir diktatörlük kuruldu. Geçtiğimiz yıl patlak veren madenci grevinin liderlerinden vinç operatörü Evans Ramoko, yaklaşmakta olan başkanlık seçimleriyle ilgili şunları söylüyor: “Yalnızca başkan Zuma’yı devirmek yetmez, ANC (Mandela’nın önderliğinde kurulan ve şimdi iktidar olan Afrika Ulusal Kongresi) bir bütün olarak yoksulların çıkarlarını unutmuştur. ANC’ye artık oy vermeyeceğim” (agy)

Geçen yıl patlak veren grevlerin bu yıl da sürdüğü belirtiliyor. Madencilerden sonra şarapçılıkla uğraşan çiftliklerde de şiddetli grevler yaşanıyor. Ve yine bu grevlere polis saldırıları oluyor. Bu saldırılarda iki kişinin yaşamını yitirdiği, 13 işçinin de yaralandığı söyleniyor.

Nereden nereye gelindiğini gösteren çarpıcı bir diğer örnek ise, Maden İşçileri Sendikası’nın eski lideri Cyril Lamphola’nın bugünkü durumudur. Lamphola’nın, Marikana bölgesinde apartheide karşı düzenlediği bir grevde çıkan çatışmada 2 maden işçisi yaşamını yitirmişti. Geçen yıl yine Marikana grevinde çıkan çatışmada 34 işçi katledildi. Ve Lamphola bu süre içerisinde zengin bir işadamına dönüşmüş olarak, bu kez maden şirketinin yönetim kurulunda yer alıyordu. Yani bu katliamın suç ortaklarından biriydi.

Güney Afrika örneği, gerçek kurtuluşun sınıfsal olması gerektiğini; ırksal, etnik, mezhepsel hakların asla yeterli olmayacağını gösteren somut bir örnek olarak karşımızda duruyor. İktidarların renginin, mezhebinin ya da ulusunun değişmesinin, işçi ve emekçiler açısından herhangi bir farklılık yaratmadığını, onların üzerindeki sömürü ve zorbalığın aynen devam ettiğini çarpıcı biçimde gösteriyor. İşçi ve emekçilerin kendi iktidarlarını kurana kadar, bu sömürücü sistemin devam edeceğini, Güney Afrika pratik bir ders olarak öğretiyor.

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …