Kavganın uzağında duran ARTIK AÇMALI GÖZÜNÜ!

Büyük bir merakla ve gerginlikle beklenen 14 Mayıs seçimleri geride kaldı. Bir kez daha seçim hileleri, manipülasyon, tehdit ve şantajla seçim sonuçlarının değiştirilmesine tanık olduk. Buna rağmen Erdoğan kazanamadı. Ama seçimi ikinci tura bırakmayı başardı.

Şimdi ikinci tur için seçim tantanası devam edecek. Halkı yeniden sandığa çekebilmek için diller dökülecek… Bu seçimlere yüzde 90’lara varan bir katılım oldu. Fakat sonuç değişmedi. Çünkü “oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı önemli”ydi!

Oyları kim sayıyor? Erdoğan’ın atadığı memurlardan oluşan Anadolu Ajansı (AA) ve Yüksek Seçim Kurumu (YSK)! Önceki seçimlerden sabıkalı bu iki kurum, 14 Mayıs seçimlerine de damga vurdu. Bunlarla mücadele etmeden, sandığa ne giriyorsa onun çıkması mümkün değildir. Dahası, seçim yasasından siyasi partiler yasasına, değiştirilmesi gereken pek çok anti-demokratik yasa ve uygulamayı ortadan kaldıracak bir mücadele hattı örülmeden, burjuva anlamda bile “demokratik seçimler”den bahsedilemez!

Ama ne yapılıyor? Fiziki saldırılar dahil her yolun mübah sayıldığı, seçim sonuçları üzerinde oynandığı, tehdit ve şantajın gırla gittiği bir ortama boyun eğiliyor. Üstelik bu koşullarda yapılan seçimlerde her şeyin değişeceğini vaaz ederek halkı aldatmayı sürdürüyorlar. “Aynı yolu deneyerek farklı sonuç elde etmeyi uman enayiliğe” tüm toplumu sürüklüyor, büyük bir çaresizlik ve çürüme yaratıyorlar.

Ne acıdır ki, bu suça, kendilerine “sosyalist” diyen reformist partiler de ortak oluyor. Varolan koşullara karşı mücadele etmeden, hak ve özgürlükler kavgası vermeden, sadece seçimle faşizmin yıkılacağı hayalini yayıyorlar. 1 Mayıs gibi “kavga günü” olan bir eylemi dahi, seçimlere alet ediyor, icazetle hareket ediyorlar.

                         * * *

2023 1 Mayısı, seçimin gölgesi altında geçti. Başını DİSK’in çektiği sendika ve meslek örgütleri, “bir daha gitmeyeceklerini” söyledikleri Maltepe’ye gittiler yine. Kürsüden işçiler değil, sendika bürokratları ve parti temsilcileri konuştu ve seçim propagandası yaptılar.

Bu arada polisler, İbrahim Kaypakkaya pankartını mitinge sokmuyor, kitlenin üzerine saldırıyordu. Bu saldırıları kürsüden duyurup kınamaya bile yanaşmadılar. Yoğun baskılar üzerine gecikmeli ve geçiştiren bir şekilde söylemek zorunda kaldılar. Keza tüm engellere rağmen 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen devrimci kesimlere karşı yapılan polis terörünü ve gözaltıları, miting alanından duyurmak istemediler.

Reformistlerin Taksim’in adını bile duymak istemedikleri bu 1 Mayıs’ta, komünist ve devrimciler yine Taksim hedefiyle sokağa çıktı. Barikatları aşa aşa Taksim’e ilerlediler. Yaklaşık 200 kişi dövülerek gözaltına alındı, saatlerce ters kelepçeyle bekletildi. Ama 1 Mayıs alanının Taksim olduğunu, Taksim’in işçi ve emekçilere kapatılamayacağını bir kez daha gösterdiler. Daha önemlisi 1 Mayıs’ın icazetle değil, kendi irademiz ve mücadelemizle kutlanacağını dosta-düşmana ilan ettiler.

1 Mayıs’ı icazetli Maltepe’de kutlayan sendika yöneticileri ise, “Maltepe’de kutladığımız son 1 Mayıs” duyurusunu yapıyordu. Kılıçdaroğlu’nun ve “Millet İttifakı”nın Taksim yasağını kaldıracağına güvenerek… Onların seçimleri kazanacağına ve vaad ettikleri sözleri tutacağına o kadar kapılmışlardı ki, “önümüzdeki yıl Taksim’deyiz” sözü verdiler.

“Millet İttifakı”nın kazanamadığı koşulda, DİSK ve diğer konfederasyonlar, sözlerinin arkasında duracak mı? Engellere rağmen Taksim’e çıkma kararlılığını gösterecekler mi?

                         * * *

“İkinci tur”da Kılıçdaroğlu kazansın ya da kazanmasın, bizleri zor bir dönem bekliyor. Ekonomik krizin daha da derinleşeceği aşikar. Zaten geçinemeyen işçi ve emekçileri, büyük sıkıntılar bekliyor. “Açlık sınırı”nın altında “ölüm sınırı”nda yaşayan milyonlar var!

Diğer yandan baskı ve şiddet artıyor, artacak… Hapishaneler ağzına kadar dolu, yeni hapishaneler yapılıyor. En küçük hak arayışı polis zoruyla bastırılıyor, gözaltı ve tutuklama furyası estiriliyor. Kadınlara dönük saldırılar yetmezmiş gibi, yeni hak gasplarına hazırlanıyorlar. Hüda-Par, Yeni Refah gibi partilerin mecliste olduğu bir ülkede, gericiliğin azgınlaşmasına şaşmamak gerek.

Fakat madalyonun bir de diğer yüzü var. Ekonomik ve siyasi baskılar altında bunalan kitlelerin, bu saldırılara sessizce boyuneğmesi düşünülemez. Uzlaşmacı sendikalara rağmen işçiler direniş bayrağını çekecektir. Seçim öncesinde, grev yasağına rağmen fiili grevi başlatan metal işçileri, bunun işaret fişeğini çaktılar. Onları diğer işçi bölükleri izleyecektir. Grev hakkının fiili grevlerle yeniden kazanılacağı bir döneme giriyoruz.

Her baskıcı dönemde olduğu gibi işçi sınıfı yine mücadelenin önünü açacak. Uzun süredir sessiz kalan öğrenci gençlik başta olmak üzere diğer halk kesimleri, gaspedilen hakları için sokağa çıkacak. Toplumsal hareket, parlamentarizmin batağına batan partileri aşarak, devrimci bir yükselişin zeminini yaratacaktır.

Son seçimler bir kez daha göstermiştir ki, icazetle, sadece seçimlerde oy kullanarak bir şeyleri değiştirmek mümkün değildir. Hayatta kalmak için bile mücadele gerekiyor. Yaşamın kendisi, kavganın uzağında duranları, bu ateşi harlamaya çağırıyor.

Ünlü ozan Berthold Brecht’in dediği gibi: “Kavganın uzağında duran / artık açmalı gözünü! / Başkası savunurken davasını / seyirci kalan kalan kişi / artık açmalı gözünü! / Katılmamış da olsa kavgaya / sonunda paylaşacak bozgunu. / Bir kenarda durmak falan boş / ne yapsa kaçamayacak kavgadan! / Kendi davası için dövüşmeyen / dövüşecek düşmanın davası için…”

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …