78’liler Vakfı’nın kurucusu, gazeteci yazar Celalettin Can, 1 Eylül’de tutuklandı. Tutuklama tarihini bile “barış günü”ne denk getirdiler ve her aşamada “özel” uygulamaya tabi tuttular.
Celalettin Can, savcılığa kendisi gittiği halde elleri kelepçelendi; doktora bile kelepçeli vaziyette ve polis nezaretinde götürüldü, saatlerce hücrede bekletildi. Ardından götürüldüğü Metris’te iki gün boyunca yemek ve su verilmedi. Can, ilaç alması gerektiğini belirtip su istemesine rağmen verilmediğini, o yüzden ilaçlarını alamadığını söyledi. Kantinden talep ettiklerini de gardiyanların “unuttuk” diyerek vermediğini bildirdi.
Sonra Silivri (Marmara) Cezaevi’ne nakledildi. Can Atalay’ın hücresinde kalma isteği reddedildi. Tanıdığı başka bir ismi söylediğinde ise, “o taraflı” yanıtını aldı. Silivri Cezaevi’nde “taraflı-tarafsız” şeklinde hücrelerin ayrıldığını böylece öğrenmiş olduk. “Taraflı” dedikleri, “denetimli serbestlik” hakkından yararlanması engellenen tutsaklardı!
Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak amacıyla bir gün yayın yönetmenliğini yaptığı için, Celalettin Can’a 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Cezanın infaz süresi 11 ay 25 gündü. Bir yıldan az cezalar için denetimli serbestlik hakkı bulunduğu halde, Can’ın bu talebi karşılanmadı.
Celalettin Can, görüşüne gelenlere, Silivri’deki “taraflı-tarafsız” hücre ayrımını, bundaki maksadı anlattı. “Taraflı” denilen hücrelerde tutsaklara baskı kurulduğunu söyledi. Kendisinin tarafının bilindiğini belirtip tek kişilik hücrede kalmak istediğini söylemesine rağmen “taraflı” hücreye götürüldüğünü, bu keyfi uygulamaya son verilmesini istedi. “Derhal özgürlüğümü talep ediyorum, tüm mahkumlar için de denetimli serbestlik yasasının işletilmesini istiyorum” dedi.
Can’ın sadece aldığı hükümden dolayı değil, yaş haddi ve sağlık sorunlarından dolayı da yasalar gereği tahliye edilmesi gerekiyor. Fakat yasalar uzun süredir tek yanlı işliyor! Örneğin Madımak katilleri yaş veya hastalık bahanesiyle tahliye edilirken, devrimci-demokrat tutsaklardan ölümcül olanlar bile bırakılmıyor, cezaevlerinden tabutla çıkabiliyorlar.
AKP-MHP yönetiminin kişiye göre keyfi tutumunun son örneği Celalettin Can oldu. Kaldı ki, Can, yine AKP döneminde başlatılan “çözüm süreci”nde “akil adamlar”ın içinde yer almıştı. O dönem taltif ettiklerini, şimdi cezalandırıyorlar!
Faşizm tavize doymaz! Ona karşı her zaman ve her koşulda kararlı-istikrarlı bir mücadele yürütülmelidir. Celalettin Can dahil siyasi tutsaklar üzerindeki keyfi uygulamalara karşı çıkmak, faşist katillerin değil, “özgürlük mahkumları”nın derhal salıverilmesini istemek, günümüzün acil taleplerinden biridir. “Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük” şiarı yeniden yükseltilmelidir.