Gazi Direnişi, 1995 yılında Cemevi’ne yakın bir kahvehaneye düzenlenen kontrgerilla saldırısı ile başlamıştır. Saldırı haberi duyulur duyulmaz, olay yerine insanlar gelmeye başlar. Bunlar arasında yoldaşlarımız da vardır. Ve onların ilk işi, önlerine çıkan herkesi olaydan haberdar edip, kahvehanenin önünde toplanmaya çağırmak olur. Günlerden pazardır, vakitlerden akşam saatleri… Bir maçın naklen yayını dolayısıyla kahveler tıklım tıklımdır. Kahvelere girip yapılan saldırıyı anlatırlar, minibüsleri durdururlar. 15-20 dakika içinde, yüzlerce kişiyi toplamayı başarırlar.
Gazi, o yıllarda da birçok devrimci hareketin çalışma yürüttüğü bir bölgedir. Sınıfsal olarak işçi-emekçi kesimlerin oturduğu, Kürt-Alevi yoğunluğunun bulunduğu, anti-faşist mücadelenin yüksek olduğu sayılı semtlerden biridir. İhtilalci komünistlerin Gazi’deki çalışmaları ise, mahallenin kuruluş dönemlerine kadar uzanır. 12 Eylül yıllarının en karanlık dönemlerinde, yayın faaliyeti kesintisiz süren Orak-Çekiç, Gazi’nin gecekondularına da ulaştırılmakta, çamurlu yollarına bata-çıka bildiriler dağıtılmaktadır. ‘80’lerin ikinci yarısından itibaren bölgenin yol, su, elektrik gibi belediye hizmetlerine ulaşması için yapılan eylemlerin içinde yer alırlar. Halkın doğal önderi niteliğinde yoldaşlarımız, bu mücadelenin başını çeker. Semtin gençleri başta olmak üzere, bölge halkı üzerinde artan bir etkinlik sağlanır. Bütün bunlardan dolayı, saldırıdan anında haberdar olmakta ve ona karşı hemen bir direnişi örgütlemekte zorluk yaşamazlar.
Kısa sürede binlerce kişi Cemevi’nin önünde toplanır. Saldırıda bir dedenin de ölmesi, ağırlıklı olarak Alevilerin oturduğu bu bölgede, bir infial yaratmıştır adeta. Toplanan kitle, doğal önder konumundaki yoldaşlarımıza bakmaktadır. Yoldaşlar, “Katiller Karakolda!” diyerek sloganı patlatır ve hedefi gösterir. Trafiği keserek “Katil Polis”, “Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız!” sloganlarıyla karakola doğru yürüyüşe geçerler. Yakın bir tarihte bir simitçi, bu karakolda öldürülmüştür. Halkın polise karşı büyüyen öfkesi, bu saldırıyla birlikte taşar. Karşılarına çıkan polis otolarını taş yağmuruna tutarlar. Köşe Durağı’nı geçtikten sonra, birileri kitleyi durağın aşağısındaki camiye yönlendirmeye kalkar. Bu tam da devletin istediği “Alevi-Sünni çatışması”na düşmek olacaktır. Kitlede bir dalgalanma olur. Yoldaşlarımız kitlenin önünde etten duvar örerler. Bunun bir Alevi-Sünni çatışması olmadığını, katillerin polisler ve faşistler olduğunu, onları da karakolda aramamız gerektiğini söylerler. Kitlenin yönünü yeniden karakola çevirirler. Kitleyi camiye yönlendirmeye çalışan kişiyi bulup, bunun provokatörlük olduğunu söylerler, kitle içinde teşhir ederler. Bu, Gazi direnişinin kaderini belirleyen kritik anlardan biridir. Ve orada yoldaşlarımızın koyduğu inisiyatif, belirleyici olmuştur. Bu ana kadar, diğer devrimci örgütlerden kimse yoktur. Ta ki, kitle karakolun önüne delene dek…
Karakolun önüne geldiğinde, binlerce kişi karakolu taşlamaya başlar. Polis ise korku içinde kitlenin üzerine ateş açmaktadır. Karakolun etrafı barikatlarla çevrilmiştir. Bu sırada Cemevi yöneticileri ve muhtar, kitleyi yeniden Cemevi’ne döndürmeye çalışır. Karakol’un yan tarafında polislerin üs olarak kullandığı bir taksi durağı vardır. Yoldaşlar, “Faşist Yuvalar Yıkılacak” sloganı atarlar ve bu durağı taş yağmuruna tutarlar. Dörtyol civarındaki faşist çetelere yataklık yapan 4-5 işyeri de aynı akıbete uğrar. Yine faşist birine ait Topçular İnşaat’ın kasaları açılıp işçi-emekçilerin borç listesi ve iş makineleri yakılır. Yoldaşlarımız buralarda yağma yapılmaması için kitleyi uyarırlar. Ve üç gün süren bu büyük halk direnişinde, yağma olayı yaşanmaz, faşistler dışında kimseye zarar verilmez.
Cemevi yöneticileri, kitleyi sakinleştirmeye çalışmakta, “savcı gelecek” diyerek sağa-sola telefon etmektedir. Bunun üzerine yoldaşlar, diğer devrimci yapılara, bir komite kurma önerisini götürürler. Reddedilmez, ama komite o gece değil, ancak ertesi gün kurulabilecektir.
Gece yarısından itibaren başka semtlerden de kitleler, akın akın Gazi’ye gelir. Okmeydanı, Nurtepe, İkitelli vb. İstanbul’un emekçi semtleri, yüzlerce-binlerce kişiyle Gazi’ye akar. O bölgelerdeki yoldaşlarımız buna öncülük etmiş ve kitleyi Gazi’ye taşımıştır. Bunların içinde “bizsiz olmaz bu işler” diyerek Gazi’ye koşan ve orada şehit düşen Zeynep Poyraz da vardır. Başka bölgelerden gelen yoldaşlar, Gazi’deki yoldaşlarla bir araya gelip ilk değerlendirmeyi yaparlar. Kararları; “burada ölmeliyiz”dir.
Ertesi sabah karakol civarında çatışma yeniden başlar. Aralarında Zeynep Poyraz yoldaşın da şehit düştüğü çatışma, o gün yaşanır. İstanbul’un bir ucundan Gazi’ye koşan Zeynep, Gazi direnişindeki ilk şehidimiz olur. Bu olay, yoldaşlarımızdaki savaşma azmini daha da kamçılar.
Şehit ve yaralıların artması üzerine, caddelerde barikat kurulmaya başlanır. “Barikat kurulacak, can güvenliği sağlanacak” sloganıyla herkes, etrafta ne bulursa getirip barikatları güçlendirmeye çalışır. Bu arada devrimci yapılardan oluşan bir komite kurulmuştur. Komite kurulduktan sonra, işler daha örgütlü bir şekilde yürümeye başlar. Cemevi yöneticilerinin etkisi, iyice azalır.
Barikatların arkasında, nöbet sisteminden, molotof yapmaya, basınla ilişkilerden, bölgeye gelenleri yerleştirmeye varana dek, her şey, belli bir işbölümü içerisinde gerçekleşir. Komite, taleplerini 4 maddede toplar: 1- Şehitlerimizin cenazeleri bize verilecek, 2- Gözaltındakiler serbest bırakılacak, 3- Sokağa çıkma yasağı kaldırılacak, 4- Asker ve polis Gazi’den çekilecek. Bu dört talep kabul edilene dek direnişin süreceği herkese duyurulur.
Üçüncü günün sabahı, barikatların arkasındaki kitle azalmıştır. Bazı siyasi yapılar, kitlenin çekildiğini, sadece öncülerin kaldığını söyleyerek, kendilerinin de çekileceğini bildirirler. İkna etme çabaları sonuçsuz kalır. Devlet, o gün barikatlara saldırır. Bir barikatı 20-30 kişiyle savunmak durumunda kalmışlardır. Evlerden getirdikleri tüpleri silah gibi kullanırlar. Yüzlerce molotofu fırlatırlar. Düşen barikatları ateşe verip bir sonrakine güçlerini yığarlar. Saatlerce süren bu barikat savaşı, diğer bölgelerden gelenlerle birlikte güçlenir ve zaferle sonuçlanır. Direnişin kaderini belirleyen, önemli bir aşama da burada yaşanmıştır. Başta yoldaşlarımız olmak üzere barikatları terketmeyip savaşanların, bunda rolü büyüktür.
Devlet, direnişi kırmak için, Bülent Ecevit’i, Zülfü Livaneli’yi getirir. Ancak kitle, bunları yuhalayarak gönderir. Bunun üzerine asker devreye girer. Kitlenin polise olan tepkisini askerle gidermeye çalışırlar. “Asker halk çocuğu” üzerinden demagoji yapmaya başlarlar. Alevi kitlesi üzerindeki Kemalizmin etkisini kullanmak isterler. Ancak devrimciler, “Bu askerler Sivas’ta ‘can’larımız yanarken neredeydi?” diye sorar, yıllardır kirli savaşı yürütenlerin, Kürt halkına zulmedenlerin, bu askerler olduğunu söylerler. Devletin asker kozunu da böylece boşa düşürürler.
Buna rağmen bir tuğgeneral başkanlığında, devletin Cemevi yöneticileriyle görüşmeleri sürdürmektedir. Bu görüşmelere komite adına bir yoldaşımız da katılır. Ne tuğgeneralin tehditleri, ne cemevi yöneticilerin uzlaşıcı tavırları, kar etmez. Dört talep kabul edilene kadar direnişin süreceği bir kez daha yinelenir. Toplantı bu restleşme ile dağılır.
Bir süre sonra radyodan Valiliğin, direnişçilerin taleplerini kabul ettiği duyurulur. Tuğgeneral, telefonla komiteye ulaşır, cenazelerin yola çıktığını, barikatların açılmasını söyler. Komite,“cenazeler gelecek, barikatlar sonra açılacak” der. General, bunu da kabul eder. Zafer çığlıkları yükselir bu kez Gazi sokaklarında…
Yoldaşlar hemen bir eve girip pankart yapmak için bez isterler. Ev ahalisi, bir çarşaf verir. Ayakkabı boyası ile Zeynep yoldaşın pankartını yazarlar. Cenazeler geldiğinde pankart hazırdır. Zeynep’i taşıyan arabayı çevirip üzerine orak-çekiçli bayrağı sererler ve tüm Gazi şehitlerini marşlarla sloganlarla uğurlarlar.
Gazi direnişi devam ettiği sırada, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında protesto gösterileri yapılmaktadır. Bunlardan biri de Ümraniye-1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleşir. Bu gösteride polis, kitlenin üzerine ateş açar. Eylemin örgütleyicilerinden Hakan Çabuk yoldaş, orada ağır yaralanır ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirir. Hakan, Gazi direnişinde yitirdiğimiz ikinci yoldaşımız olur.
Gazi ve 1 Mayıs mahallelerinde toplam 23 kişi, bu büyük direnişte can verirler.