CHP’deki “değişim” neyi hedefliyor?

CHP Kurultayı 4-5 Kasım 2023 tarihinde yapıldı ve Kılıçdaroğlu yerini Özgür Özel’e bıraktı. Kurultay öncesi böyle bir sonuç beklenmiyordu aslında. Fakat 14-28 Mayıs seçimleri sonrası yaşananlar düşünüldüğünde, bu “değişim” anlaşılır bir temele oturuyor.

Şimdi soru; CHP’deki “değişim”in ne kadar gerçek ve köklü olacağıdır; daha önemlisi, kitlelerin beklentisini ne kadar karşılayacağıdır. Egemenler, yaşanan “muhalefet boşluğu”nu “değişen” CHP ile doldurabilecek mi, onu yeniden “umut” haline getirebilecek mi?

 

Kurultay süreci

CHP “kurultaylar partisi” olarak biliniyor. Bu da onun parti içinde demokrasiyi işlettiği şeklinde yorumlanıyor. Öyle olmadığını son kurultay süreci bir kez daha ortaya koydu.

14-28 Mayıs seçimlerinin ardından CHP içinde “değişim” adı altında bir muhalefet hareketi başlatıldı. Başını Ekrem İmamoğlu’nun çektiği “değişim”ciler, ilk anda CHP tabanından rağbet görmedi, aksine tepkiyle karşılandı. Seçim döneminin her aşamasında Kılıçdaroğlu ile birlikte hareket ettikleri halde, seçim yenilgisinin faturasını Kılıçdaroğlu’na kesmeleri, “vefasızlık” olarak nitelendirildi. Kılıçdaroğlu da bu durumu kullandı, “arkadan hançerlendiği”ni söyleyerek tabanı arkasına almaya çalıştı. “Değişimciler” bekledikleri desteği alamayınca, kurultaya kadar Kılıçdaroğlu ile gidilmesi, başkan ve tüzük değişikliğinin kurultaya bırakılması konusunda anlaştılar.

Kurultaya giderken Kılıçdaroğlu’nun destekçileri daha fazla görünüyordu. Bir çok ilçe ve il kongresinde Kılıçdaroğlu’nu destekleyen “genel merkezci”ler yönetime gelmişti. Fakat İstanbul il kongresini “değişimciler”in kazanması, durumu dengeledi. Buna karşın kurultay öncesi 55 il başkanı ve 95 milletvekili, Kılıçdaroğlu’nu desteklediklerini açıkladılar. Özgür Özel ise asıl olarak İstanbul delegelerinin çoğunluğunu arkasına almıştı. Kurultay salonundaki hava da Kılıçdaroğlu’ndan yana esiyordu. Onu destekleyenler hazırlıklı gelmiş, salonda hegemonya kurmuşlardı. Bu tablo, Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı yönündeki kanıyı güçlendirdi.. Fakat öyle olmadı…

İlk turda Özgür Özel 682, Kemal Kılıçdaroğlu 664 oy aldı. Özel, 1366 delegenin salt çoğunluğunu kıl payı kaçırdığı için, seçimler ikinci tura kaldı. Kılıçdaroğlu destekçileri ilk şoku burada yaşadılar. Kılıçdaroğlu’nun ikinci tura katılmadan çekileceği konuşulmaya başlandı. Ama son anda katılacağı duyuruldu. Bu durum Özel’in elini güçlendirdi. Ve ikinci turda Kılıçdaroğlu’nun oyları 536’ya gerilerken, Özel’in oyları 812’ye çıkarak fark attı.

Gerek kurultay öncesi, gerekse kurultay esnasında delegelerin büyük paralarla satın alındığına dair söylentiler dolaşıyordu. Özellikle İmamoğlu’nun kesenin ağzını açtığı, delegeler için özel bir bütçe ayırdığı söyleniyordu. Her iki taraf da delegeleri yanlarına çekmek için çeşitli atraksiyonlar yaptılar. Düzen partileri içinde sözde en demokratik görünen CHP de bile durum buydu. Sadece delege pazarlığı değil, birçok anti-demokratik yöntemi devreye soktular.

Esasında kurultaya çok adayla gidilmişti. Özgür Özel ve Kılıçdaroğlu dışında, Örsan K. Öymen, İlhan Cihaner de başkan adayı idi. Fakat her iki aday da kurultay günü adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Aday adayları için gerekli olan 69 delegenin imzası, Kılıçdaroğlu ve Özel tarafından engellendi; tüzükteki “birden fazla adaya imza verilemez” maddesini kullanarak yüzlerce imza topladılar ve bu yolla diğer adayların önünü kestiler. Delege mühendisliği üzerinden bir delege tekeli oluşturdular. Keza öncesinden ticaret-medya ilişkileri kullanarak, diğer adaylara sistematik bir medya ambargosu uygulandı. Kurultay salonuna hangi slogan ve afişlerin asılabileceğine ve kimlerin hangi oranda salona alınacağına iki aday karar verdi. Keza kurultayda “divan başkanı” olarak İmamoğlu’nun görevlendirilmesi, iki adayın kurultay sürecine anlaşarak girdiğinin bir başka göstergesiydi. Kurultay sonrası ise, “demokratik bir yarış” yapıldığına dair bolca güzelleme dinledik.

 

Özgür Özel’in ilk icraatları

Özgür Özel’in CHP’nin genel başkanı seçilmesinin ardından ilk soru, bu “değişim”in genel başkanlık ötesinde CHP’de köklü bir dönüşüme yol açıp açmayacağı oldu.

Özgür Özel, her ne kadar Kılıçdaroğlu döneminin milletvekili ve Kılıçdaroğlu’na en yakın isimlerden biriyse de, “değişimci” olarak safını belirledikten sonra, giderek artan tonda “sol” söylemler kullanmaya başlamıştı. Özel’in kurultaydaki konuşması da, CHP kitlesine ve örgütlerine vaatleri de, hep “sol”a açılma şeklinde oldu. Kılıçdaroğlu’na dönük en ciddi eleştirisi, 28 Mayıs seçimi öncesi Zafer Partisi ile yapılan “mutabakat”ta üzerindendi. Keza CHP’nin “sağa kaydığı”nı söylüyor, son dönemde büyük tepki toplayan “danışmanlar”dan kurtulmak gerektiğini vaaz ediyordu. Parti-içi demokrasiyi geliştirme, adayların önseçimle belirleneceği konusunda sözler veriyordu. “Hepinize ekranlar önünde namus ve şeref sözü. Bundan sonra karar, güç, yetki örgütündür. Ön seçimin teminatı bir genel başkan olacağım” demişti mesela.

Bu sözlerinin mürekkebi kurumadan, önce “önseçim”den yan çizmeye başladı. 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler için “zaman darlığı”ndan dem vurarak, “resmi önseçim” yerine “sonucuna uyulacak temayül yoklaması”na dönüştü. Diğer yandan daha önce Kasım ayının sonunda yapılacağı belirtilen “tüzük kurultayı”nı yine zaman sorununu bahane ederek Aralık ayına ertelendi.

Özgür Özel’in bu hamleleri, henüz örgüte hakim olamadığı, ekibinin hazırlıksız olduğu ve kendi adaylarını seçtirmekte zorlanacağı için yaptığı biliniyor. Kendinden önceki genel başkanlar gibi, “parti-içi demokrasi”yi kendine hizmet ettiği ölçüde savunduğu, daha ilk kararlarından belli oldu.

Özel’in bir diğer sınavı, Hatay milletvekili seçilen Can Atalay üzerinden AKP-MHP yönetiminin Anayasa Mahkemesi kararına dönük saldırıları oldu. Erdoğan, daha önce de AYM’nin beğenmediği kararlarına “saygı duymuyorum, tanımıyorum” demişti ve bugüne kadar pek çok kez Anayasa’yı ihlal eden kararlar almış, uygulamıştı. Son olayda Yargıtay’ın AYM’nin üzerine çıkarılması ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, “yargı krizi”ne, dahası rejim krize doğru genişledi.

Kılıçdaroğlu’nu “sokağa çıkmamak”la eleştiren ve CHP’nin yeni dönemde sokakta, meydanda olacağını söyleyen Özgür Özel’in başkanlığındaki CHP’nin bu olay karşısında gösterdiği tepki, mecliste bir grup milletvekili ile “nöbet tutmak” oldu. Bir yandan Erdoğan’a “sen darbecisin, anayasaya sahip çıkmazsan yok hükmündesin” diyerek üst perdeden konuşurken, diğer yandan “millet sana oy verdi, bu anayasa sayesinde görev yapıyorsun” diyerek, anayasayı defalarca çiğneyen ve hileli-sopalı seçimlerle işbaşında kalmayı başaran Erdoğan’ı aklamaya devam etti.

Başkanı kim olursa olsun CHP’nin “düzenin stepnesi” olduğu, kitleyi sokaktan uzak tutmaya çalışacağı bir kez daha görüldü. Kitlelerin öfkesini bastırmaya, “itfaiyecilik” görevini layıkıyla yerine getirmeye devam edeceği anlaşıldı.

 

CHP’deki “değişim”in amacı

14-28 Mayıs seçimleri, başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin üzerinden adeta bir silindir gibi geçti. Seçimler öncesinde, ilk turda cumhurbaşkanlığını kazanacaklarına, TBMM’de çoğunluğu elde edeceklerine kitleleri öylesine inandırmışlardı ki, seçim sonuçları büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Muhalefetin birleşik bir şekilde girmesine rağmen kendi içinde bitmeyen çatlakları, seçim sonrası birbirleri hakkındaki suçlamaları, dahası Erdoğan’ı yine aklayıp meşrulaştırmaları, kitleleri bu partilerden iyice soğuttu. Özellikle CHP’nin sağ partilerle ittifakı ve onlara verdikleri tavizler, CHP tabanında büyük bir tepkiye yol açtı. İkinci turda Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi ile bir protokol imzalaması, Ümit Özdağ’a İçişleri Bakanlığı’nın vaadedilmesi, hem CHP’ye hem Kılıçdaroğlu’na karşı güvensizliği iyice arttırdı.

Halkın tepkisi CHP”yi de aşarak düzen partilerine, parlamentoya, seçimlere yönelince, egemenlerin telaşı arttı. Çünkü seçim sonrası ezici bir çoğunluk, bir daha oy kullanmayacağını, seçimlere ve muhalif partilere güvenmediklerini açıkça ifade ediyordu.

Seçimlerden hemen sonra CHP’de “değişimciler” hareketinin başlatılması, Kılıçdaroğlu’nun karşısına seçim kazanmış Ekrem İmamoğlu’nun çıkartılması, CHP’den ve muhalefetten umudunu kesmiş kitleleri yeniden düzene bağlamak, seçimlerde olası oy düşüşlerini önlemek içindi. Fakat İmamoğlu CHP tabanında gerekli ilgiyi görmedi. ANAP’a dayanan sağ geçmişi, Akşener’le kurduğu yakınlık, bunda rol oynamış olabilir. Bunun üzerine Soma maden katliamından itibaren yıldızı parlayan Özgür Özel piyasaya sürüldü. Çünkü CHP’nin sol’a açılmasına, Kılıçdaroğlu’ndan daha sol görünen bir başkana ihtiyaç vardı. Bahçeli ve Hulusi Akar’la polemikleriyle göz dolduran, hazırcevaplığı, atılganlığı ile CHP tabanında sevilen Özgür Özel, varolanlar içinde en uygun aday görüldü. Özel giderek artan dozda “sol” söylemleriyle CHP kitlesi tarafından benimsenmeye başlandı, kurultaydaki konuşması da tabanın istekleri doğrultusunda hazırlanmıştı.

Başlangıçta yerel seçimlere kadar Kılıçdaroğlu ile devam etmek, sonrasında Kılıçdaroğlu’nun çekilmesi ağır basarken, kitlelerin hızlı kopuşu planları değiştirdi. Yerel seçimlere katılımın düşmesi ve CHP oylarında gözle görülür bir azalma, kitleleri farklı arayışlara yöneltecek, bu da egemenlerin başını ağrıtacaktı. CHP’yi yenileyerek tekrardan “umut” haline getirmeyi hedeflediler.

Bunu Özel ile başarabilirler mi? Sıkça atıf yaptıkları “Ecevit rüzgarı”nı yakalayabilirler mi?

“Akan suyla iki kez yıkanılamayacağı” gibi ‘70’lerdeki “Ecevit rüzgarı”nı estirmeleri de mümkün değil. Fakat tıpkı Kılıçdaroğlu’nun 13 yıl önce Baykal’dan görevi devralmasında yaşandığı gibi, bir “değişim” havası yaratıp, sönen umutları canlandırılmaya çalışacaklar. Kılıçdaroğlu ile devam ederek böyle bir umudu yaratma ihtimali bile yoktu. O yüzden Özel ile yenilenme ihtiyacı duyuldu.

Özgür Özel’in ilk parti meclisi toplantısında MYK’yı çoğaltması, gençlere ve kadınlara daha fazla yer açması, uzun yıllardan sonra “gölge kabine” belirleyip daha aktif bir muhalefet yapmaya hazırlanması, umutları yeşertme yönündeki adımlar…

“Değişim”in genel başkanının Özgür Özel ama liderinin Ekrem İmamoğlu olduğunu iddia edenler var. CHP’nin Ankara ve İstanbul olmak üzere iki ayrı merkezden yönetileceği söyleniyor. Egemenlerin uzun süredir İmamoğlu’nu parlatmaya çalıştığı sır değil. Bir ilçe yöneticisi iken önce Beylikdüzü’ne sonra İstanbul’a başkan olması, ardından büyük tantanalarla “cumhurbaşkanı yardımcısı” adayı haline getirilmesi, bunun göstergeleri. Keza ABD ve AB büyükelçilerinin en sık ziyaret ettikleri belediye başkanı olması da boşuna değil. Tıpkı Erdoğan gibi İmamoğlu’nu da hazırlıyorlar.

Fakat İmamoğlu CHP tabanında -özellikle Alevi kesimde- umduğu desteği bulamadı. CHP’de liderin kim olacağını da zaman gösterecek. Egemenleri asıl ilgilendiren, kitleleri düzen içinde tutacak bir muhalefet liderinin ve partisinin ortaya çıkmasıdır. Kılıçdaroğlu gibi İmamoğlu’ndan da vazgeçip yeni birini parlatabilirler.

* * *

Sistem açısından “muhalefet krizi” yönetim krizinden daha tehlikelidir. Onun için egemenler, CHP başta olmak üzere düzen muhalefetine büyük ihtiyaç duyarlar. Çeşitli rötuşlarla kitlelerin önüne yeniden çıkarmaları, bu boşluğu doldurma çabasıdır.

Ama egemenlerin çabası her zaman yeterli olmaz. Sınıf mücadelesinin yükselmesi, toplumsal muhalefetin gelişmesi, komünist ve devrimci hareketlerin güçlenmesi, tüm planları alt-üst edecek asıl dinamiklerdir. CHP’nin yeniden “umut” haline gelip gelemeyeceğini de bu dinamikler belirleyecektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …