Asgari değil, İNSANCA YAŞAYACAK BİR ÜCRET!

paraya-mahkum

Milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücret, önceden belli olmasına rağmen “asgari ücret tespit komisyonu” bir kaç kez toplandı. Hatırlanacağı gibi 1300 TL AKP hükümetinin 1 Kasım seçim vaadi idi. 7 Haziran seçimlerinde diğer düzen partilerinin 1400-1500 lira vaadine “kaynağı nereden bulacaksınız” diye eleştiren AKP, 1 Kasım seçimlerinde 1300’ü telaffuz etti. Buradan geri dönmesi beklenemezdi. Sorun maliyetin nasıl, nereden karşılayacağı.

Yapılan toplantılar, kamuoyuna görüntü sunmaktan başka bir şey değil. Sermaye kurumlarından 5, hükümet tarafından 5, işçi sendikaları tarafından 5 temsilciyle oluşturulan “tespit komisyonu” bileşenlerine baktığımızda bile bunun bir asgari ücret oyunu olduğu anlaşılır. Herşeyden önce güçler eşit değil. Hükümet ve sermayeyi aynı taraf olarak görmek gerekir. Bu haliyle bile kabul ettiğimizde, işçi sınıfı maça yenik başlamış oluyor. Diğer yandan işçiler adına toplantıya katılan Türk-İş yöneticileri de işçiden yana değil! Bugüne dek pratikleriyle bunu ortaya koydular.

Dolayısıyla “asgari ücret tespit” komisyonuna “taraflar” diye oturanlar arasında, işçi sınıfından taraf olan kimse yok! Burjuvazi kendi kendisiyle toplantı yapıyor. Böyle bir toplantıdan işçiler adına asgari yaşam ücretinin çıkacağını beklemek hayal olur.

 

Asgari ücret nedir, nasıl belirlenmektedir?

Asgari ücret, isminden de anlaşıldığı gibi asgari yaşam standardı anlamına geliyor. Güya 4 kişilik bir aile baz alınıyor; bu ailenin barınma, ulaşım, giyim, gıda, sağlık, eğitim ve sosyal faaliyetleri gibi geçim giderleri hesaplanarak belirleniyor! Ama gerçeğin hiç de öyle olmadığını biliyoruz.

Ülkemizde devlet adına belli sürelerde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açlık ve yoksulluk sınırları verilerini açıklar. Açıklanan “yoksulluk sınırı”nın normalde asgari ücret olarak belirlenmesi gerekir. Zaten TÜİK de, yoksulluk sınırını “asgari ücret tespit komisyonu”na sunar. Ama hiç bir hükümet, kendi kurumlarının tespit ettiği oranları bile baz almaz, asgari ücret her zaman bu oranın çok altında belirlenir. Kaldı ki, devletin kurumları kitleleri kandırmak için, gerçek rakamları vermezler. İşçi sendikalarının açıkladıkları açlık ve yoksulluk sınırı ile TÜİK’in açıkladıklarının arasında her zaman bir uçurumlar vardır. Örneğin  DİSK’in araştırmasına göre Türkiye’de açlık sınırı 1393 TL, yoksulluk sınırı 4403 TL’dir.

Emekçi semtlerde bile 2 odalı bir ev kirasının en az 500 TL olduğu koşullarda, 1300 TL ile 4 kişilik bir aile nasıl geçinebilir? Bırakalım 4 kişinin geçinmesine bir kişi bile geçinemez! Ayrıca asgari geçim indirimi bunun içinde tutulursa bekar ve çocuksuz asgari ücretli birinin eline geçecek para 1300 TL değil yaklaşık 1.230 – 1.240 TL civarında olacaktır. Bir evde 3 kişinin çalışması durumunda dahi, yoksulluk sınırı aşılamamaktadır. Dolayısıyla 1300 lira hiç bir yaraya merhem olmaz.

Hal böyle iken, Erdoğan, “Avrupa’da en yüksek asgari ücretin 200 Avro” olduğunu söyleyerek, Türkiye’de asgari ücretin Avrupa’ya göre yüksek olduğunu iddia etti. Oysa asgari ücret konusunda Avrupa ülkeleri üç gruba ayrılıyor. Birinci ligde yeralan Belçika, Fransa gibi ülkelerde asgari ücret, 1000 avronun üzerinde. İkinci ligde yeralan Portekiz, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde, 500 ile 1000 avro arasında. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Bulgaristan, Slovenya, Romanya, Makedonya gibi ülkelerin yeraldığı üçüncü ligde ise, 500 avronun altında bulunuyor.

 

Patronlar feryat figan

Asgari ücretin 1300 TL olacağı telaffuz edilir edilmez, patronlar ve yandaş yazarları, yapılacak zam yükünün ekonomiyi sarsacağını, işletmelerin kapanacağını, kayıtdışının artacağını, işten atmaların olacağını vb. yazıp-çizmeye başladılar. “Patronları desteklemeliyiz” diye de buyurdular.

Öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki işçiler 1300 TL aldığında, patronlar batacak! Feryat-figan devletten destek istiyorlar. İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı İbrahim Çağlar, SGK priminden 3 puan indirilmesini istedi. Yine İTO Başkanı Çağlar, Başbakan Davutoğlu ile yaptığı görüşmede, asgari ücret zammının 16 milyar maliyet getireceğini söyleyerek “işsizlik fonunda birikmiş 86 milyar para var, o fonda biriken paradan verilebilir” dedi. Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdemir ise; ilk 1-1. 5 yılın yükünün devlet tarafından karşılanmasını istedi. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD)Başkanı Şeref Fayat; asgari ücrete yapılacak yüzde 30 zammın enflasyon dışında kalan kısmını devletin üstlenmesini ve katkının hükümetin belirleyeceği bir fondan firmalara en az 3 yıllık destek olarak sağlanmasını istedi.

Oysa gerçekler hiç de patronların anlattığı gibi değil! Gaziantep Üniversitesi öğretim üyesi; Yard. Doç. Dr. Serkan Öngel, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının verilerinden yola çıkarak yaptığı araştırmaya göre; Almanya, İspanya, Polonya ve İtalya’daki orta ölçekli işletmelerle Türkiye’nin aynı ölçekteki işletmeleri karşılaştırıldığında, Türkiye bu sayılan ülkelerden daha fazla kar sağlamış. Türkiye’deki büyük ölçekli firmaların karlılığı ise, Almanya, Fransa ve İspanya’dakilerin iki katı, İtalya ve Polonya’nınsa üç katı civarında. Yani Türkiye’de sermayenin karları azami, işçi ücretleri ise asgaridir.

Buna rağmen asgari ücrete yapılan üç kuruşluk zamda bile fırtına koparıyorlar. Bütün bu feryadın altında, aslında “zam yapmayın” vardır. Neredeyse “beleş işçi çalıştıralım” diyecekler. Üç kuruş zammı işçilere fazla gören patronlar, yapılan zammın maliyetini yine işçilere yüklemeye çalışıyorlar. Hükümet de “işverenlerimizi mağdur etmeyeceğiz, destek primleri sağlayacağız” açıklamasıyla, patronların yüreğine su serpiyor. Sanki kendi ceplerinden ödeyeceklermiş gibi!

 

Maliyetin hesabı işçilerden kesilecek

Hiç kuşku yok ki, patronların istekleri büyük oranda yerine getirilecek ve bu zammın maliyeti işçilerden kesilecektir.

Örneğin SGK primlerini düşürmek, emeklilikten sağlık hizmetine kadar işçileri olumsuz yönde etkileyecektir. Zaten 2008’den beri SGK prim indirimi ile devletten 42 milyar TL almış durumdalar. Asgari ücret artışının maliyetini ise 16 milyar TL olarak açıkladılar. Yani bunun neredeyse 3 katına yakınını devletten almışlar.

Keza işçilerin parasıyla kurulan “işsizlik fonu”na göz dikiyorlar. Kurulduğundan beri, işsizlerin yaralanmaması için binbir engel çıkarılan fon, burjuvaziye fütursuzca açıldı. Şimdi de asgari ücretin maliyetini karşılama gerekçesiyle patronlara peşkeş çekilecek. Yani her zamanki gibi kaşıkla verilen kepçeyle geri alınacak!

Azami kara doymayan patronlar, bunlarla da yetinmeyecektir. Zammı bahane edip, kayıt dışı çalıştırma, işten atma, uzun saatler çalıştırma, kağıt üzerinde artış yapıp vermeme vb gibi yöntemlere başvuracaklardır.

Sosyal-iş sendikasının yaptığı araştırmaya göre, 1 milyon 434 bin 262 işyerinde 10’dan az işçi çalışmakta. SGK kayıtlarına göre bu işyerlerinde 3 milyon 900 bin işçi istihdam edilmektedir. Bu işyerlerinde çalışan işçilerin önemli bir kısmı asgari ücretli.

Yürürlükteki yasaya göre 10 ve daha üstü işçi çalıştıran şirketler, işçi ücretlerini banka üzerinden ödemek zorunda. 10’dan az işçi çalıştıran firmalar bu yasanın dışında. Onlar elden ödeme yapıyorlar. Bu tür işyerlerinde işçilere asgari ücretin altında ödemeler yapılmakta, işçilere tam ödenmiş gibi kağıt imzalatılmaktadır. Büyük firmalarsa bu yöntemi taşeron sistemini üzerinden yapmaktalar.

Dahası, kayıtdışı çalıştırma o kadar yaygın ki, neredeyse kayıtdışı çalıştırmayan fabrika ve işletme yoktur.

 

İnsanca yaşam için

insana yakışır ücret!

Asgari ücrete yapılan zam, sadece asgari ücretlileri değil, bütün işçi ve emekçileri ilgilendiriyor. Yüksek ücretle çalışan bir kalifiye işçisine, asgari ücret gösterilir. TİS sürecine giren sendikalı işçilerin karşısına asgari ücret çıkarılır. TİS’ler asgari ücret baz alınarak yapılmaya çalışılır.

Bundan dolayıdır ki, asgari ücrete “en büyük toplu sözleşme” denir. Dolayısıyla sendikalı-sendikasız bütün işçilerin birlikte mücadele etmesi gerekir.

Diğer taraftan asgari ücrete zam yapılması önemlidir. Fakat sosyal haklar yoksa, zammın bir kıymeti olmaz. Ücretler ne kadar yüksek olursa olsun, sosyal hakların olmadığı, temel tüketim maddelerinin ateş pahası olduğu koşullarda, işçi ve emekçiye düşen yine yoksulluk ve sefalettir.

İnsanca yaşam için insana yakışır bir ücreti elde edebilmek için sınıf mücadelesini yükseltmekten başka çare yoktur.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …