Savaşa karşı Birleşik mücadele

arka-logo

ABD’nin ikiz kulelerine 2001’de yapılan saldırı ile birlikte “yeni emperyalist savaş” olarak nitelediğimiz, son günlerde birçok kesimin de “3. Dünya savaşı” diyerek kabul ettiği emperyalist paylaşım savaşı, Ortadoğu’da olanca şiddeti ile sürüyor.

ABD’nin başını çektiği bu savaş, diğer emperyalistlerin de dahil olmasıyla, sadece bölgeyi değil, tüm dünyayı sarsmaya başladı. Uzunca bir süre işbirlikçiler aracılığıyla yürütülen, o yüzden de “vekalet savaşları” olarak adlandırılan yeni emperyalist savaşta, Rusya’nın doğrudan müdahalesiyle, gerçek aktörlerden biri daha ortaya çıktı ve yeni bir evreye girildi. Ardından bir NATO üyesi olan Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi, hem saflaşmayı net biçimde ortaya koydu, hem de zaten savaşın parçası olan Türkiye’yi, daha fazla içine soktu.

Başta İncirlik olmak üzere Türkiye’deki NATO üsleri, ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi emperyalistlerin savaş uçaklarıyla, füzeleriyle doldu. Suriye-Türkiye sınırında bu uçaklar cirit atıyor. Akdeniz ise, savaş gemilerinin, denizaltıların dolaştığı bir göl haline geldi. Sadece ABD, AB ve Rus emperyalistleri değil, Çin de gemilerini göndererek bu savaşın içinde yer aldığını açıkça ortaya koydu.

Ülke topraklarını emperyalistlerin ve onların çetelerinin üssü haline getirmeleri yetmiyormuş gibi, AKP hükümeti Irak’a asker göndererek, ABD ve Barzani’yle işbirliği içinde Musul’dan pay kapma yarışına girdi. Irak Merkezi Yönetimi’nin sert tavrıyla askerleri çekmek zorunda kalsalar da, bölgedeki emperyalist savaşın göbeğinde durmaya devam ediyorlar.

 NATO tarihinde ilk kez bir NATO ülkesi, Rus uçağını düşürdü ve bunu da Türkiye yaptı. AKP hükümeti, son yaptığı hamlelerle, bu savaşta ABD’nin başını çektiği “Batı bloku” içinde yeraldığını açıkça ortaya koydu. Bu durum, ülkemizi savaşın “merkez üssü” yaptığı gibi, “Rusya-Çin-İran” blokunun da hışmını üzerinde topladı, saldırılara açık hale getirdi.

Kısacası yeni emperyalist savaş Ortadoğu’da tüm netliği ile ortaya çıkarken, Türkiye bu savaşın orta yerinde duruyor. Suriye’den sonra Irak’a müdahalesiyle ve en önemlisi Rusya’yı doğrudan karşısına almasıyla, şimşekleri üzerine çekti ve savaşın içine boylu boyunca daldı.

 

Kürdistan’da tırmanan kirli savaş

Türkiye bir taraftan da Kürt illerinde günlerce süren sokağa çıkma yasakları, hemen her gün yaşanan katliamlarla kirli savaşın yeniden tırmandığı bir ülke haline geldi. İçerde-dışarda tam bir savaş çemberinin içine sokuldu.

Kürdistan’da yeniden yükseltilen kirli savaşın, bölgedeki emperyalist savaştan bağımsız olmadığı açıktır. Yakın bir zamana kadar “çözüm”, “barış” diyen hükümetin, son üç-dört ay içinde Kürt halkına savaş açması, başka türlü açıklanabilir mi?

Erdoğan’ın 7 Haziran seçimleri öncesinde “çözüm sürecini buzdolabına kaldırdım” demesi, ya da “ortada masa falan yok” diyerek, Öcalan’la yapılan görüşmeleri bitirmesi, sadece onun kişisel tavrıymış gibi ele alındı. Ve seçimler öncesi AKP’nin oy oranlarını yükseltmek için başvurduğu bir manevra gibi yorumlandı. Oysa ne sadece Erdoğan’ın tutumu olarak yorumlamak doğruydu; ne de seçimleri kazanmak maksadıyla yaptıkları…

Nitekim 1 Kasım seçimlerinden sonra AKP tek başına hükümet kuracak oyu fazlasıyla aldığı halde, Kürt halkına saldırılar artarak devam etti. Şimdi Suriye’yi, Filistin’i aratmayan bir tablo var. 38 günlük bebekten, 70 yaşındaki yaşlılara kadar yüzlerce insan katledildi. Evlerin duvarları mermi atışlarıyla delik-deşik, oturulmaz hale getirildi. İnsanlığın mirası olan tarihi eserler yakıp yıkıldı.

Buna rağmen Kürt halkının direnişini kıramadılar. Sokaklara barikat kuran, hendekler açan Kürt gençleri, halkın da desteğini arkasına alarak büyük bir direniş sergiledi.

Polisle, özel birliklerle, IŞİD kılıklı çetelerle kıramadıkları direnişi, şimdi askerlerle kırmaya çalışıyorlar. Kürt il ve ilçelerini onbinlerce askerle kuşatıp, tanklarla sokaklara giridiler. Önce kendi memurlarını çekerek, ardından halkı göçe zorlayarak bölgeyi boşaltıyorlar, geri kalanları tam bir  kıyımdan geçirmeye hazırlanıyor…

 

Savaşı durdurmak için…

Türk egemen sınıfları, halkımızı içerde-dışarda bir savaş çemberine almış durumda. Bunun karşısında halkların kardeşliğini, işçi ve emekçilerin birliğini sağlamak ve mücadeleyi yükseltmek dışında, başka bir seçenek yoktur. Emperyalist ve kirli savaşı durduracak yegane güç budur.

“Kürdistan bu haldeyken, Batı ne yapıyor”, “Batı neden sessiz kalıyor” diye yakınmak, kendine komünist, devrimci, hatta demokrat diyenlerin işi olamaz. Bize düşen; Doğusu-Batısı, Kuzeyi-Güneyi ile ülkenin bütününde işçi ve emekçileri, ezilen halkları, savaşa karşı birleştirmek, örgütlemek ve mücadeleye seferber etmektir. Ağlayıp sızlanmak değil, çözüm üretmek ve ayağa kalkmaktır!

Ayrıca ayrışma; Doğu-Batı şeklinde coğrafik, ya da bu coğrafyalarda simgelenen uluslar şeklinde yaşanmıyor. Barzani’den, AKP’li Kürt vekillere ve işadamlarına kadar, birçok Kürdün, bu katliamlara tepki göstermek şöyle dursun, Türk egemenleriyle birlikte nasıl kolkola girdiklerini hep birlikte görüyoruz. Buna karşın Türkiyeli komünist ve devrimcilerin, duyarlı işçi ve emekçisinin nasıl kahrolduğunu, birşeyler yapmak için ne kadar çırpındıklarını da biliyoruz.

Yani yaşanan ayrışma; “Doğu-Batı”, “Türk-Kürt” değil, gerici-faşistlerle devrimci-demokratlar, burjuvazi ve onun çıkarlarını savunanlarla, işçi-emekçi ve ezilen halklar arasındadır. Asıl sorun şudur ki, birinciler tepeden tırnağa silahlı ve örgütlü iken, ikinciler son derece dağınık ve örgütsüzdür. Onları birleştirmek ve örgütlemek gerekirken; sızlanmak, şikayetlenmek, hele hele halkları karşı karşıya getiren, güvensizliği derinleştiren sözler sarfetmek birşey kazandırmaz; egemenlerin değirmenine su taşır.

* * *

Bölgemizde EMPERYALİST SAVAŞA, Kürdistan’da KİRLİ SAVAŞA karşı birleşeceğiz, örgütleneceğiz, savaşacağız! Bugüne dek ülkenin pek çok yerinde protestolar, eylemler oldu. Geç kalınmış da olsa Aralık ayının sonunda DİSK, KESK ve TMMOB, “genel grev”e çıkıyor. Bu, diğer güçlerin katılımıyla “genel direniş” halini alabilir.

Şimdi yakınma değil, eylem zamanıdır. Faşizmin artan şiddetine, büyüyen birlikteliğimiz ve eylemlerimizle karşı koyma zamanıdır!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …