17 Şubat 1600- Giordano Bruno Yakıldı

bruno

1548 yılında İtalya’nın Napoli şehrinde doğan Giordano Bruno, filozof, astronom, matematikçi ve yazardı. Napoli’de Dominicain Manastırına girdikten sonra teoloji inceledi ve eski filozoflar ve düşünceleri üzerine kapsamlı bir çalışma yaptı. 1576 yılında kilise ile arası açılmaya başladı. Bruno giderek kilisenin katı-dogmatik tutumuna tepki duymaya, din adamlarını sahtecilik ve yalancılıkla suçlamaya yöneldi. Papaz giysisini çıkardı ve Kopernik’in güneş sistemi üzerine çalışmalarını derinleştirdi.1579’da Aristoteles düşüncesini reddetti, 1581’de ise dinsel baskılara karşı 30 maddelik eleştirisini yayınladı.

Yazılarındaki sadece eleştiriler değil, güçlü hicivli dili de zamanın büyük din adamlarının, resmi görüşlerin savunucusu profesörlerin tepkisini çekti. Dönemin en ünlü hocalarıyla din adamlarıyla tartışmalar yürüttü, resmi görüşleri büyük bir yenilgiye uğrattı, bu nedenle kilisenin ona olan düşmanlığı arttı. Üzerindeki baskı artınca Bruno kaçmak zorunda kaldı. Cenevre, Londra, Paris, Frankfurt, Prag, Venedik… Bruno pekçok yer dolaştı, gittiği yerlerde matematik ve diğer bilim dalları üzerine dersler verdi.

1592 yılında kilise karşıtı düşünce ve yazılarından dolayı tutuklandı. 8 yıl boyunca en ağır engizisyon işkencelerine maruz kaldı. Engizisyonun istediği şey, Bruno’nun din, dünya, bilim ve özgürlük üzerine düşüncelerinde yanıldığını itiraf etmesiydi. Ancak Bruno görüşlerinden taviz vermedi, son ana kadar bu görüşleri savunmaya devam etti.

8 yılın sonunda Bruno değil, işkenceciler pes etmek zorunda kaldılar. Ona “pişman olduğunuzu söyleyin” dediklerinde, “pişman olacağım hiçbir düşünceyi benimsemedim” diye cevap verdi. Onu vazgeçiremeyeceklerini anladıklarında, sivil mahkemeden “Bruno kafirdir, yakılarak arındırılacaktır” kararını çıkarttılar. Bu karar karşısında Bruno “kararı bildirirken siz korkuyorsunuz, ama ben korkmuyorum” diyerek meydan okumaya devam ediyordu. 1600 yılının 17 Şubat gününde, Bruno Roma’da Çiçekler Meydanı’nda yakılarak öldürüldü.

Yakılmasına tanıklık edenlerden biri, yazdığı mektupta “Bruno donuk ve solgun görünüyordu. İşkenceler yüzünden çok kan yitirmişti. Güçsüz ve zayıftı. Mafsalları tekerlek işkencesinden yırtılmıştı. Etleri bazı yerlerinde kemiğine kadar parçalanmıştı. Bruno’nun yüzüne öpmesi için çarmıhtaki İsa yontucuğu tutulduğunda, o küçümseyen bir bakışla kafasını çevirdi” diyordu.

19 Şubat 1600 tarihinde çıkan Aurisi di Roma gazetesinde de şunlar yazılıydı: “Perşembe sabahı Campo di Fiori’de, Nola’dan Dominik kilisesinden biri canlı olarak yakıldı. İnançlarımızın karşısında olan, farklı huylara ve dogmalara sahip bir dinsizdi. Ama severek öldüğünü ve fikirlerinin sonsuza dek yaşayacağını savundu.” (Alıntılar, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun 2009 yılında sahnelediği Bruno oyununun broşüründe yer almaktadır.)

 

“Sonsuza dek yaşayacak fikirler”

Bruno, bilimin ve evrenselliğin savunucusuydu. Tartışmalarda ve yazılarında ortaya koyduğu düşünceler, Ortaçağ’ın koyu karanlığı içinde, döneminin çok ilerisinde düşüncelerdi. “Sınırsız mekandaki sonsuz maddeler bir bütünlük içindedirler. Dünya yıldızlardan biridir, ayrıcalığı yoktur, uzay yaratılmamıştır ve hiçbir şey değişmez değildir.” Bruno’nun ısrarla savunduğu şey, bilimin tümüyle özgür bırakılması, üzerindeki din baskısının kaldırılmasıydı.

O, Rönesans döneminin en önemli filozoflarından birisiydi. Avrupa’nın feodalizmin ağır baskısı ve ortaçağın koyu karanlığı altında boğulduğu, dini baskının her türlü gelişimi, kilisenin etkisini zayıflatacak her türlü hareketi büyük bir vahşetle ezdiği bir dönemde, buna başkaldırma gücünü ve cesaretini gösteren aydınlar arasındaydı.

Zaten Avrupa’da bu ‘karanlık ortaçağ’ dönemi, bir taraftan Rönesans (1300-1600 yılları arası) ve Reform (1500’ler) hareketlerinin önderliğini yapan, bilim, sanat, edebiyat, felsefe gibi konularda çığır açan görüşleri savunan aydın ve sanatçıların çabaları, diğer yandan dünya haritasının çizilmesini sağlayan büyük keşifler sonucu kapatılabilmişti. Leonardo da Vinci, Michalengo, Rafael, Luther, Calvin gibi bilim adamı ve sanatçılar, dünya tarihinin en ağır işkenceleri ile ünlü engisizyon mahkemelerinin vahşetine rağmen, görüşleri doğrultusunda pekçok ürünler ortaya koydular, kendileri gibi düşünen yeni öğrenciler yetiştirdiler. Diğer taraftan, Amerika kıtasının işgal edilmesi, Ümit Burnu’nun geçilmesi gibi keşifler, dünyanın yuvarlaklığı, güneş sisteminin yapısı gibi konularda somut ilerlemeler kaydedilmesini de sağladı.

Dönemin bilim adamları arasında, engisizyon işkencelerine dayanamayarak teslim olan, görüşlerinden pişmanlık bildiren, öğrencilerinin karşısına çıkarak bugüne kadar yanlış şeyler savunduğunu ilan edenler de vardı elbette. Dünyanın döndüğünü söyleyen ve engizisyonun baskıları sonucunda bu görüşünü geri çeken Galilei Galileo bunlardan birisiydi.

Ancak tarih onların değil, Bruno gibi, görüşlerini sonuna kadar savunan, baskı ve sömürü düzenine karşı başına gelebilecek her türlü saldırıya rağmen direnen insanların ortaya koyduğu görüşlerle ilerledi.

Köleci dönemin Spartakistleri, mitolojinin ateşi çalan Promete’leri, günümüzün idealleri uğruna ölümü, işkenceyi, devletin her türlü baskısını göze alan kahramanları ile yazıldı tarih. Bruno’ya işkence yapan, idam emrini hazırlayan, hatta o dönem ülkenin kralı ya da kilisenin başpiskoposu olan kişilerin isimleri tarihten çoktan silinmiştir. Ama Bruno’nun adı kuşaklardan kuşaklara aktarılır, onun kahramanlığı yeni kuşaklara örnek yaratır.bruno-heykel

İşte bu nedenle, yakıldıktan yaklaşık 300 yıl sonra, 1889 yılında Bruno’nun anıtı büyük bir törenle dikilir. II. Enternasyonal’in kuruluş yılıdır 1889. Ve İtalya’da Komünist Parti’nin ilk tohumları atılmaktadır. İtalyan işçi ve köylülerinin açlık ve sefalet içinde yaşadığı, ağır vergiler altında ezildiği ve buna karşı başkaldırdığı bir dönemdir. Bölgesel grevler yayılmakta, kitle hareketi her geçen gün yükselmektedir.

İşte böyle bir dönemde, Bruno’nun anıtının dikilmesi, insanlığa sömürüye karşı direniş, egemenlere boyun eğmeme, görüşlerini sonuna kadar kararlılıkla savunma, baskı ve işkenceye karşı geri adım atmama çağrısı gibidir.

Herkes birgün ölür; ama sadece bazı insanlar gerçekten yaşar. Ve onların fikirleri sonsuza kadar yaşamaya devam eder.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …