Kaza değil cinayet

is-cinayeti

Yine Esenyurt’tan geldi kara haber. Üç işçi kaldı bu defa asansörün altında. Biri 17 yaşında… Gökdelen inşaatında işçiydiler. Fi Yapı’nın lüks rezidans inşaatı, mezar oldu üç işçiye… İnşaat tekelleri daha fazla kar etsin diye, işçilerin cansız bedenleri yığılıyor temellere…

Arkadaşları hep aynı sözleri söylüyor kameralara: “Asansörlerin bakımı hiç yapılmıyor. Kaç kere söyledik. Çok tehlikeli olduğunu biliyorduk. Ama ne yapalım, iş yok, çaresiz çalışıyoruz.”

Daha bir buçuk yıl önce, Eylül 2014’te Torunlar İnşaat’ta gördük aynı cinayeti.  32. kattan düşen asansörün altında kalmıştı 10 işçi. İçlerinde öğrenciler vardı; okul masraflarını çıkarmak için inşaatlarda çalışıyorlardı. İçlerinde ailesini, çocuklarını köyde bırakıp gelenler vardı; üç kuruş ekmek parası kazanmak için…

Mayıs 2014’te Soma’daydı katil. İşçilerin canı ve kanı üzerine kapitalizmin bekasını inşa eden, “iş kazası” maskesi takan katil. İnşaatın 32. katında değildi bu defa, yerin yedi kat altındaydı ölüm. 301’den fazla madenciyi karıştırdı toprağa, kömüre, taşa…

Ermenek’te madenciler, Esenyurt’ta brandadan kurulmuş çadırlarında yanarak canveren inşaat işçileri, Davutpaşa’da konfeksiyon işçileri, araba kasalarından yollara savrulan tarım işçileri…

AKP hükümetleri döneminde, tam 17 bin işçi can verdi. Dile kolay 17 bin! Yani yılda ortalama 1500 civarında işçi katledildi.

Sadece 2015 yılında ölen işçi sayısı 1730; ölenlerin 18’i 14 yaşından küçük; 45’i ise 15-17 yaş arasında. Yani toplam 63 çocuk, çalıştıkları işyerlerinde katledildi 2015 yılı içinde.

Bu cinayetlerin herbirinde, devlet “halkın” değil, burjuvazinin koruyucusu olduğunu gösterdi, en somut, en yalın haliyle.

Mesela, cinayet noktalarına ambulanstan önce polis geldi her defasında. Ölenlerin-yaralıların durumunu tespit ve yardım etmek için değil, geride kalanların tepkisini bastırmak için; bazen sadece silahlı koruma duvarı örerek, bazen doğrudan gaz bombasıyla, tomasıyla saldırarak…

Mahkeme süreçlerinde, patronlar aklandı her defasında. Kitle tepkisinin çok olduğu, eylemlerle hesap sorulduğu durumda bile, birkaç mühendise, ustabaşına sorumluluğu yıkarak patronlar temize çıkarılmaya çalışıldı.

Kimi zaman belli miktarda mali yardımla, ölenlerin ailelerini kandırmaya ve sindirmeye çalışıldı. Kitlesel direniş ve öfke ne kadar büyükse, mali yardım da o düzeyde oldu. Soma’da, yoksul ve çaresiz aileleri etkilemeye yetecek kadar büyüktü, ama Ermenek’te “bir çift lastik ayakkabı”ydı mesela bu “mali yardım; ölen madencinin babasının ayağındaki lastiğin bile yırtık olmasının utancını (devlete ait olan utancı) bastırmak için… Ölen işçilerin çoğunun ailesi, bu lastiği bile göremedi. Yiten canlarının “adaletini” aradıkları mahkemelerde saldırıya uğradılar, tehdit edildiler, acıları katlandı.

Dört bir koldan yüklendiler geride kalanların üzerine… Hesap sorulmasın diye, işçinin pervasızca sömürüsü son bulmasın diye… Çünkü kapitalizmde kar, işçinin canından daha kıymetlidir. İşçi sağlığı ve güvenliği için alınacak her önlem, kapitalizmin karından bir parça eksiltir. Zenginlerin oturması için hazırlanan en lüks rezidans inşaatları, en yoksul işçilerin, en düşük ücrete ve en ağır koşullarda çalışmasıyla inşa edilir.

Ve bizler çıkıp sokaklara hesap sormadıkça, canımızın ve yaşamlarımızın onların kağıt paralarından daha kıymetli olduğunu haykırmadıkça, bitmez bu sömürü, zulüm düzeni; bitmez bu can pazarı!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …