2024 1 Mayısı’nda DİRENİŞ KAZANDI!

Her 1 Mayıs, devrim ile karşı-devrim güçlerinin birbirlerini sınadığı gündür. İki karşıt sınıf (burjuvazi-proletarya) ve onların temsilcileri güçlerini ortaya koyar, kendi iradesini dayattır, onun mücadelesini verir. Kim daha güçlüyse, 1 Mayıs’ı o kazanır.

Bu yönleriyle 1 Mayıs, sınıf mücadelesinin o günkü düzeyini gösteren en önemli kesitlerden biridir. Hem nasıl bir yıl geçirildiğini, kitlelerin ruh halini, bilinç ve örgütlülük düzeyini yansıtır; hem de nasıl bir döneme girildiğinin, ne gibi değişiklikler yaşanacağının işaretini verir. Dolayısıyla mücadelenin o kesitteki düzeyini ölçme bakımından olduğu kadar, geleceğe dair ipuçlarını sunması bakımından da bir barometre işlevini görür.

2024 1 Mayısı’nı değerlendirirken, bu kriterlere bakılarak analiz yapılmalıdır. Öncesi ve sonrasıyla bize neyi göstermiş, nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu gözler önüne sermiştir?

 

1 Mayıs’a giden süreç

Bu yılki 1 Mayıs’a en başta derin bir ekonomik krizle girildi.

Son yıllarda sürekli artış halinde olan hayat pahalılığı, 2024’te katlanarak sürdü. Buna karşın “ortalama ücret” halini alan açlık sınırındaki asgari ücret, ölüm sınırındaki emekli aylıkları ile “alım gücü” iyice düştü. Bir yanda servet diğer yanda sefalet büyüdü. Servet-sefalet uçurumu, sıradan insanların bile rahatlıkla görebildiği ve tepki gösterdiği boyutlara ulaştı. Bunu en somut haliyle saray harcamalarında, özel uçak ve otomobillerde, milletvekili maaşlarında, AKP’lilerin şatafatlı yaşamlarında görüyordu. Milyonlarca işçi-emekçi, düşük ücret ve ağır vergi yükü altında ezilirken, bir avuç azınlığın artan zenginliği ve bunları göze sokmaları, kitlelerin öfkesini büyüten en önemli faktördü.

İkincisi, 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarıydı.

22 yıllık AKP yönetiminde ilk kez AKP’nin ikinci parti konumuna düşmesi, kitlelerde sevinç ve umut yarattı. Özellikle son 10 yılda AKP’nin seçimleri hileyle kazandığı “kör parmağım gözüne” olacak şekilde alenileşmişti. Bu durum AKP’nin seçimle gitmeyeceği, seçimlerin bir şeyi değiştirmeyeceğine dair düşünceleri kuvvetlendirdi. Yerel seçimlerde seçimlere katılım oranı, son yılların en düşük oranıydı. Keza geçersiz oy kullanımı artmıştı. Üstelik kitlelerin tepkisi sadece AKP yönetimine değil, onunla işbirliği içindeki düzen muhalefetine de yönelmişti. Muhalefetin bu seçimleri de kaybetmesi durumunda, başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinde çözülme artacak, muhalefet eliyle kitlelerin öfkesini bastırma olanağı kalmayacaktı.

Bu gelişmeler, egemenleri tedirgin etti. Önce CHP’de yönetim değişikliği yapıldı, ardından yerel seçimlerde hileler en aza indirgendi ve CHP’nin önü açıldı. Böylece kitlelerin tepkisinin düzen-dışı kanallara akması engellenmeye çalışıldı. CHP yeniden umut diye sunuldu. Yıkılmaz sanılan AKP’nin yenilebileceği duygusu yayıldı. 30-40 yıldır gerici ve faşist partilerin elinde olan belediyelerin CHP’ye geçmesi, özellikle bu şehirlerde yaşayanlarda büyük bir sevinç dalgası yarattı.

2024 1 Mayısı, muhalefetin “seçim zaferi”nin üzerine geldi. Kitlelerin hem AKP’ye büyüyen öfkesi, hem de kendine artan güveni, bu yıl 1 Mayıs’ın farklı geçeceğinin habercisiydi. Yıllardır öfkesini eylemli biçimde ifade edemeyen, hükümeti-muhalefetiyle baskı altında tutulan işçi ve emekçiler, 1 Mayıs’ta patlayacaktı. AKP’yi de CHP’yi de korkutan bu oldu. Taktiklerini buna göre belirlediler.

Üçüncüsü, AYM’nin (Anayasa Mahkemesi) 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanacağına dair karar açıklamasıydı.

AYM, DİSK’in başvurusu üzerine Ekim ayında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına dönük engelleri “hak ihlali” olarak tanımladı. DİSK bu karar üzerine, önümüzdeki 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması için hiçbir engel kalmadığını bildirdi. Geçen yıl Maltepe’deki 1 Mayıs mitinginde de, genel seçimleri CHP’nin kazanacağına duyduğu güvenle “önümüzdeki yıl Taksim’de olacağız” demişlerdi. CHP umdukları gibi genel seçimleri kazanamadı, ama yerel seçimdeki başarısı ile yeniden bir beklenti havası oluştu. DİSK’in sözünün arkasında durması için koşullar uygun hale gelmişti. Üstelik pandemiden bu yana işçi sınıfına dönük çok ciddi saldırılar olurken ortada görünmeyen DİSK için, 1 Mayıs bunları telafi etme, kendini gösterme fırsatıydı. Böylece DİSK’e artan eleştirileri de savuşturmuş olacaktı.

2024 1 Mayısı’nın Taksim’de kutlanması isteminin artmasında, DİSK ve CHP’nin de bu talebi dillendirmesinin altında yatan belli başlı nedenler bunlardı.

 

Taksim hedefini bastırma çabası

Önce 31 Mart seçimleri, ardından uzun bayram tatili, 2024 1 Mayısı’na hazırlık sürecini Nisan ortalarına kadar uzattı. Her ne kadar İşçi-Emekçi Birliği (İEB) Mart ayının başından itibaren bu yönde çağrılar yapsa da, 1 Mayıs’ın gündemleşmesi son 15 güne kaldı.

DİSK, 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağını söylüyor, fakat birlikte örgütleme çabasına girmiyordu. İEB’in görüşme talebini bile gecikmeli ve koşullu kabul etti. (Hangi kurumdan hangi kişinin geleceğinin önceden bildirilmesini istedi mesela) Öyle ki, KESK, TTB, TMMOB gibi daha önce birlikte hareket ettiği sendika ve meslek örgütleriyle de son günlere kadar biraraya gelmedi.

Bu durum DİSK’in samimiyeti konusunda kuşkuları kuvvetlendirdi. DİSK’in bu 1 Mayıs’ta muhatap aldığı ve fiili ittifak yaptığı tek kurum CHP oldu. CHP’nin de böyle bir görüntüye ihtiyacı vardı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından kitlelerin CHP’ye artan öfkesini ve kopuşunu durdurabilmek için, “değişim” diyerek harekete geçen Özel-İmamoğlu ekibi, kitlelerin taleplerini dinleme ve eylemlerinde yanında olma sözünü vererek yönetime gelmiş ve yerel seçimleri böyle kazanabilmişti. Şimdi işçi ve emekçilerin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama talebine de sahip çıkarak puan kazanma, aslolarak da bu talebi bastırma derdindeydi.

2024 1 Mayısı’nda DİSK-CHP ittifakı, Taksim talebini “bağrına basarak boğma” yöntemini uyguladılar. Gerek 1 Mayıs hazırlıkları döneminde, gerekse 1 Mayıs günü Saraçhane’de yaptıkları bunun açık ilanı oldu zaten. 1 Mayıs’ın sahibi gibi davranan, kendine vehmettiği bu misyonu diğer kurumların da kabullendiği DİSK, bu 1 Mayıs’ta devrimci, demokrat kurumları hiçe sayarak tek başına karar alma tutumu izledi. Elbette ona bu cesareti ve güveni, DİSK’i eleştirmelerine rağmen her 1 Mayıs’ta ona tabi olanlar vermişti. Ne yazık ki, bu 1 Mayıs’ta bile, benzer bir tabloyla karşılaştık.

DİSK’in kendini çekmesiyle boşalan alanı KESK doldurmaya kalkıştı. İEB’in çağrısıyla oluşan “2024 1 Mayıs Taksim Platformu” ile görüşmeler yapan KESK, devrimci-demokrat kurumlara önderlik etmeye soyundu. Bu görüşmelerde DİSK’in kendine buyruk tutumunu eleştiren, Platform’la ortak hareket edeceğini söyleyen KESK sözcüleri, önce Şişli olarak belirlenen “yürüyüş kolu”nu, bir sonraki toplantıda iptal etti. Hem de Platform bileşenleriyle konuşmadan, hiç bir tartışmaya yanaşmadan… Vali ile görüşme yaptıktan sonra, 23 Nisan günü gerçekleşen toplantıda KESK, kitlesinin çatışmalı 1 Mayıs’a hazır olmadığını söyleyerek (bir hafta önce Şişli kolunu açıklarken aynı kitle sözkonusu değilmiş gibi!) Beşiktaş’ta toplanacağını bildirdi. TTB ve Dem Partisi de KESK’le birlikte Beşiktaş’ta olacaktı.

Bu karar Platform bileşenlerini parçaladı. Daha önce ağırlıklı olarak Şişli kolunu oluşturma yönünde görüş bildiren kurumlar, (başta HDK bileşenleri olmak üzere) Beşiktaş’ı tercih edeceklerini duyurdular. Kimisi hem Beşiktaş hem Saraçhane’de bulunacağını söyledi. Şişli kolunda ısrar eden kurum sayısı, bir elin parmaklarını geçmedi. (Bu süreci “1 Mayıs Beşiktaş’a da Saraçhane’ye de sığmaz” başlıklı yazımızda ayrıntılı anlatmıştık.)

1 Mayıs’a sayılı günler kala varolan kafa karışıklığı ve kaotik ortam son ana kadar sürdü. Öyle ki, son gün ve gece saatlerine kadar toplantılar sürdü, kararlar değişti!… 1 Mayıs’a bir gün kala, yani 30 Nisan’da KESK (ve onunla birlikte hareket eden TTB, Dem Parti) devletin aldığı tedbirlerden sonra Beşiktaş’ta toplanma ihtimalinin kalmadığını, yer değişikliğine ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Ve toplantıdan 10 dakika sonra Saraçhane’ye gideceklerini internetten bildirdiler.

“Klavuzu KESK olanın….” misali, Platform bileşenleri bir kez daha ortada kaldı. KESK Beşiktaş deyince, Şişli kolundan hemen vazgeçenler, KESK Saraçhane deyince, büyük oranda Saraçhane’ye meylettiler. Ağırlığını devrimci kurumların oluşturduğu bir kesim ise, Taksim’e en yakın noktalardan (Şişli, Okmeydanı) yürüme kararı aldı.

O güne dek DİSK’in CHP ile ortaklığını ve Saraçhane kararını kıyasıya eleştirenler, bir kez daha DİSK’in belirlediği yerde olmayı tercih ettiler. Önceki yıllarda Maltepe’ye, Bakırköy’e gittikleri gibi…

 

1 Mayıs günü planlar tutmadı

1 Mayıs günü İstanbul’da fiili sıkıyönetim ilan edilmişti sanki. Toplu ulaşım araçları sadece Taksim ve çevresine değil, Şişli-Mecidiyeköy ve Beşiktaş çevresine de giremiyordu. Tarihi yarımada dahil, bu bölgelere araçla ulaşmak imkansız hale getirilmişti. Sokak ve caddeler polis bariyerleriyle kapatıldığı için, yasaklı merkezlere yaya olarak bile geçilemiyordu.

1 Mayıs’ı kutlamak isteyenler değil sadece, 1 Mayıs günü çalışmak veya bir yere gitmek zorunda olanlar da saatlerce yol yürüdü, kesilen sokaklardan dolayı polisle tartışmalar yaşandı. Bu durum AKP’ye ve Erdoğan’a tepkileri daha da arttırdı. Önceki yasaklarda, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamakta ısrar edenlere de tepki gösterenler olurken, bu kez hedefte tamamen AKP ve Erdoğan vardı.

Erdoğan yönetiminin 1 Mayıs’tan ne denli korktuğunun ilk göstergesi, İstanbul’u felç etme pahasına koyduğu bu yasaklar oldu. Sadece olası eylem alanları değil, Erdoğan’ın evinin bulunduğu Üsküdar-Kısıklı bölgesi bile polis ablukasına alınmıştı. Sanki 1 Mayıs kitlesi, Kısıklı’ya yürüyecekti! Farklı illerden de getirilen toplam 50 bin civarındaki polisle İstanbul’un bütün kritik noktaları tutulmuştu. Fakat bu tedbirler kitleden o kadar büyük bir tepki aldı ki, 1 Mayıs akşamı İstanbul Valisi halktan özür dilemek zorunda kaldı.

1 Mayıs korkusunun en çarpıcı fotoğrafı ise, Unkapanı’ndaki tarihi Bozdoğan Kemeri’nin önünde polis ve TOMA’lardan kurulan barikattı. Korku dağları sarmıştı! Ve bu korku, onlara hata üzerine hata yaptırıyordu.

Koyulan tüm yasaklara rağmen Okmeydanı ve Şişli bölgesi ile Taksim civarı, sabah saatlerinden itibaren birçok yasadışı ama meşru eyleme sahne oldu. Taksim’e en yakın noktadan yürüme kararında olan bazı devrimci kurumlar ve sendikalar, birleştikleri yerde veya tek başlarına pankartlarını açtılar, sloganlarını attılar ve yürüyebildikleri yere kadar yürüdüler. Polisin saldırısına ve gözaltılara rağmen 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama kararlılıklarını ortaya koydular. Bu eylemler, hem devletin yasaklarına bir meydan okumaydı; hem de DİSK’in başını çektiği “barışçıl-uzlaşmacı 1 Mayıs” planını alt-üst etmekti. Her iki yönden de amacına ulaştı.

Erdoğan yönetimi ikinci hatasını, Saraçhane’ye katılımı arttırarak yaptı. Beşiktaş’a karadan-denizden her türlü ulaşımı kapatıp, Beşiktaş’ta toplanma olanağını yok edince, İstanbul’da tek toplanma merkezi Saraçhane olmuştu. Hesap edilenden daha fazla kitle Saraçhane’ye aktı. Üstelik bunların arasında devrimci kurumlar, militan unsurlar da vardı. Daha önemlisi, DİSK-CHP ortaklığına tepki duyan geniş bir kitle bulunuyordu. Bir de Saraçhane’ye girerken Kaypakkaya önlükleri ve flamalarından dolayı Partizan kortejine izin verilmemesi tepkileri iyice arttırdı. Tertip Komitesi’nden hiçbir itiraz gelmezken, devrimci, demokrat kurumlardan gelen destekle kortej içeri alınabildi, ama burada çok sayıda gözaltı oldu. Bunlar da tansiyonu arttıran girişimlerdi.

Mitingin başlama saatinde Özgür Özel ve İmamoğlu, Saraçhane’ye gelip yaklaşık yarım saat basın açıklaması yaptılar. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması gerektiğini, bunun AYM kararı olduğunu yinelediler, sonra geldikleri gibi makam arabalarına binip gittiler. Özgür Özel’in Saraçhane’de toplanan kitlenin önüne geçip polis barikatlarını açtıracağı ve oradan Taksim’e doğru yürüyüşe geçileceği gibi bir hayale kapılanlar vardıysa, o anda tuzla-buz oldu. Özel ve İmamoğlu barikatların yanına dahi yaklaşmadılar.

Onlar görevlerini savdıktan sonra, sıra DİSK’e geldi. Göstermelik olarak bir grup DİSK yöneticisi, polis şefleriyle görüştü, sonra da kitleye polis barikatının kaldırılmayacağını duyurdu. Oysa daha önce “bir elimizde karanfil, diğer elimizde AYM kararı ile Taksim’e yürüyeceğiz” demişlerdi. Öyle bir hava yaratmışlardı ki, sanki polislere AYM kararını gösterince, sarımsak görmüş vampir gibi kaçacaklar ve “açıl susam açıl” misali tüm barikatlar açılarak Taksim’e doğru yürünecekti! Ve sanki bu yönetim, daha önce AYM kararlarını hiç çiğnememiş gibi bir “AYM kararı” tutturdular, ona “sihirli değnek” misyonu yüklediler!

Bir kez daha görüldü ki, Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına açan, AYM veya başka bir burjuva kurumun kararı değil, komünist ve devrimcilerin öncülüğünde işçi ve emekçilerin kararlı duruşu, can ve kan bedeli alana yürümeleriydi. Dün olduğu gibi bugün de Taksim, yine böyle açılacaktı…

CHP ve DİSK’in Taksim’e yürümek gibi bir niyetlerinin olmadığı tüm açıklığı ile ortaya çıktığı sırada, Okmeydanı ve Şişli bölgesinde eylem yapan gruplara polisin saldırdığı yüzlerce gözaltının olduğu, Saraçhane’de toplanan kitle tarafından öğrenilmişti.

Bütün bunlar tepkilerin sürekli artmasına neden oluyordu. Kimi devrimci kurumlar, polis barikatlarının kurulduğu köprünün önüne doğru yürüdüler. Barikatın önünde sloganlar attılar. Bazı kişiler ellerinde anayasa kitapçığı ile polislere “anayasa suçu” işlediklerini söylüyor, barikatı açmalarını istiyordu. Bir süre sonra, flama sopalarıyla polis kalkanlarına vurulmaya başlandı. Bunun üzerine barikatların önüne yığılma arttı ve kitle eline ne geçtiyse, taş-sopa-su şişesi polise atmaya başladı. Polis de toplanan kitlenin üzerine gaz ve misket mermisi sıkarak dağıtmaya çalıştı. Fakat kitle öylesine öfkeliydi ki, her geri çekilişin ardından yeniden toplanarak polis barikatlarına yüklendiler. Bu durum saatlerce sürdü.

Polisle çatışmaların başladığı anda Tertip Komitesi, kürsüden mitingi bitirdiğini duyurdu. Başta devrimci kurumlar olmak üzere 1 Mayıs kitlesini bir kez daha ortada bıraktılar. Ve bu karar, kitle tarafından yuhalandı, CHP’ye ve DİSK olan tepkiler, öfkeyi-eylemi büyüttü.

Polisler üzerlerine yağan taş ve sopalara karşı olabildiğince kontrollü bir saldırı içindeydi. Daha önceki gibi azgın bir saldırı başlatsalardı, ölü bile çıkabilir ve olayların seyri bambaşka noktalara sıçrayabilirdi. Bunun korkusuyla, son derece dikkatli biçimde adım adım polis barikatını ve TOMA’ları öne çekerek kitleyi geriye ittiler. Daha etkili gazlar sıkarak, sonunda dağıtmayı başardılar.

Buna rağmen Saraçhane’de saatler süren çatışma, hem Erdoğan yönetiminin hem de DİSK-CHP ittifakının planlarını bozdu. DİSK ve CHP, kitleyi bir süre Saraçhane’de tuttuktan sonra rahatça dağıtabileceklerini umuyorlardı. 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için çok çaba harcadıklarını, önümüzdeki yıl mutlaka Taksim’e çıkacaklarını söyleyerek görev savacaklardı. Gerek Okmeydanı-Şişli çatışmaları, gerekse Saraçhane’de patlayan öfke, bu demagojileri de yerle bir etti. DİSK ve CHP, söz verdikleri halde neden Taksim’e gitmedikleri ve o kitleyi polislerle karşı karşıya bıraktıkları için suçlandılar, tekrar tekrar kendilerini savunmak zorunda kaldılar.

 

Kazanan direniş oldu

Yazımızın başına dönersek; her 1 Mayıs gibi 2024 1 Mayısı da, devrim ile karşı-devrim güçlerinin çatışması şeklinde geçti. 1 Mayıs’a hazırlanma sürecinden 1 Mayıs gününe dek, iki uzlaşmaz sınıfın planları karşı karşıya geldi. Tam da karşı-devrimin planı kazanıyormuş gibi görünürken, komünist ve devrimcilerin Okmeydanı-Şişli bölgesinde bağımsız eylemlerini koyması, ardından Saraçhane’de polis barikatlarına yüklenilmesi, 1 Mayıs’ın kaderini değiştirdi. Kazanan, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama iradesi ve direnişi oldu.

İEB’in çağrısıyla oluşan 1 Mayıs Platformu, ne DİSK ne de KESK’in arkasından gitmeden kendi bağımsız tavrını ortaya koyabilseydi, Şişli kolundan vazgeçmeseydi, son güne kadar süren belirsizliğe ve kafa karışıklığına meydan verilmez, 1 Mayıs’ın daha örgütlü ve iradi geçmesi sağlanabilir, siyasal inisiyatif ele geçirilirdi. Böylece, 1 Mayıs’ın gerçek sahiplerinin komünist ve devrimciler olduğu ortaya konmuş, DİSK başta olmak üzere sendikaların 1 Mayıs üzerindeki tahakkümü kırılmış olurdu. Saraçhane’deki direniş ne yazık ki örgütlü değil, kendiliğinden gelişti. Kazanan direniş oldu fakat kendiliğinden geliştiği için, etki gücü daha zayıf kaldı.

Bu durumu aşmak, en başta devrimci kurumların kendilerine daha güvenli olmaları ve 1 Mayıs politikasını belirlerken sendikaları değil, kitlelerin ruh halini baz almalarıyla mümkündür. 2024 1 Mayısı, bu yönden de oldukça öğretici olmuştur.

Sadece İstanbul’da değil, tüm ülkede 1 Mayıs önceki yıllara göre daha kitlesel ve coşkulu geçti. Böyle olacağı, öncesinde yaşanan gelişmelerden belliydi. Zaten 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama isteğinin artması da bunun göstergesiydi. Türkiye’nin neredeyse tüm illerinde, hatta Avrupa’da Türkiyeli göçmenlerin ve mültecilerin katıldığı mitinglerde en coşkulu atılan slogan “Her yer Taksim, her yer direniş” oldu.

1 Mayıs günü ortaya çıkan tablo, bundan sonraki olası gelişmeler hakkında da bize önemli ipuçları sunuyor. Kitlelerin ruh hali değişmiştir. Edilgence bekleme ya da asgari düzeyde direnme dönemi sona ermiştir. Artık kitleler taleplerini daha güçlü ifade etmekte ve bu talepler için direnişe geçmektedir. Önümüzdeki günler yeni direnişlere ve zaferlere gebedir. Direnişler daha militan ve sonuçalıcı olacaktır.

Diğer yandan AKP erimeye devam edecek, “yönetememe krizi” derinleşecektir. Daha fazla saldırganlaşacak, ömrünü uzatmanın tek yolu olarak devlet terörünü arttıracaktır. Bu ortamda CHP’ye daha fazla misyon yüklenecektir. CHP, kitlelerin taleplerini sahipleniyormuş gibi görünerek geriye çekmeye çalışacaktır. Fakat 1 Mayıs’ın gösterdiği gibi bunu başarması hiç kolay değildir. Yeniden “erken seçim” çağrıları başlayacak ve bir kez daha kitleler beklentiye sokulacaktır.

Burada düğüm noktası, komünist ve devrimcilerin en başta kaybettikleri özgüveni kazanmalarıdır. Parlamentarizm batağından sıyrılarak yeniden devrim ve sosyalizm hedefiyle kitlelere gitmesidir. Ekmeğin büyümesinin, yaşam koşullarının düzelmesinin tek yolunun özgürlükler için savaşmaktan geçtiğini kavratması ve bu doğrultuda önderlik etmesidir.

Özcesi, objektif koşulların giderek olgunlaştığı bu noktada, subjektif unsurun eksikliği daha fazla hissedilmektedir. Bu eksiklik aşılmadan ciddi değişimler gerçekleşemez. Elbette olgunlaşan koşullar, subjektif unsurun eksikliğini gidermek için uygun zeminler sunar. Her şey bu zemini doğru bir şekilde değerlendirmeye kalmıştır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …