Kobane Davası’nın gösterdikleri

 

HDP’li 108 siyasetçinin (18’i tutuklu) yargılandığı Kobane Davası’nda, 16 Mayıs günü karar açıklandı. Ankara Sincan Açık Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’nde görülen Kobane Davası’nda, HDP eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş hakkında 43 yıl 8 ay, Figen Yüksekdağ hakkında 30 yıl 3 ay hapis cezası kararı verildi.

Bazı tutuklu HDP’liler, davanın tamamen hukukdışı niteliği nedeniyle, protesto ederek karar duruşmasına katılmadılar. 200’den fazla avukat ve 10 Baro başkanının yanısıra, DEM Parti Eş Genel Başkanları ile milletvekilleri, CHP, TİP, SOL Parti, EMEP ve çok sayıda kitle örgütü temsilcisi ise, davayı takip etmek için oradaydı. 130 sayfalık karar metni okunurken avukatlar slogan ve alkışlarla protesto ederek, “Bijî berxwedana HDP” sloganları ile salonu terk etti. Karar boş salona okundu.

 

Kobane süreci neydi, dava nasıl başladı?

1 Haziran 2014’te Irak Kürdistan bölgesinde ABD tarafından düzenlenen, Türkiye, Irak Kürdistanı, İsrail ve Irak’ın Musul kentinden temsilcilerin katıldığı bir toplantıda, IŞİD’in önü açılmış; Irak ve Suriye kentlerini ele geçirmesi konusunda görev konmuştu. IŞİD Musul başta olmak üzere önemli Irak kentlerini, buradaki kent yöneticisi aşiretlerin desteğiyle ele geçirip Bağdat’a doğru yürümeye başlayınca, gönüllü Şii milislerin kurduğu ordu tarafından IŞİD’in önünü kesildi. Bunun üzerine IŞİD kuzeye dönüp, Şengal’e yöneldi.

IŞİD’in ele geçirdiği kent ve köylerde çok büyük bir vahşet yaşanmış, insanlar kafaları kesilerek, yakılarak katledilmiş, kadınlar köleleştirilmişti. İlerleyişi ABD destekli yerel aşiretler tarafından desteklendiği için, önü kesilmeyince, bir “yenilmezlik miti” de oluştu; halklar üzerinde yarattığı dehşet duygusu büyüdü. Aynı süreçte Türkiye’de AKP yönetimi, IŞİD’e giden militanların geçiş güzergahını açık tutuyor ve IŞİD’çi katillere “öfkeli Müslüman gençler” gibi sıfatlarla güzellemeler diziyordu.

IŞİD Şengal’e yöneldiğinde, PYD’li küçük-silahlı bir birlik onun önünü kesmeyi başardı. Ardından IŞİD, Suriye’nin kuzey sınırındaki (Urfa’nın Suruç ilçesinin sınır komşusu) küçük bir Kürt kasabası olan Kobane’ye yöneldi. Eylül 2014’te Kobane savaşı başladı. Kent halkı ve PYD güçleri, Kobane’de gerçekten çok güçlü bir direniş sergilediler. Üstelik tamamen kendi özgüçleriyle, kadın savaşçıların çok etkili olduğu bir direniş destanıydı bu. Ve bu destan, dünyadan yankı buldu. Dünyanın dört bir tarafında Kobane’ye destek eylemleri başladı. Türkiye’de 6-8 Ekim eylemleri de bu desteğin bir parçası olarak yükseldi.

AKP yönetimi IŞİD’e olan desteğini bu savaş sırasında çok daha açık hale getirdi. Kobane savaşı ilerledikçe Erdoğan sevincini belli eden açıklamalar yapıyordu. Aynı zamanda “çözüm süreci”nin devam ettiği bir dönemdi. HDP bu dönemde IKYB (Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) üzerinden Kobane’ye askeri yardım ulaştırılması ve Suriye’nin kuzeyindeki diğer Kürt kentlerinden Kobane’ye geçiş sağlanması için, Türkiye toprakları üzerinden bir koridor açılmasını istiyor; bu doğrultuda AKP yönetimi ve ABD ile görüşmeler yapıyordu. 6 Ekim’de HDP Genel Merkezi, Kobane’ye destek için halkı eyleme çağırdı. Bu duyurunun ardından, iki gün boyunca Kürt kentleri başta olmak üzere Türkiye çapında kitlesel sokak eylemleri gerçekleştirildi. Erdoğan’ın “Kobane düştü, düşecek” sözleri de eklenince, 8 Ekim günü eylemler çatışmaya dönüştü. Bazı bölgelerde devlet silah kullandı, eylemciler ise taş, molotof vb ile direnişi büyüttü. Bazı Kürt kentlerinde ise Hüda-Par devreye sokuldu ve bu gerici güruh, eylemcilere saldırdı. 9 Ekim günü Selahattin Demirtaş’ın konuşması ve Öcalan’ın mektubu ile eylemler durduruldu.

Resmi açıklamaya göre 6-8 Ekim olayları 35 il ve 96 ilçede yaşanmış, 37 kişi yaşamını yitirmişti.

ABD’nin devreye girmesiyle 20 Ekim günü IKBY’ye bağlı Peşmerge güçleri, Türkiye üzerinden açılan bir koridorla Kobane’ye geçti. Konvoy Kürt kentlerinden geçerken, halktan bazı kişilerin “Biji serok Obama” sloganlarıyla selamlaması, çarpıcı bir görüntü oluşturmuştu. Dünya çapındaki kitle desteğine Peşmerge’nin fiilen dahil olması ve ABD’nin teçhizat yardımı, savaşın seyrini değiştirdi; IŞİD ilk yenilgisini Kobane’de aldı.

Erdoğan yönetimi, Türkiye’de Kürt hareketinin Suriye ve Irak’ta da motor güç rolü oynayarak, üç parçada Kürt bölgesinin Türkiye’ye bağımlı bir siyaset izleyeceği umuduyla, çözüm sürecini devam ettiriyordu. Hatta Kobane direnişinden 5 ay sonra, 28 Şubat 2015’te İstanbul-Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisinde HDP ve AKP temsilcileri bir “Mutabakat Metni” duyurdular. Ancak Nisan 2015’te Suriye’de PYD’nin ABD ile ilişki içinde Suriye’de topraklarını genişletmeye başlaması ve Türkiye’de HDP’nin 7 Haziran’daki büyük seçim zaferi, Erdoğan’ın Kürt hareketini kontrol altına alamayacağını göstermiş oldu. “Çözüm süreci” bu aşamada bitti.

AKP’nin Kürt hareketine ilişkin bir dönüm noktası olarak gördüğü Kobane direnişi ve 6-8 Ekim eylemlerine karşı ilk soruşturma, eylemlerin hemen ardından 2014 yılında başlatılmıştı aslında. O dönem 17 HDP’li tutuklanmıştı. Mayıs 2016’da TBMM, aralarında Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu bazı milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdı. Ardından Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve 9 HDP milletvekili, 4 Kasım 2016’da tutuklandı. Aynı süreçte Gültan Kışanak başta olmak üzere HDP’li başka siyasetçiler de tutuklandı. AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) 20 Kasım 2018’de Demirtaş’ın siyasi nedenlerle tutuklu olduğuna karar verdi ve derhal serbest bırakılmasını istedi. Birgün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “AİHM kararı bizi bağlamaz” açıklamasını yaptı. Bu süreçte Demirtaş’ın yaptığı çeşitli konuşmalar dava dosyasına eklendi; hukuki yollardan tahliye olamayacağı siyasi bir davaya dönüştürüldü.

Dava neden böyle sonuçlandı?

Kobane Davası resmi olarak 7 Ocak 2021’de, iddianamenin Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde kabul edilmesiyle başlatıldı. Tüm süreç hukuki değil siyasi kararlarla işletildi, bu durum mahkeme savunmalarına da, iddianameye de, karar metnine de yansıdı. Öyle ki, Demirtaş 37 kişinin ölümünden sorumlu tutulmasına rağmen, mahkeme belgesinde bu 37 kişinin nasıl öldüğüne (içlerinde polis kurşunuyla ya da Hüda-Par saldırısıyla ölenler de vardı) dair tek bir satır yer almadı. Açıklanan kararda ise, tek tek kişileri değil, bir bütün olarak Kürt halkının direnişini cezalandırma hedefi açıkça görülüyordu.

Kararın böyle çıkması, öncelikle son iki haftadır gündemde olan “yumuşama-normalleşme dönemi” söylemlerinin bir demagoji olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur. 31 Mart seçimlerinden sonra değişim mesajları veren AKP yönetimi, önce Van’a dönük kayyum politikasıyla, sonra 1 Mayıs tutuklamalarıyla böyle bir “yumuşama-normalleşme” dönemine girmediğini göstermişti.

CHP ile AKP, ikisi de düzen partisi olarak belli konularda anlaşabilir, uzlaşabilir, “yumuşayabilir”ler. Zira Kobane duruşmasına ceza yağdırılan günün gecesinde, 28 Şubat paşalarının Erdoğan tarafından “affedildiği” ve tahliye edildiği haberleri bunun göstergesidir.

Ancak işçi ve emekçilerin, Kürt halkının talepleri karşısında saldırgan politikalarını sürdüreceklerini görmek zor değil. Üstelik ekonomik kriz böylesine şiddetli, yoksullaşmaya duyulan öfke bu kadar büyük iken ve son 20 yıldaki yönetme tarzına kitlelerin tepkisi bu kadar yükselmişken, devletin tercihi saldırgan ve baskıcı yöntemi seçmek olur. “Yumuşadığı” zaman kitle öfkesinin patlayacağından korkan devlet, ağır cezaları Demoklesin Kılıcı gibi kitlelerin üzerinde sallamaya; korkutarak, sindirerek yönetmeye devam edecektir.

Diğer taraftan bu cezalar, AKP yönetiminin Kobane direnişine duyduğu öfkenin ne kadar büyük ve derin olduğunu da göstermektedir. AKP yönetiminde geçen 22 yıl içinde, Kobane direnişi, tıpkı Gezi Ayaklanması gibi, kırılma noktalarından biridir. Bir yanıyla Kürt halkının, Öcalan’ın yakalanmasının ardından en güçlü, kitlesel, militan eylemleridir Kobane protestoları. Adeta ‘90’ların başında yaşanan serhıldanlara benzer biçimde, Kürt halkının gücünü ortaya koyuşudur.

Bu yanıyla Kürt emekçi kitlelerine güç ve moral verirken, egemen sınıfları korkutmuştur. Erdoğan yönetimi, ABD politikaları ile entegre biçimde “çözüm süreci”nin sonucunda, Türkiye, Irak ve Suriye’de Kürt hareketini “himayesi altına” alacağını düşünürken; Kobane direnişinde Suriye merkezli olarak Kürt hareketinin yaşadığı kopuşu ve ilerlemeyi görmüştür. Büyük hegemonya hayalleri kurarken yaşadığı bu hayal kırıklığının “kuyruk acısı” halen devam etmektedir. Bu nedenle, tıpkı Gezi Direnişi’nin intikamının Taksim Dayanışması’nın temsilcilerinden ve Osman Kavala’dan çıkartılması gibi, Kobane Direnişi’nin intikamını da HDP’nin o dönemki yöneticilerinden almaya yeltenmiştir.

Kobane davasından yargılananlara bu kadar üst perdeden cezalar verilmesinin sebebi budur. Fakat bu cezalarla Kürt halkının direnişini kıramazlar. Bu halk, daha önce olduğu gibi bugün de bağrından yeni yöneticiler, liderler çıkaracaktır.

Ve her baskı-terör döneminde olduğu gibi daha güçlü direnişlerle kendini ortaya koyacak, ezilen halkların intikamını, muazzam adaletini gösterecektir.

 

* * *

18 kişinin 7 yılı aşkın süredir tututuklu olduğu davada, açıklanan cezalar şöyle:

  • Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ahmet Türk’e “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla 10 yıl hapis cezası verildi.
  • Ağırlaştırılmış hapis cezası istenilen Ali Ürküt, “Devletin birliğini bozma eylemine yardım” iddiasıyla 13 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. Ürküt’ün tutukluluk halinin devamına, ‘suç işlemeye tahrikten’ de ayrıca 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmesine hükmedildi.
  • Ağırlaştırılmış hapis cezası istenen Alp Altınörs’e 18 yıl hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası daha verildi.
  • Altan Tan’ın beraat etti.
  • Ayhan Bilgen beraat etti.
  • Ayla Akat’a 9 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk süresi göz önünde bulundurularak tahliye kararı verildi.
  • Aynur Aşan’a 9 yıl hapis cezası verildi.
  • Aysel Tuğluk beraat etti.
  • Ayşe Yağcı 9 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Mahkeme heyeti, tutukluluk süresini göz önüne alarak tahliyesine karar verdi.
  • Bircan Yorulmaz ve Berfin Özge Köse için beraat kararı verildi.
  • Bülent Parmaksız “devletin bütünlüğünü bozmak” suçlamasıyla 16 yıl ceza aldı. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl ceza verildi. Söz konusu cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı.
  • Can Memiş hakkında beraat kararı verildi.
  • Cihan Erdal ve Dilek Yağcı’ya 16 yıl hapis cezası verildi. Yağcı’ya “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla ayrıca 2 yıl hapis daha verildi ancak bu ek cezada artırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
  • Emine Ayna’ya 10 yıl hapis cezası verildi. Yurtdışı yasağı konuldu.
  • Beyza Üstün için beraat kararı verildi.
  • Figen Yüksekdağ’a “Devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozma” suçundan 19 yıl hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verilirken ayrıca “tahrik ve bu suçun basın yoluyla işlendiği” gerekçesinden 4 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedildi. “Terör örgütü propagandası”ndan 1 yıl 6 ay ceza verilirken, “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma” sebebiyle 2 yıl hapis daha çıktı. Seçim yasaklarına aykırı hareketi ettiği gerekçesiyle de 3 ay ceza aldı. Yüksekdağ’a Mehmet Tunç’un cenazesinde yaptığı bir başka konuşma sebebiyle 1 yıl 6 ay, Van’da yaptığı bir konuşmadan da 1 yıl 6 ay ceza verildi. Yüksekdağ’a toplamda 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
  • Gültan Kışanak’a “terör örgütü üyeliğinden” 12 yıl hapis cezası verildi. Heyet, tutukluluk süresini göz önünde bulundurarak adli kontrol şartıyla tahliyeye hükmetti.
  • Günay Kubilay’a “Devletin bütünlüğünü bozmak” suçlamasıyla 16 yıl hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi
  • İbrahim Binici beraat etti.
  • İsmail Şengül’e 16 yıl hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
  • Meryem Adıbelli “terör örgütü üyeliği”nden 6 yıl ceza aldı. Adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verildi.
  • Mesut Bağcık’a “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla 9 yıl hapis cezası verildi. Adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verildi.
  • Nazmi Gür’e ‘devletin bütünlüğünü bozmak ‘suçuna yardımdan 18 yıl, ‘suç işlemeye tahrik suçundan’ 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
  • Nezir Çakan’a örgüt üyeliğinden 9 yıl hapis cezası verildi.
  • Pervin Oduncu’ya ‘devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak’ suçlamasıyla 18 yıl, ‘suç işlemeye tahrikten’ 4 yıl 6 ay ceza verildi.
  • Sebahat Tuncel’e örgüt üyeliğinden 12 yıl hapis cezası verildi. Tutukluluk süresi göz önünde bulundurarak adli kontrol şartıyla tahliyeye hükmedildi.
  • Selahattin Demirtaş’a “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi, ceza 20 yıla çevrildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik”ten 4 yıl 6 ay ceza verildi. 21 Mart 2016 Newroz’unda yaptığı konuşmadan 2 yıl 6 ay cezaya hükmedildi. Ayrıca, 29 Şubat’ta Diyarbakır’da yaptığı konuşmada ‘halkı kanunlara uymamaya tahrik’ iddiasıyla 1 yıl 6 ay hapis cezası verildi. “Propagandadan” 2 yıl 30 ay daha ceza verildi. Demirtaş’a “yasa dışı gösteriye tahrik” iddiasından da 3 yıl hapis cezasına hükmedildi. Demirtaş’a Cizre’de yaptığı bir açıklamasında 2911 sayılı yasaya muhalefetten 1 yıl 6 ay ceza çıktı. “Suç ve suçluyu övme” iddiasıyla 1 yıl 6 ay ceza verildi. Yine propaganda suçundan 2 yıl hapis cezasına hükmedildi. Başka bir suç iddiasından da 1 yıl hapis cezası verildi. Demirtaş için toplamda 42 yıl hapis cezasına hükmedildi
  • Sırrı Süreyya Önder beraat etti.
  • Zeki Çelik’e, “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozma” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Söz konusu ceza “yardımdan” dolayı 18 yıla düşürüldü. Yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verildi. Ayrıca “suçu tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
  • Zeypep Karahan “Devletin bütünlüğünü bölmek suçuna yardım”dan 18 yıl, “suç işlemeye tahrik”ten 4 yıl 6 ay hapis cezası aldı.
  • Zeynep Ölbeci’ye “Silahlı terör örgütü” üyeliğinden 9 yıl, propagandandan 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Kaçma şüphesi gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verildi.

 

 

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …