Yaşamak ve yaşatmak! Öğretmenlik mesleği ve meslek onuru

Temel bir hak olan eğitim, birçok alanda uygulandığı gibi özelleştirmelerle kamusal alandan çıkartılıp bilimsel ve tarihsel özü yadsınarak politik bir araç haline getirilmiştir. Bilimselliğin yadsınarak öznel politikleştirme sürecinin, eğitim emekçileri açısından birçok sonucu ve çıkarımı olmuştur. Güvencesizliğin ilk sırada yer aldığı bu sonuçları; ekonomik sosyal haklardan yoksun bırakılmak, meslek itibarının yok sayılması, yüksek baskı altında çalışmak, ücreti ödenmeyen fazla mesailer, iş ortamları olan okullarda, kurslarda, rehabilitasyon merkezlerinde neredeyse her gün öğrenci, müdür, veli tarafından sözlü/fiziksel şiddete maruz kalmak gibi değişken ve sürekli bazı sonuçlarla detaylandırmak mümkündür.

 

Özel sektörde öğretmen olmak

Kamuda istihdam sağlanmayan ve ataması yapılmayan öğretmenler özel eğitim kurumlarında çalışmaya mahkum edilmekte ve meslek onurları her geçen gün yok edilmektedir.

Bu kurumlarda çalışan öğretmenler, asgari ücret düzeyinde maaşlarla yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılırken aynı zamanda çalışma dönemleri boyunca her türlü baskıyla baş etmektedirler. Baskılar, iş görüşmelerinde –özellikle kadın öğretmenlere- “Evli misiniz?”, “Çocuk yapmayı düşünüyor musunuz?” gibi sorularla başlamakta, aynı işi yaptıkları erkek meslektaşlarından düşük maaşlar teklif edilerek, ‘eşit işe eşit ücret’ talebinin yok sayılması ile devam etmektedir. Örneğin çoğu kurumun iletişim yöntemi olarak seçtiği whatsapp gruplarında öğretmenlerden ders esnasında ve/veya ders arasında gelen her mesaja hızlı onay ve cevapları beklenmekte, bu sebeple öğretmenler ders esnasında telefonla ilgilenmek zorunda bırakılmakta; sonrasında ise dersini aksattığı veya mesajları cevapsız bıraktığı gerekçe gösterilerek idari uyarılar verilmektedir. Kurumlarda güvenlik sadece nöbetçi öğretmen aracılığıyla sağlandığından yaşanan her türlü olumsuzluk doğrudan öğretmenlere yansıtılmakta, bu mantıkla öğretmenlerin teneffüslerde temel ihtiyaçlarını karşılamaları engellenmektedir. Adını sıklıkla duyduğumuz köklü ve tarihsel(!) kurumlar, meslek kanunlarını ve iş etiğini çiğneyerek öğretmenlerini reklam yüzü yaparak müşteri(!) çekme vizyonu ile hareket ederken, öğretmenlerinden dinlenme hakkını dahi almayı bir misyon olarak görmektedirler. İnanması güç çelişkilerle dolu özel eğitim kurumlarının iç dinamiğinde öğretmenler sadece müdürleriyle değil, öğrencileriyle ve onların velileriyle de sorunlar yaşamaktadır.

Müfredatın sık sık değiştiği ülkemizde sınav sistemi de buna bağlı değişmekte ve öğrenciler bilgi ölçmekten uzak olan bu sistemde, hiç bitmeyen ve kuralları sürekli değişen bir yarışın içine dahil edilmektedirler.

 

Yeni bir zümre: Özel okul velileri

Yürürlükte ve işleyişte olan eğitim politikaları nedeniyle devlet okullarına yeterli bütçe ayrılmaması ve öğretmenlikte yaş sınırı gibi belirleyici sınırlamaların olmamasından dolayı emekliye ayrılmayan öğretmenler, nitelikli öğretmen ataması yapılmaması, kalabalık sınıflar ve yetersiz bina koşulları gibi sonuçlar doğurmakta;  bu sonuçlar ise maddi durumu iyi olan ve iyi olmayan veliler arasında, mevcut sistemin doğal bir sonucu olarak bir statü yarışı ve özel eğitim sisteminin ticari kaygıları nedeniyle yeni bir zümre doğurmaktadır:  Özel Okul Velileri.

Özel Okul Velileri, yüzbinlerce lira vererek çocuklarının kayıtlarını yaptırdıkları özel okullardan; az kişilik sınıflarda eğitim alma, son derece donanımlı spor salonlarına, yüzme, bale, piyano kurslarına, yurtdışı okul gezilerine ulaşma gibi her geçen gün seçenek sayısı artan ve sınıfsal farklılığın sonuçlarını içeren birçok yeni imkan talep etmekte ve mesleğin bilimsel misyonunun ve temel hakların aksine ‘iyi bir eğitim’ satın almakta ve “daha iyisi”ni satın almayı istemektedirler. Satın alınan ve alınacak olan bu  ‘iyi eğitim’  paketi, eğitim içeriğine dair sözde imkanların yanında, müşteri konumundaki veliye ne yazık ki ‘öğretmene rahatlıkla ulaşabilme’ imkanı da sunmaktadır. Veli öğretmenin kişisel telefon numarasına sahip olduğundan, istediği her saatte rahatlıkla öğretmeni arayabilmekte, ulaşamadığında yönetime şikayet etme hakkını kendinde görebilmektir.

 

Eğitimde şiddet

Öğretmenlik mesleği, tarihsel ve bilimsel özü ve misyonu itibariyle, toplumda diğer meslek gruplarından çok farklı bir kategoride ve ‘kutsal’ bir alandadır. Ahlaki yozlaşmanın ve toplumsal çürümenin günümüzde gençleri etkileyişini en iyi öğretmenler ve eğitim emekçileri gözlemlerken, aynı zamanda birer kimlik arayışında olan bu gençlerin sözlü tacizlerine, mobinglerine ve şiddetine de maruz kalmaktadırlar. Geçtiğimiz günlerde öğrencisi tarafından başından vurularak yaşamını kaybeden İbrahim Oktugan öğretmenimiz bu şiddetin vardığı sonuçların en acı örneğidir.

Bizler, kutsallaşmak veya toplumdan soyutlanarak farklılaşmak istemiyoruz. İş yerlerimiz olan okullarda, sınıflarda, kurs merkezlerinde güvende hissetmeyi, güvende olmayı, ‘eşit işe eşit ücret’ mantığının cinsiyetçi tutumlarla yok sayılmamasını, emeklerimizin karşılığını almayı, eğitime ticari ve/veya politik nesne olarak bakan mevcut zihniyetlere karşı özlük ve sosyal/kültürel haklarımıza sahip olmayı, sahip çıkmayı, mesleğimizin konumlanışı ve özü gereği bu mücadele sürecinin toplumsal ve tarihsel açıdan bir misyon olarak önümüzde durduğunu anlamayı, anlatmayı ve öğrenmeyi-öğretmeyi görev edinen mesleğimizi yaşamayı ve yaşatmayı istiyoruz.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bir televizyon programında “Bu kurumlarda çalışan öğretmenler herhangi bir sınava girip başarılı olmuş değillerdir. Benim öğretmenimin girdiği KPSS’de başarılı olamadıkları için oralarda öğretmenlik yapıyorlar” diye ötekileştirdiği biz Özel Sektör Öğretmenleri; tüm itibarsızlaştırmalara, mevcut iktidar politikalarının ve sistemsel açmazların ötekileştirmelerine karşı gücümüzü birbirimizden alarak tarihsel ve bilimsel misyonumuzun, toplumsal konumumuzun, geleceği belirleyecek olan meslek onurumuzun haklı gerekçeleri ve gücü ile elimizden çalınan tüm mesleki ve insani haklarımız için mücadele etmeye devam ediyoruz, edeceğiz!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …