Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış 3 Haziran günü gözaltına alınmış ve belediyeye kayyum atanmıştı. Haber ilk duyulduğu andan itibaren Kürt kentlerinde, İstanbul’da ve büyük şehirlerde protesto gösterileri örgütlendi.
Kayyuma direniş büyüyor
5 Haziran günü Akış’ın Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada karar çıktı. Mahkeme Akış’a 19 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Bu karar tepkileri daha da büyüttü.
Mahkeme nedeniyle zaten devlet Hakkari’de yoğun bir polis-çevik kuvvet yığınağı yapmıştı. Yüzlerce polis, Adliye’nin önünü kuşattı. Önce Adliye’ye girmek isteyenlere baskı uyguladı. Dava için 5 kişilik liste dışında Adliye’ye kimsenin girmesine izin verilmedi. DEM Parti milletvekilleri DBP eş genel başkanları ve avukatlar içeri alınmadı.
Valiliğe yürüyüş
Kararın açıklanması, dışarıda bekleyen kitle tarafından protesto edildi. Bu arada kent esnafı da kepenk kapatma eylemi gerçekleştirdi. Polis önce Adliye önündeki kitleye müdahale etti, milletvekillerini gözaltına almaya çalıştı. Buna rağmen kitle, polis ablukasını yararak yürüyüşe başladı. Kent merkezinde, cadde boyunca sloganlarla yürüyen kitle, sıkça polisin saldırısına maruz kaldı. Polisin dağıttığı kitle, ara sokaklara dağılarak direnişe devam etti. Ara sokaklarda pek çok noktada polis saldırısına karşılık direniş yaşandı.
Toparlanan kitle belediyeye yürümek istedi. Çevik kuvvet yığınağıyla kurulan barikat nedeniyle belediyeye yürüyüş yapılamadı. Bunun üzerine yönünü valiliğe çevirdi. Valilik önünde büyük bir arbede yaşandı. Kitlenin valilikten içeri girmesi, valiliğin işgal edilmesi ihtimali ortaya çıkınca, devlet büyük bir panikle, bütün gücünü valiliğin önüne yığdı. Polis kitleyi yine abluka altına aldı. Bu arada jandarma da yardıma çağrıldı, devletin yığınağı artırıldı. Kente çok sayıda zırhlı askeri aracın girdiği öğrenildi.
Yoğun kuşatma altında, valiliğe yakın bir noktada açıklama gerçekleştirildi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, burada bir konuşma yaptı. Tuncer Bakırhan ve Leyla Zana da aynı noktaya gelerek konuşma yaptılar.
Öğlen saatlerinde yaşanan bu direnişin ardından, kentin çeşitli noktalarında eylemler devam etti.
Akış’a verilen ceza ve kayyum politikası, Diyarbakır, Siirt, Batman gibi birçok kentte protesto edildi.
DEM Parti 4 Haziran günü de TBMM’de yaptığı eylemle kayyumu protesto etmişti. Ellerinde dövizlerle kürsünün önüne geçen DEM milletvekilleri, burada AKP’li vekillerin saldırısına uğradılar. DEM’lilerin üzerine yürüyen AKP’li vekiller, arbede çıkartarak DEM’lilerin elindeki dövizleri aldılar, parçaladılar ve sloganlar atarak DEM’in protestosunu bastırmaya çalıştılar.
5 Haziran günü de Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) yönetim seçimleri sırasında, divan başkanlığı yapan Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk, Hakkari’deki kayyum politikasını teşhir eden bir konuşma yaptı. AKP’nin Hakkari’nin ardından Mardin’e de kayyum atamayı planladığı konuşuluyor.
Kayyum saldırısının nedenleri
31 Mart seçimlerinin hemen ardından AKP, önce Van’a göz dikti. Beklemeye bile gerek görmeden Van’a kayyum atadı. Önceki kayyum deneyimlerinde, HDP’nin kayda değer bir direniş göstermemiş olması, AKP’nin elini rahatlatıyordu. Ancak bekledikleri gibi olmadı; bu defa Kürt halkı çok büyük bir direniş göstererek, Van’daki kayyum saldırısını bir gün içinde geri püskürtmeyi başardı.
Bir ay sonra bu defa sıra Hakkari’ye gelmişti. AKP 31 Mart seçimleri öncesinde Hakkari’ye adeta çıkarma yapmış; devletin bütün olanaklarını kullanarak buradaki seçimleri kazanmaya çalışmıştı. Buna rağmen DEM Parti adayı Mehmet Sıddık Akış, yüzde 48.92 oy alarak seçimleri kazanmıştı. Van’daki bozgunun ardından bu defa Hakkari’de çok daha hazırlıklıydı AKP; devletin bütün gücünü kullanarak ikinci denemesini yaptı.
AKP’nin “yumuşama-normalleşme” söylemleri, yeniden “çözüm süreci” başlaması ihtimaline ilişkin konuşmalar, bu defa kayyum olmayacağı yönünde bir izlenim oluşturmuştu. Van’daki saldırı da püskürtülünce, bu defa Kürt belediyelerin yoluna devam edebileceği ihtimali güçlenmişti.
Ancak görünen o ki, kayyum politikası AKP için bir zorunluluğa dönüşmüş durumda. Bunun çeşitli sebepleri var.
Birincisi, AKP “güç kaybetmiş bir parti” olmayı kabullenmiyor; kabullenmeyecek. Onun zayıfladığını, yenilgiyi kabul edeceğini, geri çekileceğini beklemek gerçekçi değil. Tıpkı 1 Mayıs’ın ardından tutuklama furyası başlattığı gibi, her fırsatta saldırılarını gerçekleştirecek. Kitleleri kontrol altına alma gücünü kaybettiği için burjuvazi için eskisi kadar yararlı olmadığının farkında olan AKP, üzerine oturduğu koltuktan ve hükmetme olanaklarından vazgeçmek niyetinde değil. Yeniden güç kazanmak, yeniden işçi ve emekçileri baskı ve zor kullanarak kontrol altına almak, burjuvazi için yeniden kullanılır olmak için saldırılarını sürdürecek. Bundan sonra da yeni saldırı dalgasına hazır olmak gerekiyor.
İkincisi, AKP belediyeleri elde etmenin maddi getirisinden vazgeçemiyor. İşin bir yanı, Van ve Hakkari gibi sınır kentlerinin sınır hakimiyeti üzerinden sağlayacağı olanaklar. Her tür kaçakçılık ekonomisinin yanısıra, sınırdan insan kaçakçılığı da AKP için büyük bir mali-siyasi olanak oluşturuyor. Buna belediyenin kendi gelirlerini, yandaş müteahhitleri beslemek için verilecek ihaleleri, belediyelerde yapılacak yolsuzlukları, belediyeler üzerinden AKP’ye aktarılacak mali kaynakları da eklemek gerekiyor. AKP 31 Mart seçimlerinde aldığı yenilgi sonrasında, belediyelerin mali kaynakları üzerindeki gücünü de kaybetmiş oldu. Şimdi bu gücü geri istiyor.
Üçüncüsü, Rojava’da 11 Haziran’da seçim yapılması kararı alınmasının ardından AKP yönetimi büyük tepki gösterdi. ABD’nin de “henüz seçimler için uygun koşullar yok” dediği seçimlerin yapılıp yapılmayacağı belirsizliğini koruyor. Ancak AKP, Rojava’da olası seçimlere ilişkin, Kürt hareketine saldırarak, kayyum politikasıyla yanıt vermiş oluyor.
AKP’nin niyeti ve gerekçeleri ne olursa olsun, kayyum politikasını geri püskürtmek mümkündür. Kürt halkının, işçi ve emekçi kitlelerin direnişi, egemenlerin bütün planlarını altüst edecek güce sahiptir.