78 günlük sokağa çıkma yasağının ardından, geride kalan şey bir kent değil, bir enkazdır. Deprem görüntülerine benziyor Cizre fotoğrafları… Ya da Suriye’de bombardıman altındaki bir kentin görüntülerine…
Bir halkla savaşıyor devlet! Ve halkı yokedemediğinde, kenti yokediyor. Direnişi ezemediğinde, kentin bütün yerleşim alanlarını eziyor.
78 gün sonra evlerine döneceğini düşünerek koştu insanlar… Oysa evlerinden geriye kalan, bir moloz yığını… O moloz yığınlarının içinde, insanların hayatları, umutları, gelecekleri… O moloz yığınlarının içinde, sadece ev eşyaları değil; kenti savunurken katledilen kendi çocuklarının kanı, canı…
‘94 yılında, köy boşaltmalarla yokedilmişti Cizre’nin dağları, köyleri. Cizreliler başka bir hayata göçetmeye mecbur bırakılmıştı. Zorla göçertilen o ailelerin çocukları, bugün kendi yaşamalanlarını savunurken kendi canını, hayatını koydu ortaya. Yüzlercesi dağlara çıktı; daha güçlü kavgalara hazırlanmak için. Yüzlercesi ise katledildi, Cizre’nin bodrum katlarında; bütün dünyanın gözleri önünde.
Şimdi molozların ortasında başka çocuklar dolanıyor. Büyüyecek, bayrağı devralacak.
Ve bir kere daha tarih kanıtlayacak: Öldürmekle bir halkı yokedemezsiniz!
Şairin dizeleriyle;
“Üflemekle güneş soğutulur mu
İte ite dağlar yürütülür mü
Taşımakla deniz kurutulmazsa
Kırılmakla halklar çürütülür mü
Yolunarak çiçek büyütülür mü
Ölüm ile hayat avutulur mu
Isınmadan demir çelik olmazsa
Halkı katledenler unutulur mu”