31 Mart seçimlerinin hemen ardından AKP, önce Van’a göz dikti. Beklemeye bile gerek görmeden Van’a kayyum atadı. Önceki kayyum deneyimlerinde, HDP’nin kayda değer bir direniş göstermemiş olması, AKP’nin elini rahatlatıyordu. Ancak bekledikleri gibi olmadı; bu defa Kürt halkı çok büyük bir direniş göstererek, Van’daki kayyum saldırısını bir gün içinde geri püskürtmeyi başardı.
Bir ay sonra bu defa sıra Hakkari’ye gelmişti. AKP 31 Mart seçimleri öncesinde Hakkari’ye adeta çıkarma yapmış; devletin bütün olanaklarını kullanarak buradaki seçimleri kazanmaya çalışmıştı. Buna rağmen DEM Parti adayı Mehmet Sıddık Akış, yüzde 48.92 oy alarak seçimleri kazanmıştı. Van’daki bozgunun ardından bu defa Hakkari’de çok daha hazırlıklıydı AKP; devletin bütün gücünü kullanarak ikinci denemesini yaptı.
AKP’nin “yumuşama-normalleşme” söylemleri, yeniden “çözüm süreci” başlaması ihtimaline ilişkin konuşmalar, bu defa kayyum olmayacağı yönünde bir izlenim oluşturmuştu. Van’daki saldırı da püskürtülünce, bu defa Kürt belediyelerin yoluna devam edebileceği ihtimali güçlenmişti.
Ancak görünen o ki, kayyum politikası AKP için bir zorunluluğa dönüşmüş durumda. Bunun çeşitli sebepleri var.
Birincisi, AKP “güç kaybetmiş bir parti” olmayı kabullenmiyor; kabullenmeyecek. Onun zayıfladığını, yenilgiyi kabul edeceğini, geri çekileceğini beklemek gerçekçi değil. Tıpkı 1 Mayıs’ın ardından tutuklama furyası başlattığı gibi, her fırsatta saldırılarını gerçekleştirecek. Kitleleri kontrol altına alma gücünü kaybettiği için burjuvazi için eskisi kadar yararlı olmadığının farkında olan AKP, üzerine oturduğu koltuktan ve hükmetme olanaklarından vazgeçmek niyetinde değil. Yeniden güç kazanmak, yeniden işçi ve emekçileri baskı ve zor kullanarak kontrol altına almak, burjuvazi için yeniden kullanılır olmak için saldırılarını sürdürecek. Bundan sonra da yeni saldırı dalgasına hazır olmak gerekiyor.
İkincisi, AKP belediyeleri elde etmenin maddi getirisinden vazgeçemiyor. İşin bir yanı, Van ve Hakkari gibi sınır kentlerinin sınır hakimiyeti üzerinden sağlayacağı olanaklar. Her tür kaçakçılık ekonomisinin yanısıra, sınırdan insan kaçakçılığı da AKP için büyük bir mali-siyasi olanak oluşturuyor. Buna belediyenin kendi gelirlerini, yandaş müteahhitleri beslemek için verilecek ihaleleri, belediyelerde yapılacak yolsuzlukları, belediyeler üzerinden AKP’ye aktarılacak mali kaynakları da eklemek gerekiyor. AKP 31 Mart seçimlerinde aldığı yenilgi sonrasında, belediyelerin mali kaynakları üzerindeki gücünü de kaybetmiş oldu. Şimdi bu gücü geri istiyor.
Üçüncüsü, Rojava’da 11 Haziran’da seçim yapılması kararı alınmasının ardından AKP yönetimi büyük tepki gösterdi. ABD’nin de “henüz seçimler için uygun koşullar yok” açıklamasından sonra da seçimler iptal edildi. Ancak AKP, Rojava’da Kürt hareketinin gücünü kırmak için, Türkiye’de Kürt hareketine saldırarak, kayyum politikasıyla yanıt vermiş oluyor.
AKP’nin niyeti ve gerekçeleri ne olursa olsun, kayyum politikasını geri püskürtmek mümkündür. Kürt halkının, işçi ve emekçi kitlelerin direnişi, egemenlerin bütün planlarını altüst edecek güce sahiptir.