Polonez işçisi: “Çöp değil işçiyiz!”

Tek Gıda-iş sendikasında örgütlendikleri için işten atılan Polonez işçileri direniyor. Patronun baskısına, polisin saldırısına rağmen işçiler direnişlerini karalılıkla sürdürüyorlar.

İstanbul-Çatalca’da kurulu ve Polonez marka ürünler üreten Trakya Et ve Süt Ürünleri fabrikasının yüzde 70 hissesinin 2021’de Ürdünlü bir şirkete satılmasının ardından, işyerindeki sorunlar büyümüş. Bunun üzerine işçiler Tek Gıda-İş sendikasına üye olmaya başlamışlar. Geçtiğimiz 22 Temmuz’da, sendika üyesi 13 işçinin işten çıkartılmasına işçiler tepki gösterince, toplamda 145 kişi işten çıkartılmış. Bir mesajla işten çıkartılan işçiler, direnişe başlamışlar.

Direnişlerinin 57. gününde PDD’nin de içinde olduğu İşçi Emekçi Mitingi bileşenleri olarak Polonez işçileriyle buluştuk. 14 Eylül günü yaptığımız ziyarette, fabrika önündeki direniş yerine, belli bir mesafeden sloganlar eşliğinde yürüyüşle gittiğimiz direniş alanında, işçiler büyük bir coşkuyla karşıladı bizi. Sloganlarımıza coşkuyla eşlik ettiler. Bileşenler adına yapılan konuşmada, işçilerin haklı direnişlerini sahiplendiğimizi, yanında ve dayanışma içinde olacağımızı söyledik. 20 Ekim’de yapacağımız işçi emekçi mitingine davet ettik. Yapılan konuşmadan sonra işçilerle birebir direniş sürecini konuştuk.

Bir gün önce polis tarafından büyük bir saldırıya uğrayan işçilerin vücudundaki darp izleri hala tazeliğini koruyordu. Yüzünde morluk olanlar, bacağında yara taşıyanlar, kaburgası kırılanlar… Yapılan bu saldırı ilk değil, daha öncede kaç kez saldırıya uğramışlar. “İlk saldırıda, oturmuş karpuz yiyorduk. Hiçbir uyarı yapılmadan biber gazı yağmuruna tuttular bizi. Biber gazı nedir bilmem, gazla böylece tanıştım” diyor bir kadın işçi. Başka bir kadın işçi “polise, ‘çek silahını beni vur’ dedim. Vurmasan istediğiniz kadar bizi dövün gözaltına alın yarın yine burada olacağız” diye anlatıyor direnişini. Onun bu haykırışı işçilerin ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir. Yine başka bir kadın işçi “polislerin çoğu çok genç. Kadın-yaşlı demeden saldırıyorlar insana” diyor. Başka bir kadın işçi “bilmiyorlar ki bize saldırdıkça biz daha birbirimize kenetleniyoruz”. Hepsinin gözünde direnişin pırıltısı okunuyor. Coşkulular, mutlular. Direniş alanlarında, direniş biraz uzadığında coşku düşer. Polonez işçileri, 57. gününde olmasına rağmen ilk günkü gibi coşkulu; ilk gün coşkusundan bir şey kaybetmemiş.

Üretimin devam edip etmediğini sorduğumuz işçiler, büyük oranda durduğunu söylediler. Gıda olmasına rağmen sağlık raporu alınmadan, kaçak gündelik işçi getirip üretim yapmaya çalışıyorlar. Bunu engellemek istedikleri her seferinde saldırıya uğradıklarını belirtiyor işçiler. Direnişin ilk günlerinde patron beyaz yakalıları üretim alanlarına koyarak üretimi devam ettirmeye çalışmış. Fakat ne gündelik işçilerin getirilmesi ne de beyaz yakalıların üretim alanına indirilmesi çare değil. Üretim büyük oranda durmuş durumda.

Fabrika, salam, sucuk, sosis gibi şarküteri ürünleri üretiyor. BİM, Migros, A101 gibi market zincirlerinin yanısıra, Dominos Pizza da en büyük alıcılarından biri. İşçilerin Dominos Pizza önünde yaptıkları eylemlerin ardından, şirket buradan ürün almayı durdurmuş.

Polonez işçileri, 57 günlük direniş boyunca birçok defa polisin saldırısına maruz kaldılar. Bu saldırılar sırasında polis sadece direnen işçileri değil, onların çocuklarının geleceğini de tehdit ediyor, çocuklarının iş bulamayacağını söylüyor. Çoğunluğu kadın olan işçiler ise, bu saldırı ve tehditlere karşı, büyük bir öfke ve tepki duyuyor, her defasında kararlılıklarını haykırıyorlar.

13 Eylül günü yaşanan ve işçilerin kaburgasının, kol ve bacak kemiklerinin bile kırıldığı saldırı öncesinde, polis amiri saldırıyı “süpürün” talimatıyla başlatmış. Direnen kadın işçilerden Satı Savaş’ın, “Biz çöp değiliz; insanız, işçiyiz, emekçiyiz” haykırışı ise, işçilerde giderek güçlenen sınıf bilincini ifade ediyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …