Faşist ablukayı parçalamak için 1 MAYIS’TA TAKSİM’E!

dunya-el

1 Mayıs yaklaşıyor. Ve devlet yine çeşitli bahanelerle işçilerin tek bayramını, istedikleri yer ve biçimde kutlamasını engellemeye çalışıyor.

Ancak ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, iki şeyi engelleyemezler. Birincisi, 1 Mayıs işçi sınıfının “birlik, dayanışma ve mücadele günüdür”! Dünya proletaryasının onyıllar süren mücadelesi, şehitler ve ağır bedeller sonucunda kazanılmıştır. Üretimden gelen gücünün görkemini gördüğü, bu gücün coşkusunu taşıdığı gündür. Yasaklar ya da “bahar bayramı”na çevirerek içini boşaltma çabaları, bu gerçeği değiştiremez; bu mücadele gününü işçi sınıfının elinden alamaz!

İkincisi, Taksim 1 Mayıs alanıdır! Taksim her dönem en ağır saldırı sağanağı altında, en görkemli direnişlerle kazanıldı. 2010 yılında Taksim Meydanı’nın işçi ve emekçilere açılması, yıllarca Taksim etrafında süren kıran kırana çarpışmaların ürünüdür. 2012’de 1 milyondan fazla insan, Taksim’e aktı, savaşa ve faşizme öfkesini haykırdı. Devlete büyük bir korku yaşattı. Bu nedenle 2013 yılında Taksim yeniden yasaklandı.

Bir ay sonra, Haziran’da kitleler, Taksim’i gerçek anlamda zaptettiler. AKP’ye karşı nefretin yükseldiği, dayanışma ve birlikteliğin en güzel örneklerinin sunulduğu bir özgürlük alanına çevirdiler. “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı, ülkenin dört bir yanına, oradan dünyaya yayıldı…

Ve şu gerçeği bir kere daha gösterdi: Taksim, işçi ve emekçilere aittir! Taksim 1 Mayıs alanıdır! Ve bu engellenemez!

Şimdi bir kere daha, kitlelerin birleşik gücünü göstermek ve taleplerimizi haykırmak için 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyeceğiz!

 

Sınıfsal haklarımızı savunmak için Taksim’e!

Kapitalist sömürü çarkları, bizi örgütlü bir sınıf olarak “proleter” olmaktan çıkarıp her tür haktan yoksun olarak ölümüne çalışan “köle”ye çevirmeye çalışıyor.

Burjuvazi kıdem tazminatını kaldırmak, taşeronu yaygınlaştırmak, ücretleri düşürmek, sosyal hakları budamak istiyor. Dahası, işçi sağlığı ve güvenliğini tümüyle yokederek ölümcül koşullarda gözü kapalı çalışmayı dayatıyor.

Örgütlülüğümüzü parçalamak, sendikalarımızı yoketmek, TİS hakkımızı gaspetmek için yeni yasalar çıkartıyor. Varolan sarı sendikaları daha da etkisizleştirmek için, yönetimlerine, eylemlerine, üyelerine müdahale ediyor. Son yıllarda en önemli direnişler, sendikalaşma hakkı üzerinden yaşanıyor. Bir taraftan sayısız işyerinde sendikaya üye olan işçiler işten atıldığı için mücadele veriyor. Diğer taraftan, işbirlikçi-faşist bir sendikayı değiştirme, başka bir sendika seçme hakkı isteyen metal işçileri, patronların ve devletin en ağır saldırısı ile karşı karşıya kalıyor.

1 Mayıs mücadelesinin temelini oluşturan 8 saatlik işgünü, artık bir hayal. İşçi ve emekçiler 10-12 saatten aşağıya çalıştırılmıyor. Zorunlu fazla mesailer, daha düşük ücret olarak geri dönüyor.

Hükümetin seçim vaadi olan 1300 lira asgari ücret bile, çeşitli bahanelerle budanıyor. Dahası, Ağustos ayında bu asgari ücretin de indirileceği duyuruldu. Oysa resmi kurumlar bile açlık sınırını 1400, yoksulluk sınırı ise 4 bin liranın üzerinde açıklıyor. 1300 liralık asgari ücret, açlık sınırının bile altına düşmek, açlıktan ölmek anlamına geliyor.

Diğer yandan, işçilerin büyük çoğunluğu için ücret düşüşü yaşandı. Metal işçilerinin önderliğinde yapılan “ek zam eylemleri” bunun içindir. Ve sadece patronların değil, onların azami karını korumakla görevli devletin de saldırısı ile karşı karşıya kaldılar.

Taşeron işçiden daha ağır koşulları getiren “kiralık işçi” uygulaması, işçinin bugüne kadar kazanılmış bütün haklarına saldırı anlamına geliyor. Kıdem ve emeklilik hakkının olmadığı, örgütlenme olanağının yokedildiği, ücretini alma ihtimalinin bile giderek azaldığı, çalışma saat ve koşullarının ölümcül hale getirdiği, işçinin cangüvenliğinin ortadan kaldırıldığı, görülmüş en vahşi kapitalist sömürü koşullarını getiriyor “kiralık işçi”.

İşgüvencesi her alanda ortadan kaldırılıyor. İşçiler için “kiralık işçi” koşulları getirilirken, emekçi memurların işgüvencesini sağlayan 657 sayılı yasa değiştiriliyor. Toplu sözleşmesi, grev hakkı olmayan bir sendika dayatılıyor kamu emekçilerine. Ve grev, TİS hakkından yoksun olduğu için, mücadele gücü de olmayan bir sendika içinde, örgütsüzleştiriliyor.

İnsanca çalışma ve üretme hakkı için mücadele etmek gerekiyor. Grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkı, kıdem ve emeklilik koşullarını düzelmek, açlıktan ölmeyecek bir ücret kazanabilmek, 8 saatlik işgününü geri kazanabilmek için harekete geçmeliyiz. “Kiralık işçi” saldırısına, taşeron uygulamasına, zorunlu fazla mesailerine, işgüvencesinin yokedilmesine karşı mücadele etmeliyiz.

Proletaryanın taleplerinin doğrudan haykırılacağı alan, 1 Mayıs alanıdır!

 

Ulusal haklarımızı savunmak için Taksim’e!

Kürt kentleri ordunun-polisin kuşatması altında. Evler, sokaklar değil sadece, kentler boşaltılıyor. Bir halk sürgün ediliyor. 3 ayı geçen sokağa çıkma yasağının altında kentler yerle bir edildi. Sur’un, Cizre’nin fotoğrafları, Suriye fotoğraflarına benziyor. Öylesine yıkılmış, yerle bir edilmiş…

Gençler öldürülüyor pervasızca. Yıkılmış bodrumlarda onlarca insan katlediliyor. Bina molozlarıyla beraber insan parçaları kaldırılıyor vinçlerle. Bir babaya bir avuç kül veriliyor, “al bu senin oğlun” diye. Bir başkasına sadece bir kol parçası.

Ve halk direniyor bu vahşete, bu pervasız saldırganlığa. Bu yüzden aylar sürüyor kuşatmalar. Onbinlerce asker ve polisiyle düzenledikleri katliamı, aylardır bitiremiyorlar.

Diğer taraftan, işçi sınıfını bölmek, halkları birbirine düşman etmek için şovenizmi kışkırtıyorlar. Türk işçi ve emekçileri ile Kürt işçi ve emekçileri arasına bir kama sokulduğunda, katliamlarını daha rahat gerçekleştirecekler, sömürüyü daha pervasız hale getirecekler. Oysa her türden saldırıyı püskürtecek olan, halkların kardeşliği ve birlikte mücadelesidir.

Patronlar, hangi ulustan olursa olsun, işçileri sömürmede birlik içinde davranıyor. İşçi sınıfı da kendi birliğini sağlamalıdır. “Bir ulusu ezen bir ulus, özgür olamaz!” İşçi sınıfı, bu sistem içinde en fazla sömürülen, ezilen sınıf olarak başta Kürt halkı olmak üzere ezilen tüm ulus, azınlık ve mezheplerin haklarına sahip çıkmalıdır. Egemenlerin şovenizm silahını işlemez kılmalıdır!

Sınıfın ustaları, “bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşiniz” demiştir. Bu birliğin en güzel bir şekilde gösterileceği yer, 1 Mayıs’tır!

 

Kadın-erkek elele Taksim’e!

Egemenler, işçi ve emekçileri daha rahat sömürebilmek için, dinsel, mezhepsel, ulusal, cinsel ayrımları sürekli körüklüyor. Burjuvaziye yönelmesi gereken öfkeyi, evin içine hapsediyor ve en yakınlarına yöneltiyorlar. Bir işçi erkeği, evinin burjuvası yaparak, yaşadığı onca aşağılanmayı, sömürüyü unutsun istiyorlar.

Kadın cinayetlerinin ve tecavüzlerin en fazla yoksul kesimlerde yaşanması, rastlantı değildir. Cinayeti işleyen erkek, göstermelik mahkemelerde yargılanır, doğru dürüst ceza almadan tahliye edilir, çoğu zaten tutuklanmaz. Küçük kız ya da erkek çocuklarına tecavüz eden devlet görevlileri, dini kurum temsilcileri, “bir defadan bir şey olmaz” diyen devletin koruması altındadır. Cinayet ve tecavüz serbestisi, kadını iki kat baskı altında tutmak isteyen burjuvazinin doğrudan koruması altındadır.

Kadını “ikinci sınıf” gören burjuvazidir. Kadınla erkeğin eşit olmadığını söyleyen, burjuvazinin sözcüleridir. Çünkü bu durumdan çıkar sağlayan onlardır.

İşçi sınıfının kadının ezilmesinden, “ikinci sınıf” görülmesinden hiçbir çıkarı yoktur! Aksine ücretlerinin düşürülmesi için, kadın emeği burjuvazi tarafından kullanılır. Kadın işçilerin “eşit işe eşit ücret”, “kreş hakkı” gibi talepleri, erkek işçilerin de talepleri olmak zorundadır. Aksi halde sadece kadınlar değil, erkek de ağır sömürü koşulları altında düşük ücretle çalışırlar.

Proletarya ordusunun yarısı kadındır. Kadın ve erkek işçi, aynı sınıfın parçasıdır. Onlar sınıf kardeşidirler. O yüzden de yaşamın her alanını olduğu gibi mücadeleyi de birlikte omuzlamalıdırlar. 1 Mayıs’ta kolkola yürümeli ve burjuvazinin yüreğine korku salmalıdırlar!

 

Faşist baskı ve hak gasplarına karşı Taksim’e!

Her alanda haklarımız gaspediliyor, yaşam alanımız giderek daraltılıyor. Dergideki bir yazı yüzünden, yaptığı bir haber yüzünden, 1 Mayıs’a katıldığı için, işçi eylemlerinde yer aldığı için insanlar tutuklanıyor bu ülkede. En küçük bir muhalif sese bile tahammülü olmayan AKP hükümeti, yasal dayanağı bile olmayan tutuklamalar gerçekleştiriyor. Can Dündar ve Erdem Gül, MİT tırlarını haber yaptığı için, Beritan Canözer haber yaparken “heyecanlı” olduğu için tutuklanıyor. Ensar Vakfı’nın evlerindeki tecavüzü yazdığı için gazeteciler tehdit ediliyor. Çantasında Newroz davetiyesi olduğu için bir akademisyen tutuklanıyor ve sınırdışı ediliyor. Avukatlar gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.

Kentlerin en merkezi noktalarında bombalar patlıyor ve bu patlamaları bahane eden devlet, hak gasplarını artırıyor. “Güvenlik”, özgürlükten daha önemlidir diyerek polis kuşatması yaşamın her alanına yayılıyor. Kalabalık ve kapalı alanlara girerken polis kontrollerinin artırılması gibi pekçok uygulama, kitlelerin hareket serbestisini kısıtlıyor.  Yanısıra, her türlü miting ya da eylem ya yasaklanıyor, ya da polis saldırısına maruz kalıyor.

Gerçekte ise, “güvenlik” adına, kitlelerin özgürlüklerinin kısıtlanması, yaşam alanlarının daraltılması gerekmiyor. AKP hükümetinin IŞİD’e verdiği desteği kesmesi, “güvenliği” sağlamak için yeterli olacaktır.

Özgürlüklerimizi savunmak, demokratik haklarımızı almak için, 1 Mayıs’ta alanlara daha güçlü çıkmalıyız! 1 Mayıs, özgürlüklerimizi de savunmanın alanı olacaktır.

 

Emperyalist savaşa karşı Taksim’e!

Ortadoğu’da süren savaşın alevleri, ülkemizi de içine sardı. AKP hükümetinin radikal-dinci çetelere yaptığı askeri ve siyasi yardım, bir taraftan bölgedeki savaşın uzamasına neden oluyor; diğer taraftan, savaşın uzantılarını ülkemize taşıyor.

Bugün hemen her şehirde IŞİD örgütlenmesi büyüyor. Devletin sistemli biçimde güçlendirdiği dinci gericilik, günlük yaşantımızı her alanda kuşatıyor. Eğitimden sağlığa her yerde dinci-gerici uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz.

Savaş, ülkemiz için sadece sığınmacıların dramından ibaret değil! İşçi ve emekçileri tehdit eden bir olgudur artık. Ve savaşa karşı mücadele etmek, aynı zamanda kendi yaşam hakkımızı savunmaktır. Bu nedenle 1 Mayıs’ta, savaşa karşı öfkemizi en güçlü biçimde haykırmalıyız!

 

Yaşam hakkımızı savunmak için Taksim’e!

77 1 Mayısı’nda devletin düzenlediği provakasyonla katledildi onlarca insan. Haziran Ayaklanması’nda, kimi yerde polis kurşunu, kimi yerde “esnaf” tekmesi, kimi yerde gaz kapsülü oldu; ölüm yağdı binlerce insanın üzerine. Sokağa çıkma yasaklarıyla insansızlaştırılan Kürt kentlerinde moloz yığınlarının altına gömülüyor genç bedenler. Hapishanelerde göz göre göre ölüme terkediliyor hasta tutsaklar.

Ama sadece muhalif olduğu için ölmüyor bu ülkede işçi ve emekçiler. Torunlar İnşaat’ta çalışan bir işçi, 32 kattan düşen asansör ile canveriyor. Soma’daki madenci, yerin yedi kat dibine gömülüyor; bedeni kömüre karışıyor. Traktör arkasına doldurulan mevsimlik işçilerin bedenleri yollara savruluyor. Kadınlar öldürülüyor; boşanmak istedikleri için, tecavüze direndikleri için, kendisini “seven” adama karşılık vermedikleri için… Davutoğlu’nun “Kayseri pazarlığı”nın aracı haline getirilen mülteciler, karanlık denizlere gömülüyor; üzerlerinde sahte can yelekleriyle…

Ve işçileri, mücadele edenleri, Kürt halkını, kadınları, mültecileri katledenler, ya yargılanmayarak ödüllendiriliyor; ya da göstermelik cezalarla koruma altına alınıyorlar. Katleden de, katledilmesine izin veren, göz yuman, cezalandırmayan da biraradırlar. Her şey sistemin bekasını sağlamak için!..

Onların karşısına işçilerin birliği ve dayanışması ile çıkılmadır. Örgütlü mücadele ile karşı konmalıdır. 1 Mayıs, bunu göstermenin en büyük günüdür!

 

İşçiler, emekçiler!

Tüm dünyada işçi sınıfı 1 Mayıs’ta alanlara çıkıyor, taleplerini haykırıyor! Burjuvazinin karşısında, bir sınıf olarak gücünü ortaya koyuyor!

Bu enternasyonalist günde dünya proletaryasının bir kolu olarak, Türkiye işçi sınıfı da gücünü göstermelidir! Taleplerimiz, dünya işçileriyle ortaktır! Aynı günde bunların dile getirilmesi, uluslararası düzeyde burjuvaziye verilen en anlamlı yanıttır.

1 Mayıs bizim bayramımız! Bunu yüzyılları aşan bir mücadele ile söke söke kazandık. Bundan sonra da tüm engelleri aşarak kutlamaya devam edeceğiz!

Taksim, 1 Mayıs alanıdır ve öyle kalacaktır!

Bunu engellemeye öncekilerin gücü yetmedi, AKP’nin de yetmeyecek! AKP hükümetinin faşist yasaları da sökmeyecek!

 

Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni

Yaşasın 1 Mayıs!

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

31 Mart 2016

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …