Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in 30 Ekim günü sabaha karşı evi basılarak gözaltına alınmasının ardından, önce aynı gün tutuklama haberi geldi; 31 Ekim sabah saatlerinde ise, Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandığı duyuruldu. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy’un kayyum olarak atandığı belirtildi.
CHP, Ahmet Özer’in gözaltına alınmasının ardından harekete geçti. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere, CHP’li temsilciler gözaltını ve tutuklamayı protesto eden açıklamalar yaptılar. Kitleyi Çağlayan Adliyesi’nin önüne çağırarak burada protesto gösterisi gerçekleştirdiler. Adliye önünde toplanan yüzlerce kişi “Diktatör istifa” diye slogan attı.
CHP, bugün de saat 16’da CHP’li milletvekilleri ve belediye başkanları ile birlikte Esenyurt Belediyesi’nin önünde olacağını duyurdu ve kitleyi de belediyenin önüne çağırdı.
DEM Parti de eş genel başkanları, MYK üyeleri, milletvekilleri ile birlikte 31 Ekim günü saat 13’te Esenyurt Meydanı’nda toplanarak belediyeye yürüyeceğini duyurdu.
Ayrıca bugün bir çok kentte saat 16’ya eylem çağrıları yapıldı.
İşte “çözüm süreci”!
Ahmet Özer’in tutuklanma gerekçesi, “örgüt üyeliği” olarak açıklandı. Cumhuriyet Başsavcılığı, delillerin “10 yıllık takip” sonucunda elde edildiğini belirtti.
“Örgüt üyeliği”nin kanıtı olarak sunulan deliller ise şöyle:
Ahmet Özer’in geçmişte yazmış ya da bugün yazmakta olduğu kitaplar; yaşamını yitiren bir anne için taziye telefonu açmak; PKK propagandası yapmaktan ceza almış olan Kürt bir sanatçının Esenyurt’ta konser vermesi; Ahmet Özer’in hesabına para gönderen işyerinin sahibi hakkında terör soruşturması yürütülmüş olması; 2014’te (10 yıl önce) İmralı’da Öcalan’ın HDP heyetiyle yaptığı görüşmede Ahmet Özer’in adının geçmesi; Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal ile telefon görüşmesi; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü için yapılacak eylemlere ilişkin kurulan WhatsApp grubunda bulunması.
Elbette ki bunların hiçbiri suç değildir; tutuklama ya da kayyum için gerekçe yapılamaz!
Ahmet Özer, 31 Mart yerel seçimlerinde CHP ile DEM Parti arasında yapılan uzlaşma sonucunda seçilmiş bir belediye başkanıdır ve bunun için hedefe çakılmıştır.
Asıl mesele, tıpkı önceki “çözüm süreci” döneminde olduğu gibi, bir taraftan süslü cümleler kurulurken, diğer taraftan Kürt halkı üzerindeki baskı ve saldırganlığın artırılmasıdır. 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından, hükümete HDP’den bakan alınırken, Kürt kentlerinde vahşi bir saldırganlığın başlatıldığını unutmayalım.
Bir taraftan Öcalan’ın mecliste konuşma yapması istenirken, diğer taraftan Öcalan’ın 10 yıl önce yaptığı konuşmada adı geçti diye, bir belediye başkanının tutuklanmasının başka açıklaması yoktur.
Bir taraftan Erdoğan “Kürt kardeşim, bu eli tut” diye konuşma yaparken, diğer taraftan Kürt halkının oylarıyla seçilmiş belediye başkanın eline kelepçe vurulmasının anlamı budur.
AKP, henüz adı bile konmamış, ne olduğu belirsiz ve ciddiyetsiz bir “çözüm süreci” varmış gibi davranırken, diğer taraftan Kürt halkının iradesini, tercihlerini, mücadelesini, gücünü yoketme çabasındadır.
Çünkü hazırlanmakta olan “yeni çözüm süreci”nde hedefleri, “AKP’ye tam teslimiyet”tir, başka bir şey değil.
Bunun farkında olmak ve AKP-ABD işbirliği ile hazırlanmakta olan “yeni çözüm süreci”ne karşı, haklar ve özgürlükler mücadelesini yükseltmek gerekir. Kayyum saldırısını püskürtmek, bu mücadelenin bir parçası olacaktır.