Akşam saatlerinde Taksim’de yoldaşlarla buluştuk, geceyi orada geçirecek, sabah da Taksim Meydanı’na girecektik. Gece kalacağımız yer konusunda sıkıntı çıkınca, bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldık.
Sabah erkenden meydana yakın bir pastaneye geçtik. Sabah 7’den itibaren, pastane ve çevresi sivil polislerle dolup taşmaya başladı. Ancak bizimle ilgilenmediler, biz de çayımızı içmeye devam ettik.
Bir süre sonra meydanın durumun kontrol etmek üzere dışarı çıktık. Sıra Selviler Caddesi üzerinden ilerledik. Ancak meydana 20-30 metre mesafeden yolu kapatmışlardı.
Bunun üzerine arka sokaklardan Kazancı Yokuşu’na geçtik. Slogan sesleri geliyordu. “Herhalde bir grup içeriye girmeyi başarmış” diyerek hızlandık. Slogan atanlar sendikacılardı. Gümüşsuyu’ndan yukarıya, meydana doğru yürüyorlardı. Biz de aralarına girip slogan atmaya başladık.
Onlarla birlikte meydana çıkmayı hedefliyorduk. Ancak sendikacılar bizi farkettiler. Polis arama noktasına geldiğimizde, başkanlardan biri, polise onlardan olmadığımızı söyledi. Bunun üzerine polis, “sendikacılar izin alıp geldiler, siz necisiniz, nereden geldiniz” diye sordu. Kitlenin yürüdüğünü, slogan attığını duyunca gelip aralarına girdiğimizi söyledik. Polis bize gruptan ayrılmamızı söyledi. Orada bir tartışmaya girerek yaptığımız planın boşa gitmesine neden olmak istemedik. Zaten sendika grubunun sarı sendika olduğunu da bilmiyorduk. Bu nedenle ayrıldık oradan.
Geldiğimiz yoldan geri dönerek bir başka çıkış noktası aramaya karar verdik. İstiklal tarafına geçtik. Ancak İstiklal Caddesi’ne çıkan bütün sokaklar kilitliydi. Görünüşe göre, en uygun nokta yine Gümüşsuyu tarafıydı. Tekrar o bölgeye geri döndük.
Durumun uygun olduğuna karar verince, pankartımızı açıp yürümeye başladık. Yokuştan koşarcasına çıkıp Gümüşsuyu Caddesi’ne girdik ve sloganlarımızı haykırmaya başladık: “Yaşasın 1 Mayıs!”, “Taksim 1 Mayıs alanıdır!”.
Sivil bir araç önümüzde durdu. 2 sivil inip pankarta yapıştılar. Biz de “Taksim 1 Mayıs alanıdır” diye slogan atmaya devam ettik. Polis bizimle tartışmaya başladı. “Başka işiniz yok mu, neden buraya geldiniz” gibi anlamsız sözler söylüyordu, ama biz cevap vermek yerine slogan atmaya devam ettik. Bizi bir bankanın önüne götürdüler. Önümüzde pankartın ve flamanın resmini çektiler. Sonra AKM’nin önüne götürdüler. Sonra da arabaya bindirerek Karaköy Karakolu’na götürdüler.
Karakola girdiğimizde bizim dışımızda 3 eylemci daha vardı. Sonradan 10 kişi daha getirdiler. Son gelenler polis tarafından dövülmüştü. Biz de “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganıyla karşıladık onları. Ardından birlikte türküler söylemeye başladık. Yerimizi türkülerle aydınlatıyor, devrimci türkülerle meydan okuyorduk.
Muayene olmamız için araçlara bindirirken ters kelepçe yaptılar. O sırada ters kelepçe takmalarının yasal olmadığını bilmiyordum, sonradan getirdikleri kişilere taktıklarında öğrendim bunu. O zamana kadar kelepçe takmalarına tepki göstermemiştim. Muayeneden sonra taktıklarında ellerimi birleşdirmedim, kelepçelerde gevşek kalmıştı. Bir kaç arkadaş da direnerek karşılık veriyordu, onlara vurmamaları için araya giriyor sloganlarla karşılık veriyorduk.15 kişi türküler, marşlarla yolculuk ediyorduk. Moralimiz böylece daha da yükseliyordu.
Muayeneden geldikten sonra, avukatımız da gelmişti bizi savunmak için. Polise ifade vermeyeceğimizi önceden söylemiştik. Avukatla konuşurken bunu yeniden belirttik.
Sonra bizi içeriye çağırdılar. İfade verdikten sonra bırakacaklarını söylediler. “Susma hakkımızı kullanıyoruz” dedik. Üstelemediler. Birkaç kağıda birşeyler yazdılar, sonra üstümüzdekileri not ettiler. Ardından bizi serbest bıraktılar.