Aylardır tartışılan “dokunulmazlıkların kaldırılması”, yumruklu-tekmeli görüşmelerin ardından “Anayasa Komisyonu”ndan geçti. AKP, MHP ve CHP’nin oyları ile komisyondan geçirilen yasa teklifinin, Mayıs ayının ortalarında Meclis Genel Kurulu’na gelmesi bekleniyor.
Orada da gerekli oyu alırlarsa amaçlarına ulaşacaklar! Böylece Kürt halkına karşı girişilen vahşi saldırının parlamento ayağı da tamamlanmış olacak. Zaten birçok il ve ilçede seçilmiş belediye başkanları, meclis üyeleri tutuklanmış durumda. Bunun son aşaması, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve tutuklama yolunun açılması oluyor.
Bu meselenin tam da böyle bir dönemde gündeme getirilmesi, tabi ki tesadüfi değil. Her ne kadar “hakkında fezlekesi bulunan tüm milletvekilleri” için dense de, herkes bunun HDP’li vekiller için yapıldığını biliyor. Zaten “dokunulmazlıkların kaldırılması” bizzat Erdoğan tarafından, HDP’li bir vekilinin “canlı bomba” olarak ölen kişinin ailesine taziyede bulunması üzerine ortaya atılmıştı. Ve adım adım örülerek bugüne gelindi…
Hukuk dışı teklif
Önce 316 AKP’li milletvekilinin imzası ile meclise bir “yasa teklifi” sunuldu. Anayasa’ya geçici bir madde eklenerek, “hakkında fezleke bulunan milletvekillerinin başka bir işleme gerek kalmaksızın” (abç) dokunulmazlığın kaldırılması isteniyor. “Başka bir işleme gerek kalmaksızın” ibaresiyle, dokunulmazlık önündeki her tür engel bertaraf edilmiş oluyor.
Bu öyle bir “teklif” ki, neresinden tutsan, elinde kalacak türden. Kendi yasalarına, hatta anayasalarına, dahası hukuka aykırı. Mesela “bir defalığına mahsus” denilerek sadece bu dönemle sınırlandırılıyor. “Öncesi ve sonrası olmayacak” deniyor. Üstelik bakanların yargılanması da teklifin dışında tutuluyor. Böylece 17-25 Aralık dosyalarından yargılanan bakanlar kurtarılıyor. Erdoğan’ın daha İstanbul Belediye Başkanı iken hakkında açılan AKBİL yolsuzluğuna dokunulmuyor! Yani “adi suçlar” olarak geçen hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet vb. suçlar sorun edilmiyor. Tek dertleri, kendilerine aykırı siyasi görüşleri olan ve o doğrultuda hareket eden milletvekillerini ekarte etmek…
Bu teklifle Anayasa’nın 83’üncü maddesi de hükümsüz hale geliyor. O maddede; “suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” deniyor çünkü. AKP, her bir vekil için meclisten karar çıkartmanın “uzun zaman alacağı” gerekçesiyle, bunu yapmayı reddetti. Meclisin çalışma süresi ile dakika hesabı yaparak, bunun “8 ayı bulacağını” açıkladılar. Oysa onların acelesi var! Böyle bir momenti yakalamışken, bir an evvel atıp kurtulmak istiyorlar!
Bir adım daha atarak, Anayasa’nın 85. maddesini ‘bir kereye mahsus’ yürürlükten kaldırdılar. 85. madde, dokunulamazlığı kaldırılan vekilin, Anayasa Mahkemesine (AYM) başvurusunu içeriyor. AKP işi sıkı tutarak, kararın AYM’den geri dönme olasılığını da ortadan kaldırdı.
Bu haliyle teklif yasalaştığında, hakkında fezleke olan vekiller, hiç bir engel kalmaksızın yargılanabilecek ve tutuklanabilecekler.
Düzen partileri kol kola
Kısacası, olabilecek en kısa zamanda ve tüm engeller kaldırılarak HDP’li vekillerin meclisten atılması isteniyor.
Bu işin başını AKP çekiyor, ama doğal müttefiki MHP’yi ve faşizmin koltuk değneği CHP’yi de peşine takıyor ki, tüm düzen partilerinin ortak kararı haline gelsin ve geniş kitleleri ikna edebilsin. Yoksa AKP ve MHP’nin meclisteki koltuk sayısı, bu teklifin yasalaşması için yeterli. Fakat özellikle CHP’nin de destek vermesi isteniyor ve her şey ona göre düzenleniyor.
CHP de bir kez daha faşizmin can simidi olduğunu ortaya koydu. Teklifin “anayasaya aykırı” olduğunu söylemesine rağmen, Kılıçdaroğlu “evet” oyu vereceklerini açıkladı.
Bugüne dek göstermelik de olsa AKP’nin hukuk-dışı yasa tanımaz uygulamalarına karşı duran CHP, sözkonusu Kürt sorunu olunca, devletçi özüne uygun davrandı. Açıkça “HDP ile birlikte hareket ediyorlar” görüntüsü vermemek için bunu yapmak zorunda olduklarını söylediler.
Nitekim Anayasa Komisyonu’nda “evet” oyu verdiler. Ancak mecliste CHP’nin fire vereceği belli oldu. Bazı milletvekilleri “hayır” diyeceklerini baştan ilan etti. Hatta AKP içinde bile firelerin olabileceği söyleniyor.
“Gizli oy” ile gerçekleşecek oylamada, teklifin yasalaşması için gerekli olan 330-367 rakamına ulaşıp ulaşılamayacağı bilinmiyor. Ama asıl mesele, HDP’lilerin vekilliğinin düşmesiyle ortaya çıkacak tablonun getireceği sorunlar…
Şimdiden “ara seçim”, “erken seçim” konuşulmaya başlandı bile. Fakat daha önemlisi, Kürt vekillerin meclisten atılmasının nasıl sonuçlar doğuracağı tam olarak kestirilemiyor. Bunun endişesi ile, “dokunulmazlıklar kaldırılsın ama tutuklama olmasın” diyenler de var.
Dokunulmazlık tartışmaları sürerken, Demirtaş’ın ABD’ye ziyareti dikkat çekiciydi. Ziyaret sonrası, HDP’nin tutumu daha da sertleşince, egemenler açısından, ABD ve AB’nin göstereceği tepki de düşündürmeye başladı.
“İncir yaprağı” delik deşik
Parlamentonun burjuvazinin “incir yaprağı” olduğu genel bir doğrudur. Burjuvazi, diktatörlüğünü bu “yaprak”la kapatıp “halkın kendi kendini yönettiği” masalını uydurur. Seçimler ve parlamento, bu masalın gerçek sanılmasında en önemli araçlardır.
Fakat bazı dönemler bu “incir yaprağı”na bile tahammülü kalmaz. Onun varlığı, ihtiyaçlarını karşılamıyor, hatta engel hale geliyorsa; kaldırıp atmakta hiç bir beis görmez. Askeri faşist darbeler döneminde böyle olmuştur zaten. Parlamento ya tamamen feshedilmiş, ya da olabildiğince sınırlandırılıp tüm yetkiler tek elde, cunta şeflerinin oluşturduğu kurumlarda toplanmıştır.
Şimdi de olağanüstü bir dönemden geçiliyor. Başta Kürt halkı olmak üzere işçi ve emekçilere, toplumsal muhalefete karşı büyük bir saldırı furyası var. Buna çoğu kez yasal bir kılıf bulma zorunluluğu bile hissetmiyorlar. Anayasa dahil kendi yasalarını ve kurumlarını rahatlıkla çiğniyorlar. Rejim değişikliği, askeri bir darbe olmadan da fiilen gerçekleşiyor.
AKP bunu, tüm faşist partiler gibi kural tanımaz bir şekilde yapıyor. İstediği sonucu alamayınca “yeniden seçim” diyor. Beğenmediği mahkeme kararını tanımıyor. “Yasama, yürütme, yargı, hepsi bizim elimizde” diyor bir milletvekili. “Oğlan bizim, kız bizim” diye tamamlıyor bir diğeri. Meclis Başkanı, açıkça “anayasada laiklik olmamalı” diyerek, şeriat kurallarına geçişin işaretini çakıyor vb…
Şimdi sırada parlamento var. Esasında “dokunulmazlık” milletvekillerinin düşüncelerini rahatlıkla ifade etmesi için gerekliyken, -ki buna “kürsü dokunulmazlığı” deniyor- tam da buna dokunuluyor!
Parlamentarist hayallerin sonu
Elbette AKP bu pervasızlığı ve cesareti, en başta “düzen muhalifleri”nden alıyor. Fakat HDP’nin ve onunla birlikte hareket eden devrimci-demokrat kesimlerin de bunda önemli bir payı var.
Sokağa dökülen kitlelere sandığı gösteren, parlamentoyu bir kurtarıcı gibi sunan, 7 Haziran seçimlerini “devrim” olarak niteleyen onlar olmadı mı? Sonrasında 7 Haziran’a bile sahip çıkmayarak, AKP’nin “yeniden seçim” dayatmasını kabul edip 1 Kasım’da tekrar sandığa gitmediler mi? “Savaş hükümeti” dedikleri hükümete bakan dahi verdiler! Kısacası her aşamada AKP’nin işini kolaylaştırdılar.
Şimdi milletvekilliklerini kaybetme noktasına gelince, Demirtaş “tıpış tıpış gitmeyeceğiz” diyor. Dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı direnmeleri, yani “bir koyun gibi salhaneye salınarak gitmemeleri”, tabi ki, en doğal hakları ve en doğru tutumdur. Fakat bu tutumu, daha 1 Kasım seçimlerinde gösterebilselerdi, öyle bir dayatmaya kendi deyimleriyle “tıpış tıpış” gitmeselerdi, bu noktaya gelinmezdi. Ve başta Kürt kentlerinde yaşanan vahşi saldırılar olmak üzere, birçok şeyin önü, daha o zamandan kesilmiş olurdu.
Ama kendilerini parlamenter hayallere öylesine kaptırmışlardı ki, barajı aşınca herşeyin aşılacağını sandılar. 80 milletvekili ile “demokratik devrim” yaptıklarını iddia ettiler. Bugün “onların parlamentosu” dedikleri yeri, “demokratik bir meclis”, “halkın meclisi” gibi sundular.
Değil 80, 180 vekille de girsen, hatta hükümet de olsan, yapılan ne “devrim” olur; ne de o meclis “halkın meclisi” haline gelir! Bu düzen değişmediği sürece hiçbir köklü çözümün gerçekleşmeyeceği sadece teorik değil, tarihsel deneyimlerle kanıtlanmış somut gerçeklerdir.
7 Haziran seçimlerinin üzerinden daha bir yıl bile geçmedi. Yani fazla beklemeye de gerek kalmadan bu gerçek, bir kez daha yüzlere şamar gibi çarptı. Buna rağmen ayaklar suya değmiş midir bilinmez. Parlamentarist hayallerin önemli bir darbe aldığı kesindir. Fakat reformizm her zaman rolünü oynamaya devam edecektir. Ta ki, komünistler ve gerçek devrimciler, düzenden umudunu kesen kitlelere önderlik edip, kökten yıkana dek…
Sonuç yerine
HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı çıkmak gerektiği açıktır. Genel olarak milletvekili dokunulmazlığı, siyasi görüşleri açıklamakla sınırlı olmalıdır. Hırsızlık, rüşvet, ahlaksızlık, cinayet vb. “adi suçlar” için “dokunulmazlık zırhı” kaldırılmalıdır.
HDP’liler bu saldırı karşısında direnceklerini ortaya koydular. Anayasa Komisyonu’nda yedikleri yumruk ve tekme kadar, attılar da. Komisyonu Kürtçe marşlar ve sloganlarla terk ettiler. Ve Demirtaş “seçeneksiz olmadıklarını” söyledi, fiilen bir meclis oluşturabileceklerinin işaretini verdi.
Bunların yaşama geçip geçmeyeceğini zaman gösterecek. Fakat egemenlerin böylesine yasa-kural tanımaksızın saldırıya geçmesi, o kutsadıkları sandıktan seçilenleri dahi atmaya kalkmaları, gerek ülkede gerekse dünyada tepkilere yol açacaktır.
Faşizmin saldırılarına karşı ortak bir duruşu gerçekleştirmek ve direnişi büyütmek, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin zorunlu bir gereğidir. HDP’nin bugüne dek izlediği politikaları eleştirmek, ona yapılan saldırılara sessiz kalmak anlamına gelmez. Aksine savaşa ve faşizme karşı mücadele, bugün Kürt halkına karşı yapılan her tür saldırı ve vahşete karşı ortak mücadeleyi örmekten geçiyor. Bunun bir parçası da HDP’li vekillerin maruz kaldığı durumdur. Böylesine haklı ve meşru bir ortamda direnişi yaymak ve büyütmek gerekir.