Haklarımızı bilelim, gaspedilmesine izin vermeyelim! İŞÇİLERİN MÜCADELESİ MEŞRUDUR!

İşçi sınıfının büyük bir bölümü, ne yazık ki haklarını bilmiyor. Onun için birçok şeye sessiz kalıyor, patronların önüne sürdüğü evrakları imzalıyor. Bazen de bilmesine rağmen ekonomik koşullar, örgütsüz oluşu gibi unsurlar, önüne sürüleni kabullenmeyi getiriyor.

 

Uzun çalışma saatleri,

vardiya değişimindeki hileler

İş kanununda haftalık çalışma saatleri en fazla 45 saat olarak belirtilmiştir. Bu sürenin üzerindeki çalışma mesaiye girer. 45 saatin üzerindeki her bir saat için fazla mesai ücreti ödenmesi gerekir. Ve bu ücret işçinin saatlik ücretinin yüzde 50 fazlasıyla ödenmelidir.

Ama haftalık 45 saate uyan patron neredeyse yok denecek kadar azdır. Genellikle işçiler 12-14 saat çalıştırılıyor, fakat doğru dürüst mesai ücreti verilmiyor.

İş kanununda belirlenen haftalık 45 saat, işçi ile patron arasındaki anlaşmaya göre planlanabilir. Örneğin haftalık 45 saatlik çalışma süresi 6 güne günlük 7,5 saat olarak bölüneceği gibi, haftanın 5 gününe 9 saat olarak da bölünebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, günlük çalışma saatinin 11 saati geçmemesidir.

İş kanununun 69. Maddesine göre “gece ve gündüz işletilen ve nöbetleşe işçi postaları kullanılan işlerde, bir çalışma haftası gece çalıştırılan işçilerin, ondan sonra gelen ikinci çalışma haftası gündüz çalıştırılmaları suretiyle postalar sıraya konur. Gece ve gündüz postalarında iki haftalık nöbetleşme esası da uygulanabilir. Postası değiştirilecek işçi kesintisiz en az onbir saat dinlendirilmeden diğer postada çalıştırılamaz” deniyor. Fakat patronların çoğu, işçi 7-8 saat dinlenmeden işe çağırıyor. Hiç dinlenmesine izin verilmeden ikinci vardiyada çalıştırılan işçiler bile var.

Bazı işyerlerinde (güvenlik, turizm, sağlık hizmetleri) 24 saat çalışma 24 saat dinlenme şeklinde vardiya değişimleri oluyor. Bu vardiya sisteminde işçi 11 saat dinlenmeden yeniden çalışmak zorunda kalıyor. Üstelik fazla mesai ücreti verilmiyor.

Kimi sendikalı yerlerde bağıtlanan TİS’lerde yasanın belirlediği 11 saat dinlenmenin üzerinde 15-16 saat dinlenme hakkı elde edilmiş. “15 saatten önce çalıştırılan işçiye mesai ücreti ödenir” maddesi de sözleşmede yer almış.

 

Telafi çalışma sınırsız sömürüye dönüşüyor

Bir işyerinde çeşitli nedenlerden dolayı zorunlu iş durduğunda, telafi çalışmaya gidilir. Fakat patronlar zorunlu nedenlerden iş durduğunda bile ya işçilerin ücretlerinden kesintiye gidiyorlar, ya da işçilerin yıllık izinlerinden kesiyorlar.

Bakın iş kanununda (madde 64) ne diyor: “Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren dört ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Cumhurbaşkanı bu süreyi iki katına kadar artırmaya yetkilidir. Bu çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz. Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.”

Zorunlu nedenlerle işin durması (yangın, sel, deprem, hastalık, bakım, yenilenme, stok birikmesi vb) durumlarda telafi çalışma düzenlemesi patronların inisiyatifindedir. Daha fazla kar için, “telafi çalışma” diyerek işçileri fazladan çalıştırıyorlar. Örneğin makine bakımlarından kaynaklı işin durduğu koşullarda, işçileri telafi çalışmaya zorunlu bırakıyorlar. Veya kendi hatalarından kaynaklı zararları telafi çalışma adı altında işçilerden çıkartıyorlar. Bu yetmezmiş gibi işçilerin yıllık ücretli izinlerinden kesinti yapıyorlar. Yürürlükteki yasaya göre “işin durması veya başka sebeplerle işçinin izin hakkından kesinti yapılamaz” deniyor. Oysa hem “telafi çalışma” yaptırılıyor, hem de izinlerden kesinti yapılıyor.

Böyle durumla karşılaşan işçiler tepkilerini ortaya koymalı, tutanak tutmalı, bu saldırıyı püskürtmelidirler. Yasal olarak da böyle bir hakları vardır.

 

Kreş hakkı parayla gaspedilemez

İşyerlerinin çoğunda kreş bulunmuyor. İşçi sağlığı işçi güvenliği önlemlerini bir maliyet olarak gören patronlar, kreş ve emzirme odalarını da bir maliyet olarak görüyor. Kreş olmayınca kadınların çalışması, istihdama katılması zorlaşmakta, çalışan kadınlar çok büyük zorluklar yaşamaktadır.

Konuyla ilgili yönetmelikte şunlar yazıyor: “Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150’den çok kadın çalışanı olan işyerlerinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın (…) bir yurdun kurulması zorunludur. Yurt, işyerine 250 metreden daha uzaksa işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür.”

Yine yönetmeliğe göre oda ve yurtlar işyeri hekiminin tıbbi gözetimi altında olmalıdır. “Çocukların periyodik sağlık kontrollerini yapmak, salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı gerekli önlemleri aldırmak, gerekli hijyeni sağlamak…”

Bir işçi, kendi isteğiyle işten ayrıldığında kıdem tazminatı hakkını kaybeder; fakat kreş hakkı yerine getirilmediği durumda iş değişmektedir. Yönetmeliğe göre, kadın işçilerin kıdem tazminatını alıp kendi isteğiyle işten ayrılma hakkı vardır.

Bazı işyerlerinde kreş ve emzirme odası açmak yerine, çocuğu olan kadınlara bir miktar “kreş parası” verilerek, kreş açma yükümlülüğünden kurtulmaya çalışıyorlar. Kamu işyerlerinde 2024-2025 toplu iş sözleşmesinde aylık brüt 6 bin TL “kreş parası” ödeme şeklinde bağıtlanmış mesela.

Kreş ve emzirme odaları hakkı, verilen bir miktar parayla ölçülemez. Zaten işçilerin çoğu “kreş parası” hakkından yaralanmıyor da. Ama daha önemlisi, kreş çocukların ve işçilerin sosyalleşmelerini artırıyor. Parayla kreş hakkının gaspedilmesine izin verilemez.

 

İş durdurmak (grev) haktır, kullanılmalıdır

İşçi sınıfının en etkili mücadele araçlarından biri üretimden gelen gücünü kullanmak, iş durdurmaktır. Fakat patronlar, “iş durdurmak tazminatsız işten atılma sebebidir” diyerek tehdit ederler. İşbirlikçi sendikacılar da patronlar gibi konuşur. Oysa işçilerin ücretleri ödenmemişse ve bu süre 20 günü aşmışsa işçilerin iş durdurma hakkı vardır. Yani her iş durdurma tazminatsız işten atılmayı getirmez. Ama daha önemlisi, güçlü bir örgütlülük varsa, patron buna yeltenmeye cesaret edemez.

İş kanunun 34. Maddesinde şunlar yazıyor: “Ücreti, ödeme gününden itibaren 20 gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır… Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkasına yaptırılamaz.”

“Mücbir neden” patronların kontrolü dışında meydana gelebilecek doğal afetler vb olarak ifade edilmektedir. Patronun iflası “mücbir neden” sayılmaz.

* * *

Özcesi patronlar ve hükümetler, kendi koydukları yasalara bile uymuyorlar. Ama işçiler tepkilerini ortaya koyduklarında “yasa”, “hukuk” diyorlar. Keza işbirlikçi sendikacılar da “anayasal hakkımız”, “hukuk yoluyla mücadele” diyerek işçilere mahkeme yolunu gösteriyorlar. Oysa hiçbir hak kendiliğinden bahşedilmemiştir. Kazanılan her hak, büyük mücadeleler sonucu elde edilmiştir. Ardından yasalara, anayasaya girmiştir. Onun için haklarımızı bilmeli, uygulanmadığı koşulda her yolla sonuna kadar zorlamalıyız. Ayrıca gaspedilen haklarımızı yeniden kazanmak için de fiili mücadeleyi yükseltmeliyiz.

İşçi sınıfının haklarını korumak, yeni haklar elde etmek için yürüttüğü her türlü mücadelesi meşrudur. Meşruluğumuzdan ve haklılığımızdan aldığımız güçle, grev dahil her tür eylem biçimini devreye sokmalı ve haklarımızı söke söke almalıyız. Bunun başka bir yolu yoktur.

Bunlara da bakabilirsiniz

Şişli Belediyesi işçileri, kayyumdan alacaklarını istedi

Kayyum atanan Şişli Belediyesi’nin işçileri, Şubat ve Mart aylarına ait mesailerini, bayram ikramiyelerini ve sözleşmeden …

İstanbul Depremi ve yaşananlar

Deprem yine tüm şiddetiyle varlığını hissettirdi. Hem de uzun süredir beklenen İstanbul’da!.. 23 Nisan günü …

Devrimci Sendikal Birlik 1 Mayıs’ta Taksim’e çağırıyor!

“Direnişin gücüyle 1 Mayıs’ta Taksim’e!” yazılı ve Devrimci Sendikal Birlik imzalı afişler merkezi yerlere yapıştırılıyor.