28 Haziran akşamı Atatürk Havalimanı’nda patladı bombalar. 44 can ayrıldı aramızdan, 300’e yakın yaralının içinde, durumu ağır olanlar da var.
AKP ideologlarından Abdülkadir Selvi, “Biz de Ortadoğu ülkesiyiz, bombaların patlamasına alışmalıyız” demişti kent merkezlerinde peşpeşe bombalar patlamaya başladığında. Ve canlı bombalar, bombalı araçlar, ülkenin dört bir yanında patlamaya devam ediyor. Haber kanalları, internet siteleri, bir yılın dökümünü yapıyorlar; onlarca bombalı saldırı, yüzlerce ölü var listede.
Ancak alışmayacağız! Biz ne işgal altındaki Irak ya da Suriye gibi bir Ortadoğu ülkesiyiz, ne de kitlelerin uyuşturulduğu, reflekslerinin-tepkilerinin köreldiği bir “muz cumhuriyeti”… Alışmayacağız! Patlayan bombalara, estirilen teröre, ülkeyi savaşın içine sürükleme çabalarına karşı savaşacağız!
“Güvenlik” değil, terör
Saldırıların ardından ilk tartışılan konu, son derece “güvenli” olması gereken bir alana, kalaşnikoflu, bombalı saldırganların nasıl bu kadar rahat girebildiği oldu. Ve tartışmalar, “güvenlik” sorununa odaklandı.
Bu tartışmalarla, THY’de “ideolojik kadrolaşma”nın getirdiği kalite düşüklüğü ve havalimanlarının güvenlik açıkları tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildi.
Buna karşılık, güvenliğin artırılması, aramaların sıkılaştırılması gibi noktalara odaklananlar; İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde ve Suriye-Irak sınırındaki bütün şehirlerde süresiz sıkıyönetim gerektiğini iddia edenler oldu.
Ancak bu tartışmalar ve ileri sürülen yöntemlerin “güvenlik” sağlamada hiçbir işe yaramadığı; sadece ve sadece kitleler üzerindeki baskı ve terörü artırmak, faşist uygulamaları meşrulaştırmak, kazanılmış demokratik hakları gaspetmek gibi bir rol üstlendiği bilinir.
Çünkü güvenlik önlemleri kitle için ne kadar sıkı, ne kadar terörize edici olursa olsun, devletle işbirliği halindeki saldırganlar, bu güvenlik önlemlerini aşarak içeri girebilirler.
Tıpkı üniversitelerde devrimci öğrenciler didik didik aranıp girerken, faşistlerin içeriye pala, balta vb sokabilmesi gibi…
Tıpkı 10 Ekim Ankara katliamında, IŞİD’çilerin düzenleyeceği saldırı öncesinde polislerin uyarılması ve bombanın patlayacağı alandan uzaklaştırılması gibi…
Bu nedenle, yüzeydeki tartışmaları bırakıp, sorunun kaynağına inmek gerekir.
Ve burada, AKP’nin IŞİD’e verdiği destek, bütün çıplaklığı ile gözler önündedir.
AKP IŞİD’i koruyor
Havalimanındaki patlamanın ardından, CHP, HDP ve MHP tarafından verilen soruşturma önergesinin AKP tarafından reddedilmesi, IŞİD’in AKP tarafından korunduğunun en çarpıcı göstergesidir.
AKP, havalimanındaki saldırıyı örtbas etmek için mecliste soruşturma komisyonu kurulmasını engellemiştir.
Bir başka gerçek, IŞİD katillerinin kaldığı evden geldi. Evden yoğun biçimde kimyasal kokusunun çıktığının farkına varan komşular, belediyeye ve muhtarlığa şikayette bulunduklarını, ancak “biz her şeyi biliyoruz, sorun yok” cevabını aldıklarını söylüyorlar.
Gerçekten de AKP hükümeti, Türkiye’deki IŞİD’çiler hakkında her şeyi biliyor! IŞİD’çilerin, artık her mahallede bulunan evleri, dernekleri, eğitim kurumları devletin izni ve onayı ile çalışıyor.IŞİD kıyafetli insanlar, kentin en lüks semtlerinden en yoksul mahallelerine kadar aynı pervasızlık ve rahatlık içinde geziyorlar. Çay ocakları, kuran kursları, IŞİD’in örgütlenme alanları olarak her geçen gün çoğalıyor. Suriye’deki IŞİD’çilere, doğrudan MİT tırlarıyla yardım gönderiliyor, Kızılay onlar için bağış topluyor. Sınırdan geçerken yakalanan IŞİD’çiler serbest bırakılıyor. Patlayıcı imal ettikleri atölyeler, herkesin bilgisi dahilinde çalışmaya devam ediyor.
Milletvekillerinin ellerinde, IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetlerini ve AKP’nin bu faaliyetlere nasıl destek verdiğini, göz yumduğunu, ön açtığını anlatan, onbinlerce sayfalık dosyalar var. Çocukları IŞİD’e katılan ailelerin devlete yaptıkları ihbarlar, gösterdikleri kanıtlar var. Yakalanan IŞİD’çilerin verdikleri ifadeler, belgeler, anlattıkları bilgiler var.
Çünkü IŞİD’in bütün faaliyetleri göz önünde, açıktan yürütülüyor. Buna karşın IŞİD saldırılarını durdurmanın yöntemi olarak , “daha fazla güvenlik” adı altında halkın yaşamını cehenneme çevirme dışında yapılan bir şey yok!
IŞİD’e karşı mücadele,
savaşa ve gericiliğe karşı mücadeledir
IŞİD’in saldırılarını durdurmanın yöntemi aslında bellidir.
Birincisi, tamamı devletin bilgisi dahilinde olan ev ve dernekleri, mekanlarını kapatmak, IŞİD örgütlenmesi yürüten herkesi yargılamak gerekir.
İkincisi, MİT’in, Kızılay’ın, AFAD’ın ve her türden devlet kurumunun Suriye’deki IŞİD’e yaptığı yardımı kesmesi zorunludur. Türkiye’nin desteği kesildiği zaman, Suriye’deki savaşın bitmesi de, Suriye’deki radikal İslamcı çetelerin tümünün çökertilmesi de son derece kolay olacaktır.
Üçüncüsü, AKP’nin laikliği ortadan kaldırmak ve İslamcı referansları güçlendirmek için attığı adımlar durdurulmalıdır. Eğitimden şeriat yasalarının savunulmasına, bürokrasideki kadrolaşmadan kadınlarla ilgili düzenlemelere kadar, hemen her alanda güçlendirilmekte olan gerici-faşist yaşam tarzı, ülke içinde radikal İslamcı örgütlenmenin zeminini oluşturmaktadır. Bu zemini yerle bir etmek, kitlelerin boğucu gerici baskıdan kurtulmasını sağlamak, IŞİD’in örgütlenme olanaklarını bitirecektir.
Bugüne kadar ülkemizde düzenlenen tüm IŞİD saldırıları, önceden biliniyordu, “ihbar” alınmıştı. Hem CIA, hem de MİT’in bu saldırıları bildiği, çeşitli kesimleri uyarmış olduğu, sonrasında hep duyuldu, konuşuldu.
Çünkü IŞİD, herhangi bir örgütlenme değil, doğrudan ABD ve AKP tarafından yönetilen, yönlendirilen, desteklenen ve attığı her adım takip edilen bir örgütlenme.
Yani her IŞİD saldırısı, devletin bildiği, önlemek bir yana ön açtığı bir saldırıdır. Bunların hepsinin kanıtları, IŞİD dosyalarında, mahkeme belgelerinde, dinleme tutanaklarında vb. yer alıyor.
Ancak akademisyenler, genel yayın yönetmenleri, 1 Mayıs’a katılanlar, attıkları tweetlerde görüşlerini ortaya koyanlar, son derece hukuksuz biçimde tutuklanıp hapis yatarken, eli kanlı IŞİD katilleri pervasızca serbest bırakılıyorlar.
Bu nedenle IŞİD saldırılarını durdurmanın tek yolu, “güvenlik” adı altında demokratik haklarımızın kısıtlanmasına göz yummak değil; IŞİD’e, IŞİD’i güçlendiren gerici yaşam tarzı dayatmasına ve ülkeyi Suriye’deki savaşa sokma çabalarına karşı direnmektir.
IŞİD’e karşı mücadele de, savaşa, faşizme ve gericiliğe karşı mücadele etmekten geçer.