Yaşam hakkımız mücadele gücümüz kadardır!

ozgur-gundem

Geçtiğimiz aylarda Özgür Gündem gazetesi, genel yayın yönetmenlerine yönelik davaların ve hukuksal baskının artması üzerine, dayanışma çağrısı yapmıştı.  Bir günlük “nöbetçi genel yayın yönetmeni” olmak gibi sembolik bir biçimde dayanışmaya katılanların sayısı hızla arttı. Tanınmış birçok yazar ve aydın da bu kampanyaya katılınca, devletin rahatsızlığı ve tahammülsüzlüğü de arttı. Sembolik genel yayın yönetmenlerine davalar açıldı, aralarından üç kişiyi tutuklamaya kadar vardırdılar. Amaçları kampanyaya katılacak olanları durdurmak ve gözdağı vererek sindirmekti.

Buna verilecek en doğru yanıt, kampanyayı büyütmek olmalıydı. Biz de Proleter Devrimci Duruş dergisi olarak, bir günlük “nöbet”e katılma kararı aldık. Tıpkı 1993 yılında yaptığımız gibi… O dönemde de gazetenin binası bombalanıyor, yazı işleri müdürleri tutuklanıyordu. O koşullarda, belli bir süreliğine yazı işleri müdürlüğünü üstlendik, büromuzu açtık, gazetenin kesintisiz bir şekilde çıkması için her tür dayanışmayı gösterdik.

Bugün de, gerek Kürt halkına yönelik saldırıları protesto etmek, gerekse devrimci-demokrat basın üzerinde estirilen baskı ve teröre dur demek için, 4 Temmuz 2016 günü, “nöbetçi genel yayın yönetmeni” kampanyasına katıldık.

Aşağıdaki yazı, bu görevi üstlendiğimiz gün, dergimiz adına Özgür Gündem gazetesine gönderdiğimiz dayanışma yazısıdır.

* * *

 

Özgür Gündem başta olmak üzere, devrimci, demokrat basına büyük bir baskı ve sansürün uygulandığı günlerdeyiz. Kuşkusuz bu durum, genel olarak işçi ve emekçilere, ezilen halklara karşı artan baskı ve sömürüden, estirilen terörden bağımsız değil. Bu kesimlerin gözü-kulağı olan basın-yayın kuruluşları da, para ve hapis cezaları ile kapatma-toplatma saldırıları ile kuşatılıyor ve sesi kısılmak isteniyor.

Devrimci-demokrat, yurtsever basın için, hiçbir dönem “dikensiz gül bahçesi” olmadı. Burjuvazinin iktidarda olduğu bir yerde, bu mümkün de değildir zaten. Hele bizim gibi ağırlıklı olarak faşist yönetim biçiminin hüküm sürdüğü bir ülkede, hiç değildir. Bazı dönemler, demokratik hak ve özgürlüklerde bir genişleme yaşandıysa, bu da verilen mücadelelerin bir sonucudur.

“Faşizm, kültürün kışıdır” sözü, boşuna söylenmedi. Hiç bir kültür-sanat eseri yoktur ki, faşistler tarafından yapılmış olsun. Aksine onlar, insanlığın o güne dek yarattığı eserlere saldıran, yakıp yıkandır. Hitler’den Mussolini’ye faşist diktatörlükler döneminde yapılan devasa yapılar, birer “kitch” örneği olarak damgalanmıştır.

Günümüzün Hitler bozuntuları da aynı yolu izliyorlar. İnsanlığın birikimini, kültürünü yok ediyor, dokunduğu her yeri kurutuyor, bayağılaştırıyor. Kültürün önemli bir parçası olan devrimci, demokrat basın-yayın araçlarını da hedefe çakıp, büyük bir hışımla saldırıyor.

Özgür Gündem, çıktığı günden bu yana bu saldırıları en şiddetli haliyle yaşadı. Sadece yasaklarla, hapis ve para cezalarıyla karşılaşmadı; yazarları-dağıtımcıları en vahşi biçimde katledildi, binası bombalandı, yayın yapamaz hale gelmesi için tüm malzemelerine zarar verildi…

O günlere yine devrimci dayanışma ile göğüs gerdik. 1993 yılında Gündem’in yazı işleri müdürleri sürekli tutuklanırken, dayanışma için “nöbetçi yazı işleri müdürlüğü”nü ilk üstlenen kurum olmanın onurunu taşıdık. Aynı dönemde “Kirli savaşa alet olmak istemiyorsan ASKERE GİTME” kampanyasını yürütüyorduk. Ev ev imza toplamaktan, afiş ve duvar yazıları ile sokakları donatmaya ve asker ailelerini ziyarete kadar çeşitli biçimlerle yürüttüğümüz bu kampanyada, şovenizmi geriletmek için büyük bir çaba harcadık. Bu faaliyetler sırasında yoldaşlarımız gözaltına alındı, yoğun işkencelere uğradı, tutuklandı. Ama hem şubede, hem mahkemede Kürt halkının mücadelesini savunmaktan geri durmadılar. Onlardan biri olan Nilgün GÖK’ü bu vesileyle bir kez daha yad ediyoruz.

Kürt halkıyla dayanışmanın bedeli, her zaman ağır olmuştur. Bugün de öyledir. Sadece komünist ve devrimciler değil, akademisyenler, aydınlar, gazeteciler tutuklanıyor, hücrelere atılıyor. Faşizmin bu azgın saldırıları altında dayanışmak, çok daha büyük bir önem kazanmış durumda. Esasında “dayanışma” kavramı yetersiz kalıyor. Her kişi ve kurum, bu dayanışma ile aynı zamanda kendi varlığını ve geleceğini savunuyor.

Bizler açısından ulusların kendi kaderinin tayin hakkını koşulsuz biçimde savunmak, ML olmanın temel kriterlerinden biridir. Dolayısıyla Kürt halkının yanında yer almak, bir dayanışmanın ötesinde, proleter devrimci duruşumuzun bir gereğidir. Son aylarda dergimize açılan davaların önemli bir kısmı, bu konuyla ilgili çıkan yazılarımızdan dolayıdır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, Kürt halkının mücadelesini yazmaya, yaymaya, onu devrim ve sosyalizm mücadelemizle birleştirme çabamıza devam edeceğiz.

Bölgemizde emperyalist savaşa, ülkemizdeki kirli savaşa karşı birleşik mücadeleyi yükseltmek, günün acil görevidir. Önceki faşist diktatörler gibi, günümüzün diktatörlerini de hak ettiği yere, tarihip çöp sepetine atacak olan, bu mücadeledir. Bunun sorumluluğu ile savaşa, faşizme ve tüm gericiliğe karşı güçleri birleştirmeli, mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Unutmayalım ki, yaşam hakkımız, mücadele gücümüz kadardır. Bu gücü ne kadar büyütebilirsek, “faşizmin kışı”nı halkların baharına çevirebiliriz. İşte o zaman, -Stalin’in ikinci emperyalist savaş sırasında söylediği gibi- “bizim de sokaklarımıza bayram gelecek”tir…

30 Haziran 2016

Proleter DEVRİMCİ DURUŞ

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …