Asker-sivil darbelere, OHAL’e hayır! Faşizme karşı BİRLEŞELİM SAVAŞALIM!

chp-miting-pdd

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir hafta geçti. Bu süre içerisinde darbeye dair soru işaretleri ve AKP hükümetinin bundan sonra ne yapacağı az-çok belli oldu. Halen kafa karışıklığına yol açan yönler olmakla birlikte; asıl yoğunlaşılması gereken yön, devrimci ve demokratların ne yapması gerektiğidir.

Elbette darbenin kim ya da kimler tarafından yapıldığı, arkasında hangi emperyalist gücün bulunduğu, hangi amaçların güdüldüğü, zamanlaması gibi pek çok soru yanıtlanmalı, doğru bir tahlil yapılmalıdır. Sözkonusu olgu ve olaylar doğru bir şekilde değerlendirilemez ise, ona karşı mücadele de sorunlu ve eksik olur. Ne var ki, darbenin niteliğini tartışma adına tavırsız ve hareketsiz kalmak kabul edilemez.

15 Temmuz’dan bu yana birçok devrimci, demokrat kurum, kitle örgütleri, sendikalar açıklamalar yaptılar. İçlerinde birbirine aykırı görüşler bulunsa da  (darbe girişiminin nedeni, arkasındaki güçler vb) kesişilen nokta, “asker-sivil darbeye karşı” olmaktı. Fakat bu doğrultuda ne tek tek kurumlar, ne de birleşik bir şekilde eylemsel bir duruş ortaya konulabildi.

Kuşkusuz bunda 15 Temmuz’dan sonra AKP’nin ortalığa saldığı gerici-faşist güruhlar önemli bir rol oynadı. Ortamı terörize eden bu gruplar, kimi yerlerde devrimci-demokratlara saldırdılar. Yerel düzeyde bu güruhlara karşı direnilse de, bunlar sınırlı kaldı. Darbe girişiminden beş gün sonra OHAL ilan edilmesi karşısında da sessiz kalındı. Oysa hem asker-sivil darbelere, hem de gerici-faşist güruhların terörüne ve OHAL kararına karşı, güçlü birleşik bir devrimci duruş ortaya konulmalıydı.

Sonuçta nedenleri her ne olursa olsun, bu duruma son vermek gerektiği açıktır. Sokaklar, meydanlar, gerici-faşist güruhlara terk edilemez. Devrimci-demokrat semtler başta olmak üzere emekçi semtlerde bu güruhların boy göstermesine, saldırılar yapmasına izin verilemez. Buralarda faşizme karşı “savunma birlikleri” oluşturulmalı, nöbetler tutulmalı, barikatlar kurulmalı, gerici-faşist saldırılar püskürtülmelidir.

AKP’nin darbe karşıtlığı üzerinden yeniden kendini meşrulaştırmasını, kitle tabanını büyütmesini durdurmak gerekir. Darbe bahanesi ile ilan edilen OHAL’e karşı güçlü bir karşı koyuş örgütlenmelidir. Bunun en başta işçi ve emekçilere yöneleceği anlatılmalıdır. Nitekim OHAL’in ilk icraatı, Avcılar Belediyesi’nde atılan işçilerin direniş çadırına saldırmak oldu. Sürmekte olan işçi-emekçi direnişlerine destek ve dayanışma artmalı, hak gasplarının önüne geçilmelidir.Önümüzdeki günlerde kıdem tazminatı, memurların iş güvencesi gibi hakların gaspı gündeme gelecektir. Kazanılan hiçbir mevzi terkedilmemeli, her mevzi için kıyasıya dövüşülmelidir.

Kısacası darbe içinde darbelerin yaşandığı, ülke çapında OHAL’in ilan edildiği bir dönemde, işçi ve emekçileri uyarma, nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu kavratma ve bu saldırıları püskürtme gibi bir sorumluluğumuz var. Asker ya da sivil faşizme karşı olan herkesi birleştirmeli ve mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Bu doğrultuda 23 Temmuz Cumartesi günü HDP’nin Gazi Mahallesi’nde düzenleyeceği “buluşma”ya da, CHP’nin 24 Temmuz Pazar günü Taksim’de yapacağı mitinge de kitlesel katılım gerçekleştirmeliyiz.

CHP’yi karşı-devrimci bir düzen partisi olarak görmemiz, Taksim mitingine katılmamıza engel değildir. Bu miting, 15 Temmuz sonrası ortalığa kaplayan gerici-faşist güruhların ve OHAL kararının ardından gerçekleşen ilk miting olacaktır. CHP’nin ağırlıklı olarak Alevi ve demokrat bir tabanı olduğu gözönüne alındığında, bu mitingi asker-sivil darbelere ve faşizme karşı bir mitinge dönüştürme şansı yüksektir. Bir haftadır sokakların ve meydanların gerici-faşist güruhlar tarafından doldurulmasına son vermek açısından da gereklidir. Kaldı ki, uzunca bir süredir işçi ve emekçilere kapatılan Taksim Meydanı’nın bu vesile ile açılması değerlendirilmelidir.

Başka bir zamanda CHP’nin mitingine katılmamız sözkonusu olamaz. Fakat bugün asker-sivil darbelere, OHAL’e karşı olan tüm kesimleri birleştirme ve geniş kitleleri bu doğrultuda harekete geçirme günüdür. Bunun için her olanağı, her fırsatı değerlendirmek, 15 Temmuz’dan bu yana halkın üzerine çöken kasveti, karanlığı dağıtmak, faşist-gerici ablukayı parçalamak ve yeniden devrimci bir rüzgar estirmek gerekmektedir. Günün özgül koşulları, ona uygun politika ve taktikler belirlemeyi ve pratiğe geçirmeyi şart kılıyor.

Sonuç olarak; yaşanan darbe girişimine dönük değerlendirmeler her ne olursa olsun, asker-sivil dabelere karşı olma; AKP’nin bunu bir fırsata çevirme, ortalığı gerici-faşist canilerle doldurma ve OHAL ilanı ile her tür temel hak ve özgürlüklere saldırma girişimine karşı, ortak bir paydada buluşma ve bu doğrultuda harekete geçme zamanıdır. Faşizme karşı olan herkesi birleştirme ve mücadeleye seferber etme, yerel ve merkezi birlikler, platformlar vb. kurarak ortak örgütlenmeleri güçlendirme zamanıdır. Kazanılan hiçbir mevziyi dövüşsüz terketmemek, barikat barikat direnmek durumundayız. OHAL’i fiilen geçersiz kılmanın ve faşizmi yenmenin tek yolu budur.

Böyle bir dönemde “bekle-gör” tutumu ölümle eşdeğerdir. AKP’nin önce Cemaatçileri halledeceği, sonra devrimcilere, işçi ve emekçilere yöneleceği düşünülerek beklemeye girmek, en büyük tehlikedir.

AKP saldırıya geçmiş durumdadır. OHAL’in kendisi bu saldırının adıdır. Ayrıca harekete geçmek için, saldırının bize fiilen uzanmasını beklemek, gerçekte yenilgiyi kabul etmek anlamına gelir. Bu rehavetten hızla çıkılmalıdır.

12 Eylül yenilgisinde aldığımız derslerle, savaşa ve faşizme karşı birleşik mücadeleyi örmek ve yenilgiden zafere uzanan taşları döşemek zorundayız. Bunu başardığımızda BİZ KANACAĞIZ! DEVRİM KAZANACAK!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …