15 Temmuz darbe girişiminin ardından burjuva gazeteci ve yazarlar, aydın ve sanatçılar hep birlikte darbeyi lanetlediler, sözde demokrasinin yanında yer aldılar! Oysa darbe başarılı olsaydı, bu kişilerin büyük çoğunluğu darbecileri alkışlayacak ve onların medyadaki sesi olacaklardı. Bunun en önemli kanıtı, 12 Eylül sonrasındaki rezil tutumlarıdır.
Bugün önemli bir kısmı hala gazeteciliğe devam eden bu kişiler, 12 Eylül’ün önünde diz çökmüşler, 12 Eylül generallerine methiyeler düzmüşler ve 12 Eylül’e kitle desteği sağlamak için ellerinden geleni yapmışlardır. Sonrasında hepsi “demokrasi” havarisi kesilmiş ve hiç sıkılmadan 12 Eylül’e karşı çıktıklarını söylemiştir. Fakat “kalemle yazılanları balyoz bile sökemez!” İşte 12 Eylül sonrasında yazdıkları…
Rauf Tamer-Tercüman: “Demokrasiye, ‘ondan bir daha ayrılmamacasına tekrar kavuşabilmek’ için ordu millet elele!.. Kol kola!… Omuz omuza!… Demokrasiye layık olabilmek için herkes görev başına!…” (13 Eylül 1980)
Oktay Akbal-Cumhuriyet: “Şimdi yeni bir yaprak açılmıştır. Bu yeni yaprağın, Atatürk’ün özlediği devrimci demokrasi çizgisinde ileri aşamalar yaratması beklenir. Halkımız da böyle bir demokrasiyi özlemle istemektedir. Gelecek günlerin yurdumuza ve ulusumuza güvenli aydınlıklar getirmesi dileğiyle…” (13 Eylül 1980)
Uğur Mumcu-Cumhuriyet: “Evet, kimsenin kimseye söyleyeceği sözü yok. Bu sonuç sürpriz değildi, bekleniyordu. Bu çalkantıda, bu kan gölünde başka ne olabilirdi?… Genelkurmay Başkanı Evren’in yaptığı ilk açıklama… Silahlı Kuvvetlerimizde sivil yönetime dönme yolundaki sağlıklı geleneğin canlı tutulduğunu göstermektedir.” (14 Eylül 1980)
İlhan Selçuk-Cumhuriyet: “MGK, Türkiye’nin çok zor ve karmaşık bir döneminde yönetime bütünüyle el koymuştur. … Yeni yönetim böylesine ağır sorunlar altında işe başlıyor. Önümüzdeki günlerde gelişecek olayları ele alırken ve tartarken bu gerçekçi yaklaşımın ölçülerini unutmamak gerekir.” (17 Eylül 1980)
Oktay Ekşi-Hürriyet: “…Türkiye’nin 12 Eylül’de tabi tutulduğu ‘şok’ tedavisi, bu yönde bir toparlanmanın başladığını düşündürmektedir. Nitekim iki gencin idam hükümlerinin infazı, üstelik bu iki katilden birinin sol teröristler kanadından ötekinin sağ teröristler dünyasından olması, devletin hem etkin hem tarafsız bir işleyişe kavuşacağı izlenimini desteklemektedir. Hele bu idamların Humeyni mahkemeleriyle değil, kuralı, yapısı, işleyişi belli mahkemelerin verdiği kararlar sonucu infaz edilmesi, Türkiye’de artık adalet mekanizmasının etkinlik kazanacağının belirtileridir.” (9 Ekim 1980)
Nazlı Ilıcak-Tercüman: “12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. … 1972’de Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a sütunlarında veya mecliste oylarıyla sahip çıkanların, Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘devlet terörü’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.” (10 Ekim 1980)
Cüneyt Arcayürek-Hürriyet: “Yeni yönetimin anarşiyi de terörü de kökünden kazımadan gitmesini istiyor muyuz? Elbette istemiyoruz… Anarşinin başı ezilmezse, istediğiniz kadar yepyeni bir anayasa, dünyanın en mükemmel seçim kanununu yapınız, lütfen söyler misiniz; bu yasalar ne yazar, ne sağlar?” (18 Ekim 1980)
Emin Çölaşan-Milliyet: “Devletin devlet olduğu zamanlar neler yapılabileceğini Mamak Cezaevi’nde yaşadık… Sağcı ve solcu farkı gözetilmeden aynı koğuşlarda dostça, kardeşçe ve hiçbir olay çıkmadan yaşıyorlar… Mamak, yepyeni bir disiplin anlayışıyla, bizlerin aklının alamayacağı ya da düşünemeyeceği yeni uygulamalarla tümüyle değişmiş. Bu yeni düzende disiplinsizliğe, laubaliliğe, kaytarmaya yer yok. Bunların yerini komutanlar, emirler ve büyük bir disiplin içinde günlerini geçiren mahkumlar almış.” (Aralık 1980)
Örsan Öymen-Milliyet: “Bu ‘yanaşık düzen’de, bir çapraşıklık olduğunu, -bizim gibi tek yıldızla terhis olmuş acemi yedek subaylardan- çoook önce fark etmiştir ordunun en üst basmağındaki Orgeneral Sayın Evren… Farketmiştir ama ne yapsın? Devlet başkanlığı var, devlet protokolu var… Üstüne üstlük, bir de ‘uygar’lığı var, kibarlığı var… Daha da öte, evrensel sorumluluğu var…” (17 Ocak 1981)
Güneri Civaoğlu-Tercüman: “12 Eylül 1980’den 12 Eylül 1981’e Türkiye insanı huzuru soluyor. O halde 12 Eylül zorunluluktu. Çözümdü. 12 Eylül bir geçiş dönemini başlatmıştır. Altyapısı olmayan bir demokrasi yaşayamazdı. Daha önce tahrip edilmiş bulunan demokratik alt yapı, 12 Eylül geçiş döneminde yeniden inşa edilmektedir. Öyle bir altyapı ki, üzerine daha sonra hilkat garibeleri yükselmesin, öyle bir altyapı ki çağın krizleri, dıştan pompalanan fesat fırtınaları altında çatırdamasın. …” (12 Eylül 1981)
Mehmet Barlas-Milliyet: “12 Eylül’ün birinci yılı dolarken öncelikle şükran duygulamızı seslendiriyoruz.”(12 Eylül 1981)
Yalçın Doğan-Cumhuriyet: “12 Eylül ile birlikte toplum çok kapsamlı bir değişim sürecine girmiş bulunuyor. Toplum yeniden biçimleniyor. Baştan sona sanki yeniden kuruluyor. .… Yeni bir toplum oluşuyorsa, burada artık eski partilerin rolü olmayacak. Yeni toplumda eski üniversite olmayacak. Eski ideolojiler, eski reçeteler, eski hesaplar olmayacak.“ (9 Şubat 1982)