“Kiralık işçi” yasası yürürlüğe girdi; KÖLECE ÇALIŞMAYA HAYIR!

kole

İşçilerin dilinde “kölelik yasası” olarak bilinen “özel istihdam büroları” yasası, 11 Ekim tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Böylece Mayıs 2016’da kabul edilen “kiralık işçi”liğin uygulamaya geçmesinin önünde engel kalmadı.

Buna göre, doğum sonrası yarı zamanlı çalışmada, mevsimlik tarım işlerinde, ev hizmetlerinde, günlük işlerden sayılmayan ve aralıklı olarak gördürülen işlerde, iş sağlığı ve güvenliği açısından acil olan işlerde, işletmenin ortalama mal ve hizmet üretim kapasitesinin öngörülemeyen şekilde artması durumunda ve dönemsellik arz eden iş artışlarında “kiralık işçi” çalıştırılabilecek.

“Kiralık işçi”liğin nerelerde ve ne durumda olacağı uzun uzun ayrıntılanmış. Keza çalışma süreleri ve koşulları da ayrıntılı biçimde sıralanmış. Örneğin çalıştırma süresi en fazla 8 ay olacak, belirtilen sürenin sonunda aynı iş için 6 ay geçmedikçe yeniden geçici işçi (kiralık işçi) çalıştıramayacak, geçici iş ilişkisi ile çalıştırılan işçi sayısı, işyerindeki işçi sayısının dörtte birini geçemeyecek (yüzde 25) 10 ve daha az işçi çalıştırılan işyerlerinde bu sayı beşe kadar çıkabilecek (yüzde 50), kiralık işçiler çalıştıkları dönemlerde, işyerindeki sosyal hizmetlerden eşit muamele ilkesince yararlandırılacak vb…

Bütün bunlarla güya “kiralık işçi”liğin vahşiliğini hafifletmiş oluyorlar! Oysa bu yasayla beraber işçi simsarlığı yasal bir statüye kavuşmuş oldu. Artık işçiler bir köle gibi, “özel istihdam büroları” aracılığıyla fabrikalara, işletmelere kiralanabilecek. Patronlar da sigortalı-kadrolu işçi çalıştırmak yerine, sigortasından, sağlığından, güvencesinden, servis-yemek vb sorumluluklardan kurtulduğu “kiralık işçi”leri çalıştırmayı tercih edecekler. 

AKP hükümeti, “kiralık işçi”liği 2009 yılından itibaren yasal hale getirmek istiyor, fakat tepkiler üzerine geri çekmek zorunda kalıyordu. 15 Temmuz sonrası saldırılarını iyice arttıran AKP, bu kaotik ortamda “kiralık işçi”liği de geçirerek, sınıfa dönük saldırılarına bir yenisini daha ekledi. Şimdi yasayı da arkalarına alan özel istidam büroları, bu uygulamayı temel çalışma biçimi haline getirmeye çalışacaklar.

 

“Kiralık işçilik” neler getiriyor?

Dergimizin önceki sayılarında “kiralık işçilik” ile neyin amaçlandığını ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuştuk. Tekrarlama pahasına bazı noktaların altını bir kez daha çizelim.

Kapitalist, sermayesini büyütmek için, işçinin işgücünü satın almaya ihtiyaç duyar. İşçi de yaşamını sürdürebilmek için, işgücünü kapitaliste satmak zorundadır. İkisi arasında iş ilişkisi kurulur. Bu yasayla patronlarla işçi arasındaki bu ilişki koparılıyor ve “Özel İstihdam Büroları”na (ÖİB) veriliyor. Çünkü “kiralık işçi”lerin patronu ÖİB’ler. Patronlar, kiraladıkları işçilerin ücretinden, sigorta primlerinden, sosyal haklarından vb. hiç bir şeyinden sorumlu değiller; ÖİB’ler sorumlu!

İşçiler kiralandıkları süre için ücret alabilecekler, sigorta primleri ödenecek, kiralanmadıklarında ücret alamayacaklar, sigorta primleri ödenmeyecek. Yani kiralık işçi için, emeklilik de bir hayal. Mevcut yasaya göre yıllık izin haketmek için, bir işyerinde en az bir yıl kesintisiz çalışmak gerekiyor. Kiralık işçinin bir işyerinde kesintisiz bir yıl çalışması söz konusu olmayacağı için, izni de tıpkı kıdem ve emeklilik gibi gasp edilmiş oluyor.

Ayrıca işyerlerinde işçilerin yüzde 25 kadarının “kiralık işçi” olabileceği söyleniyor. 10 kadar işçi çalıştıran işletme ve atölyelerde ise bu oran yüzde 50. Diyelim ki, bir işyerinde 45 kişi çalışıyor, bunun 10’u “kiralık”! Bu durumda işyerinde çalışan genel işçi sayısı, 45 değil, 35 görülecek. Çünkü “kiralık işçi” o işyerinin işçisi sayılmıyor. Bununla neyi amaçlıyorlar? Bugünkü yasalara göre 50’den fazla işçi çalıştıran bir işyeri, işyeri hekimi bulundurmak zorunda. Ayrıca hükümlü ve engelli çalıştırması gerekiyor. Şimdi onları bu tür zorluklardan kurtarıyorlar. 

Diğer yandan kadrolu işçisinin işçi sağlığını ve güvenliğini önemsemeyen patronlar, kendi işçisi sayılmayan bir işçinin sağlığına-güvenliğine hiç aldırmayacak. Hatta en riskli yerlere bu işçileri yollayacaktır. Böylece zaten rekorlar kıran işçi cinayetlerinin haddi hesabı olmayacak. Keza kiralık işçi bir meslek hastalığına yakalandığında, -sürekli işyeri değiştirmek zorunda kalacağından- hangi işyerinde bu hastalığı kaptığı belirsiz olacak. Hiç bir patron da bu mesuliyeti kabul etmeyecektir. 

Ve tabi ki, asıl olarak işçi sınıfını örgütsüzleştiriyor. Şu haliyle bile işçi sınıfının örgütlenmesi bir dolu yasal engelle kısıtlanmış durumda. Şimdi “kiralık işçilik”le örgütlenmek, sendikalı olmak, neredeyse imkansız hale getiriliyor. Sürekli farklı işyerlerinde çalışan bir işçinin örgütlenmesi mümkün mü? İşçi, kiralandığı işyerinin işçisi olarak görünmediğinden, hukuken de sendikalı olamıyor. Sendikalı olamadığı için de TİS hakkından yoksun kalıyor. Kısacası işçiler, önce bir sınıf olmaktan çıkarılıp, tek tek bireyler haline getiriliyorlar; sonra da alınıp-satılan bir köle durumuna düşürülüyorlar.

 

Ücretli köleliğe son!

Köleci sistem, bin yıl kadar önce tarih sahnesinden çekilmişti. Ancak sömürgeci devletler, köleliği asırlarca sürdürdü. Köleliğin yasal olarak kaldırılması için, insanlık çok büyük bedeller ödedi. Ve ancak 20. yüzyılın başında, yani yaklaşık yüz yıl kadar önce resmen kaldırmayı başardı. 

Birinci emperyalist savaş sırasında Rusya’da Ekim devriminin gerçekleşmesi, ardından birçok ülkede, sömürgeciliğe karşı halk isyanlarının ve devrimlerin patlak vermesi üzerine, Birleşmiş Milletler (o günkü adıyla Milletler Cemiyeti) 1926 yılında köleliği yasakladı.

Burjuvazi, işçi sınıfını kölece çalıştırmayı hep istedi. Ne var ki, sosyalist ülkelerin varlığı ve her ülkede yükselen sınıf mücadelesi, buna engel oldu. Sosyalizmin yenilgisi ve devrimlerin gerilemesi üzerine, burjuvazinin bu yöndeki çabaları da arttı. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada böyle bir saldırısı sözkonusudur.

Taşeron sistemi, esnek çalışma, kiralık işçilik vb. isimler altında, işçilere kölece çalışma koşulları dayatılıyor, işçiler adeta köleleştiriliyor. Köleliğin günümüzdeki adı, taşeron sistemidir, kiralık işçiliktir. 2009’da Meksika’da toplam işgücünün yüzde 10’u; Tayland’da elektronik sanayi işçisinin yüzde 50’si; Filipinler’de tüm işçilerin yüzde 10.8’i taşeron işçisi haline getirildi. Avrupa ve ABD, taşeron cehennemine dönüştü.

Yine 2009 yılında dünya burjuvazisinin yüzde 74’ü, sürekli işçi yerine “Özel İstihdam Büroları”nın sağladığı kiralık işçilere yöneldi. Aynı yıl, köle büroları aracılığıyla pazarlanan işçi sayısı, tüm dünyada 46 milyona, 2015 yılında ise, 60 milyona ulaştı.

Kapitalizm Marks’ın tanımıyla “ücretli kölelik sistemi”dir. Ancak işçi sınıfının mücadelesi, devrim ve sosyalizm ile, bu sistemde gedikler açılmış, önemli darbeler vurulmuştu. Şimdi mücadelenin genel olarak geriye düşmesi üzerine, “ücretli köleliği” en vahşi haliyle yeniden yaşıyoruz.

Bunu durdurmanın tek yolu, devrim ve sosyalizm hedefiyle mücadeleyi yükseltmektir. Proleter enternasyonalist bir dayanışma ile burjuvazinin karşısına sınıf olarak dikilmektir. İşçileri sınıf olmaktan çıkarıp tek tek bireyler haline getirmeyi amaçlayan bu kölelik sistemini yerle bir etmektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın!

Suriye’de öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için, Şişhane’de eylem yapıldı. Eyleme polis saldırdı …

Metal’de -yasağa rağmen- grevler sürüyor

Birleşik Metal-İş Sendikası (BMİS) 5 işletmede TİS görüşmelerine 9 Ağustos’ta başlamıştı. Bunlardan 1’i hariç 4’ü …

ASGARİ ÜCRET ve BİZ EMEKLİLER…

17 bin 2 TL olan asgari ücrete yapılacak zam, günümüzde en temel gündem maddelerinden birisi. …