YAŞASIN ŞANLI TAKSİM DİRENİŞİMİZ!

Taksim özel sayı 2

İşçiler, emekçiler, gençler!

 

Taksim direnişimiz, ilk zaferini polis kuşatması altındaki Taksim Meydanı’nı zaptederek kazandı. Ardından Meydan, kolektif dayanışmanın, paylaşmanın, eşitliğin bir simgesi olarak çekim merkezi haline geldi. Ve Türkiye’nin diğer şehirlerine de örnek oldu, benzer şekilde parklara çadırlar kuruldu.

Meydan, günlerdir direnişçilerin elinde. Polissiz, askersiz, bürokratsız, ama giderek gelişen bir iç örgütlülüğe sahip, adeta küçük bir “kurtarılmış bölge” durumunda. Yemek ve temizlik işlerinden sağlık ve eğitime kadar, o zor koşullarda ortaya koyduğu bu tablo, kitlelerin pekala kendi kendini yönetebileceğini gösteriyor. Aynı zamanda Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-dinci vb. ayrımların yaşanmadığı, kimsenin kimseye dinini, mezhebini, ulusunu sormadığı bir kardeşlik ortamı… Bu tür ayrımların egemenlerin kışkırtmasıyla olduğunu bir kez daha gösteren somut bir tablo…

Direnişin bu tablosu, bütün dikkatleri üzerine toplamayı başardı. İlk günlerde ısrarla görmeyen burjuva medya, şimdi canlı yayın gerçekleştiriyor, program üzerine program yapıyor. Gazetelerin manşetleri ve köşe yazıları direnişe ayrılıyor. Hiç kuşkusuz bunu yaptıran, direnişin gücüdür.

Sadece medya mı? Siyasetçiler, sosyologlar, psikologlar vb. hepsi, bu büyük direnişi çözümlemeye çalışıyorlar. Bugüne dek “bu halk adam olmaz” diyen liberal aydınlar, sanatçılar, şimdi ona methiyeler diziyor. Gençliğe övgüler yağdırılıyor. Yaratıcılıkları, üretkenlikleri, mizah anlayışları ballandırılarak anlatılıyor. Ama tabi bunu ortaya çıkaran neden atlanarak…

Bu, direnişin, mücadelenin, isyan ruhunun sonucudur. Direniş, her zaman ve her yerde yaratıcıdır, üretkendir, arındırıcı ve birleştiricidir. Birikmiş tüm potansiyelleri ortaya çıkarır. Taksim direnişi de bunun en güzel örneklerini vermektedir.

Direniş herkesi hizaya sokmuştur!

Daha önce yüksek perdeden atıp tutanlar, seslerini kısmışlardır. Bugüne dek Başbakan şakşakçılığı yapanlar bile, şimdi “otoriterliğinden”, “uslübundan” vb. dem vurmakta; “kucaklayıcı ve kapsayıcı” olmasını istemektedir.

Polisin azgınca saldırısına, onca gözaltı, yaralama, hatta ölüme rağmen, milyonların sokaklara çıkması hepsini çok korkutmuştur. Bir de, düşen borsa, fırlayan döviz, emperyalist tekellerin artan kaygıları, sermayenin kaçma ihtimali vb. ekonomik durum, en büyük endişeleridir. Yıllardır vurdukları vurgunlar, elde ettikleri rantlar, kar oranlarındaki rekorlar düşecek diye paçaları tutuşmuştur.

Ama bilmeliyiz ki, egemenler bin yılların yönetim tecrübesine sahiptir. Direnişi kırmak için her tür yöntemi devreye sokacaklardır. O yüzden erken zafer beklentisine girmemek ve her tür saldırıya hazırlıklı olmak gerekir.

Başbakanın halen Topçu Kışlası’ndan sözetmesi, “yüzde 50” ile tehdit etmesi, kitlesel karşılama töreni düzenlemeleri vb. hem direnişçilere gözdağı vermek, hem de direniş karşısında gerilemediğini göstermek içindir.

Oysa direniş, daha şimdiden hepsine geri adım attırmıştır. Buna “külhabey” geçinen Başbakan da dahildir. Polisi çekmek zorunda kalması, başlı başına bir geri adımdır. AVM’nin sözünü edememesi, kullandığı her sözcüğe dikkat göstermesi, geri adımdır.

Ama henüz direnişin talepleri yerine getirilmemiştir. Sadece tehdit ve gözdağı değil, direnişçileri yormak, içten parçalamak dahil, her yolu denmektedirler. Bu sinsi oyunlara, örgütlülüğümüzü daha da geliştirerek, birliğimizi pekiştirerek ve direnişimizi büyüterek yanıt vermeliyiz. En başta “AKP durmazsa hayatı durdururuz” diyen DİSK ve KESK, “uyarı”dan çıkıp gerçek bir genel grevi başlatmalıdır. Ve bu, talepler kabul edilene kadar süresiz olmalıdır. Türk-İş içindeki muhalif sendikalar artık harekete geçmelidir. Öğrenciler, ‘okul kırmak’tan çıkıp, okulları boykot etmelidir. Direniş, işyerlerine taşınmalı, “akşam mesaisi” olmaktan çıkmalıdır.

Ezilen, sömürülen her kesim şunu çok iyi bilmelidir ki, direnişin zaferi, hepimizin zaferi olacaktır! Aksi halde çok daha büyük saldırı ile karşılaşılacaktır. Herkes bunun bilinci ve sorumluluğu ile hareket etmelidir.

Kahrolsun Faşizm! Yaşasın Direnişimiz!

Süresiz Genel Grev, Genel Boykot! Genel Direniş!

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!

                                                                                           8 Haziran 2013

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …