Sosyalist anayasa

İlk sınıflı toplum olan köleci toplumdan, kapitalist topluma kadar tüm sömürücü toplumlarda yasalar ve anayasalar; köleleri, serfleri, işçileri sömürmek için yapıldı. İşçi ve köylülerin devleti ele geçirdiği halk cumhuriyetlerinde ve proletarya diktatörlüğünün kurulduğu sosyalist devletlerde ise, durum tam tersi oldu. Azınlığın çoğunluk üzerindeki diktatörlüğü ve sömürü son buldu. Doğallığında başta anayasa olmak üzere yasalar da buna göre şekillendi.

Bunların içinde en ileri örneği temsil eden Sovyet anayasası, “demokratik anayasa”nın hem yapılış biçimi, hem içeriği ile nasıl olması gerektiğini gösteren somut bir örnektir.

Devrimden sonra Rusya’da ilk anayasa, 1918 yılında yapıldı. Devrimin ilk yıllarının verdiği olağanüstü dönem, bu anayasaya damgasını vurdu. İkinci anayasa ise, 1924 yılında gerçekleşti. Bu aynı zamanda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği adına yapılan ilk anayasaydı. Fakat 1924 yılında Sovyet iktidarı, kapitalizmin belli ölçülerde varlığına izin vermek zorunda kalmıştı. (“Yeni Ekonomi Politika” NEP dönemi.) Endüstri eski ve geriydi, teknik yönden sıkıntılar aşılamamıştı. Dolayısıyla 1924 anayasasına bu dönemin özellikleri damgasını vurdu.

Bu dönem 1936 yılında sona erdi. Ekonominin bütün alanlarında kapitalizm tasfiye edildi. Ağır sanayi geliştirildi, zengin ve modern tekniğe ulaşıldı. Ekonominin bütün alanlarında sosyalist sistemin zaferi gerçekleşti ve NEP dönemine son verildi.

Bu yeni durum, yeni bir anayasayı gerekli kılıyordu. 6 Şubat 1935’te alınan bir kararla, “anayasa komisyonu” oluşturuldu. O dönem Sovyetler Birliği’nde bulunmuş bir Amerikalı gazeteci, bu süreci şöyle aktarıyor:

“Bir yıl süreyle komisyon, ortak amaç için insanların örgütlendikleri -hem devlet hem de gönüllü kuruluşların- bütün tarihi biçimlerini inceledi. Sonra hazırlanan teklif 1936 Haziranında, hükümetçe geçici olarak kabul edildi ve 6 milyon adet basılarak halka sunuldu. Tasarı, 36 milyon kişinin katıldığı, 527 bin toplantıda tartışıldı. Ayrıca bütün gazeteler, halkın gönderdiği mektuplarla doluydu. 154 bin değişiklik teklifi yapıldı.” (Anna Strong, Stalin Dönemi, sf.83)

İtirazlar ve öneriler dikkate alınarak son değişiklikler de yapıldıktan sonra 25 Kasım 1936’da yeni anayasa kabul edildi.

Yeni bir anayasanın hazırlanması için komisyonun oluşturulması ile kabul edilmesi arasında geçen yaklaşık iki yıllık süre ve bu süre zarfında halkın tüm kesimlerinin anayasanın hazırlanmasına bizzat katılması, Sovyet anayasasını, yani sosyalist anayasayı, başta burjuva anayasası olmak üzere, daha önceki tüm anayasalardan ayıran en temel farktır.

Sadece bu da değil. Burjuva ülkelerin yasaları, kapitalist toplumsal düzenin sarsılmaz olduğundan hareket ederler. Bu anayasaların esasını kapitalizmin ilkeleri oluşturur. Yani toprak, ormanlar, fabrikalar, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet; insanın insan tarafından sömürülmesi vardır. Bir kutupta toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçilerin geçim koşullarının güvensizliği, diğer kutupta ise tüm yaşamları güvence altına alınmış azınlığın israfı vardır. Anayasa da kapitalizmin bu temel direklerine dayanır. Bunları yansıtır, yasalarla pekiştirir.

Sosyalist anayasanın temelini ise, sosyalizmin ilkeleri oluşturur. Yani toprak, ormanlar, fabrikalar, tüm üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyet; sömürünün ve sömürücü sınıfların ortadan kaldırılması vardır. Çoğunluğun sefaletine, azınlığın har vurup harman savurmasına son verilmesi; herkesin güvenceli iş sahibi olabilme hakkı, dinlenme, eğitim hakkı vb. vardır.

Burjuva anayasaları, toplumun uzlaşmaz sınıflarından zenginliklere sahip olanların çıkarları üzerine hazırlanır. Mülk sahibi sınıfın yararına olan toplumsal ilişkileri pekiştirmek için yapılır. Hangi parti işbaşına gelirse gelsin, siyasal yönetim, yani burjuvazinin iktidarı elinde tutması değişmez.

Sosyalist anayasa ise, toplumda uzlaşmaz sınıflar olmadığı, toplumun iki dost sınıf işçi ve köylülerden oluştuğu, iktidarda bu emekçi sınıfların olduğu; siyasi yönetimin ise, en ileri sınıfa, proletaryaya düştüğünü ortaya koyar. Anayasa, emekçilerin yararına olan toplumsal ilişkileri pekiştirir.

Burjuva anayasaları, uluslar ve ırkların eşit olmayacağından, tam bağımsız uluslarla, bağımsız olmayan ulusların varlığından, bunların ilkine göre daha az haklara sahip bulunduğundan hareket eder. Bu anayasalar, temelleri itibarıyla egemen ulusların anayasalarıdır.

Sosyalist anayasa ise, enternasyonaldir. Bütün ulus ve ırkların eşit olduğundan hareket eder. Ulus ve ırkların geçmişleri ve şimdiki durumlarından, güç ve güçsüzlüklerinden bağımsız olarak; toplumun ekonomik, kültürel, sosyal yaşamın bütün alanlarında eşit haklara sahip olması gerektiğini ortaya koyar.

Burjuva anayasaların bir kısmı, demokratik hak ve özgürlükleri açıktan reddeder. Bir kısmı ise, bu ilkeleri tanır, ancak öylesine kayıtlar ve sınırlamalar getirir ki, hemen hepsi kağıt üzerinde kalır. Sözde yurttaşların eşitliğinden bahseder örneğin. Fakat işverenle işçi, toprak sahibiyle köylü arasında, birinciler zenginlikleri ve toplumsal ağırlığı ellerinde tuttukça, ikinciler ise bunlardan yoksun kaldıkça, yani sömürenle sömürülenler varolduğu sürece, gerçek eşitliğin olmayacağını gözlerden saklamaya çalışır.

Sosyalist anayasa ise, her tür kayıt ve sınırlamadan uzaktır. Bütün yurttaşlar eşit ve aktiftir. Kadın-erkek, bir yerde ikamet eden-etmeyen, eğitim görmüş-görmemiş ayrımı tanımaz. Her yurttaşın toplumdaki yerini servet durumu, ulusal kökeni, cinsiyeti, görevi değil; kişisel yetenekleri ve yaptığı iş belirler. Daha da önemlisi, bu hakları garanti altına alır. Sadece yurttaşların eşit olduğunu ilan etmekle kalmaz, sömürü rejimini ortadan kaldırarak bunun zeminini yaratır. Demokratik özgürlükleri sıralamakla yetinmez, gerek maddi, gerekse yasal olarak güvence altına alır.

Bütün bu farklar, sosyalist anayasayı, burjuva anayasasından ve bugüne dek oluşan sömürücü sınıfların anayasalarından temelden ayırmakta, dünyanın en demokratik anayasası haline getirmektedir.

İki ayrı sınıf, iki ayrı devlet ve iki ayrı anayasa… Bir yanda burjuvazinin, diğer yanda proletaryanın; bir yanda kapitalizmin, diğer yanda sosyalizmin anayasası…

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …