Referandum sonuçları meşru değildir; İPTAL EDİLSİN!

arka-logo

AKP döneminin şaibeli seçimlerinden biri daha sonuçlandı. Ancak bu defa seçim yolsuzlukları öylesine boyutluydu ve kitlenin bu yolsuzluklara öfkesi öylesine büyüktü ki, CHP bile “bu referandum iptal edilmeli” demek zorunda kaldı.

 

Sandık hileleri sınır tanımadı

Sandık hileleri, son derece yoğun, pervasız ve sınırsız biçimde hayata geçirildi. Yapılanları tasnifleyecek olursak;

Birincisi, her zamanki “rutin” tutanak değiştirme hilesi yaygın biçimde yapıldı. Tutanaklarda Evet oyları ile Hayır oyları yer değiştirdi. HDP’nin referandum akşamı yaptığı açıklamada, inceledikleri yaklaşık 900 tutanağın üçte ikisine itiraz edecekleri, ıslak imzalı tutanakla YSK’nın kayıtlarının uyuşmadığı belirtildi. İnternet ortamında ise, yayınlanan fotoğraflarda hatalı-sahte tutanakların haddi hesabı yoktu. 

İkincisi, “gizli oy-açık sayım” kuralı çiğnenerek “açık oy-gizli sayım” yapıldı. Böylece demokrasinin en temel unsurlarından biri hiçe sayıldı. Erzurum, Urfa, Bitlis gibi birçok ilde, valiler ve kaymakamların halkın üzerinde baskı kurarak açık oy kullanmaya zorladıkları ortaya çıktı. Bu konuda müşahitlerden parti bürolarına sayısız ihbar ve şikayet yağdı. Özellikle doğu illerindeki halk, silahların gölgesi, devletin doğrudan fiili baskısı altında mührü Evet oyuna basmaya mecbur bırakıldı. Keza oy kullanılan binanın dışında, arabaların içinde oy pusulalarına Evet mührünün basıldığına dair görüntüler ortaya çıktı.

Oy sayımının gizli yapılacağı, daha 10 Nisan günü (yani referandumdan 6 gün önce) İçişleri Bakanlığı’nın açıklamalarında belli olmuştu. “Sandık güvenliği” adı altında oluşturulan polis barikatı, partililerin sayıma girmesine engel oldu. Yasalara göre, seçim kurullarına gelen sandıklar açılırken ve oylar sayılırken isteyen her vatandaş gidip sayımı seyredebilir. Ama referandumda, sandıklar açılırken partililer ve halk sayıma alınmadı. Bu konuda yapılan yoğun itirazlar ve şikayetlerin ardından, saat 17.21’de YSK, seçim kurullarına, sayımın halka açılması gerektiği talimatını vermek zorunda kaldı. Bu arada, saat 16’da doğudaki illerde sandıklar kapatılmış, 17 civarında sayım tamamlanmıştı. Yapılabilecek bütün hileler yapılmış, sandıktaki oylar değiştirilmiş, tutanaklar tamamlanmıştı. Doğu illerinde Evet oylarının beklenenin üzerinde çıkmasının, Urfa-Harran’da rekorlar kırılmasının sebeplerinden biri de buydu.

Üçüncüsü sandık kurulu tarafından mühürlenmemiş zarf ve oy pusulaları, yasalara aykırı biçimde geçerli sayıldı. Sandık kurulu, seçim başlamadan hemen önce zarfları ve oy pusulalarını mühürlemek zorundadır. Mühürsüz oy pusulasının varlığı, insanlara AKP tarafından önceden Evet mührü basılmış oy pusulalarının dağıtıldığını, sandığa bunların atıldığını gösterir. Önceki seçimlerde de AKP’nin, bu yöntemi kullandığını biliyoruz.

Burada en büyük skandal, YSK’nın bu türden mühürsüz oy pusulalarını geçerli kabul edeceğini açıklamasıdır. Üstelik yine internette, mühürsüz olarak kullanılmış oy pusulalarının, sandık açıldıktan sonra mühürlendiğini gösteren görüntüler dolaşmaktadır. Açıkça suç örtbas edilmekte, deliller yok edilmektedir.

Dördüncüsü, Kürt kentlerinde CHP’li müşahitlerin bir kısmı, HDP’li müşahitlerin ise tamamı polis zoruyla seçim sandıklarından uzaklaştırılmıştır. Buralarda oy kullanılmasından sayıma kadar her aşama, sadece AKP’lilerin denetiminde yürütülmüş, böylece bu sandıklardan istedikleri sonuç çıkartılmıştır.

Keza yine Kürt illerinde 800 bine yakın insan bulundukları yerlerden kaydırılmıştır. Özellikle yerle bir edilen mahallelerde oturanların, oy kullanması olanaksız hale getirilmiştir. Üstelik onların ezici bir çoğunluğu, kayıtlarda oy kullanmış olarak görünmektedir. Yani Kürt seçmenin yerine, AKP’liler Evet oyu kullanmışlardır.  

Bunların yanısıra birçok başka usulsüzlük ve hile de sözkonusudur.

Birçok kentte Tercih yerine Evet mührünün kullanılması, Hayır oyu verecekleri durduran, kafalarını karıştıran, oylarını geçersizleştirmelerine neden olan bir sonuç yaratmıştır.

10 binden fazla sandıkta yüzde yüz katılım olmuş, 1500 sandıkta ise yüzde yüz Evet çıkmıştır. Bu rakamlar, “yaşamın olağan akışına aykırı” rakamlardır.

Bu defa kedi trafolara değil, YSK merkezine girmiştir. YSK’nın veri akışı iki kere, toplamda 45 dakika kesilmiştir. Bu kesintiler sırasında ne tür değişiklikler yapıldığı belirsizdir.

Suriyelilere vatandaşlık verilmiş ve açık oy kullandırılmıştır.

Sandıklar belediye araçlarıyla ve müşahitler araçlara alınmadan seçim kurullarına taşınmıştır. O arada hangi oy torbalarının değiştirildiği belirsizdir.

 

Sokakta kazanmadan sandıkta kazanılmaz

Bu referandum sürecinde Başkanlık-sultanlık sistemine karşı olduğumuzu sayısız kez ifade ettik. Ancak iş referandumda kullanılacak oya geldiğinde, net bir biçimde “iptal edilsin” kampanyası yürüttük. Son bir hafta ise, referandum günü sandıktan Evet de çıksa Hayır da çıksa “Erdoğan istifa”, “Hükümet istifa” sloganlarıyla kitlelerin sokağa dökülmesi gerektiğini anlattık.

Birincisi, böylesine önemli bir yasa değişikliği, faşizmin meşruiyet yöntemi olan referanduma teslim edilemezdi. Referandum demokratik bir yöntem değil; faşizmin kendini aklama yöntemiydi. Bu nedenle ilkesel olarak referanduma karşı çıkmıştık.

İkincisi Hayır cephesi, “Hayır oyu ver, bütün sorunlar çözülsün” yaklaşımı içindeydi. Kitleleri düzen-içi çözümlere bağlamanın, son yıllarda kapıldıkları parlamentarist hayallerin son noktasına gelinmişti. Bu nedenle ideolojik-siyasi olarak kitleleri sandığa çağırmaya karşı çıktık.

Üçüncüsü Erdoğan’ın, halkın tepkisi ve emperyalistlerin karşı çıkmasına rağmen, başkanlık-sultanlık sistemini yasalaştırmak için tüm olanaklarını seferber edeceğini biliyorduk. Devletin bütün olanakları Evet için harcanacak, Hayır diyenlerin üzerinde her tür terör estirilecekti. Kitlenin gerçek tercihi Hayır olmasına rağmen, hile, baskı ve terör ile Evet çıkartacaklardı. Bu nedenle taktiksel olarak da referandumun yapılmasına karşı durmak gerekiyordu.

Sonuçlar bizi doğruladı. Bizim iki aydır söylediğimiz şeyleri, şimdi Hayır’cılar da söylüyorlar. Ancak Erdoğan’ın seçim oyununa ortak olduktan, kitlelerin umutlarını referanduma bağladıktan sonra…

Bu referandumda Hayır’cıların çalışmasını olumlu hale getirebilecek tek unsur, sokak eylemlerinin artırılmasıydı. Yürüyüşler, mitingler vb. ile kitleler sokaklara dökülmeli, Hayır çalışması “esnaf ziyaretleri ve kapı kapı dolaşmalar”ın ötesine geçirilmeliydi. Hayır’cılar gerçekten etkili biçimde birebir çalışma yürüttüler. Ancak AKP’liler devasa mitingler örgütlerken, Hayır’cılar sokağı son derece sınırlı ve kontrollü kullandı.

Bugüne kadar sayısız örneğini gördük. Kitleler seçim sonuçlarına itiraz ederek sokaklara döküldüğünde, (mesela Hatay’da 2014 belediye seçimleri) seçim tablosu an an değişmişti.

Keza bu referandumda da, CHP’li Bülent Tezcan saat 19.30 civarında halkı sandıklara sahip çıkmak üzere adliyelerin önüne çağırınca, Evet oyları hızla düşmeye başladı.

Tersten, Ankara’da 2014 belediye seçimlerinde büyükşehir belediyesini CHP-MHP’nin adayı Mansur Yavaş açıkça kazanmış olduğu halde; YSK’nın önündeki kitle CHP tarafından geri çekilince, seçim sonuçları AKP’nin lehine kesinleştirilmişti.

Hem seçim-referandum süreci boyunca, hem de seçim gününde sonucu asıl belirleyen unsur, kitlelerin ne kadar aktif biçimde sokakta olduğudur. Kitleler sokakları terk etmediği sürece, seçim hilelerini azaltmak, sonuçları düzeltmek zorunda kalırlar. Sokaklardan çekilindiği, “biz hukuksal mücadelemizi vereceğiz” dendiği anda, seçim hilelerine teslim olunmuş demektir.

Sınıf mücadelesinin birikimleri çok net göstermektedir ki, sokakta kazanmadan, sandıkta kazanılmaz. Referandum süreci boyunca, sokakta AKP’nin saldırılarına karşı etkili bir mücadele yürütmeden, seçim çalışması yürütülmesi doğru değildi. Seçim günü de kitleler sokağa dökülmeden, sandıktan Hayır çıkarma ihtimali yoktu. Öyle de oldu.

 

“Katılım artarsa Hayır çıkar” diyenlere

Önemli bir konu da, seçime katılım oranı ile ilgilidir. Son seçimlerde giderek artan biçimde “katılım artarsa Hayır çıkar” denmekte, oy kullanmayacak olanlar doğrudan “hain” ilan edilmektedir. Birincisi, oy kullanmak ya da kullanmamak, siyasi bir karardır; böyle saçma söylemlerle baskı altına alınamaz. İkincisi, seçimlere katılım oranı Türkiye tarihinin rekorlarından birine, yüzde 87,5’e ulaşmış, ama sonuç Evet olarak çıkmıştır; yani katılımın artması yetmemiştir.

Referandum sonuçları ortadadır. Binlerce tutanak, YSK kayıtlarında değiştirilmiş, sandığa giderek Hayır oyu atanlarla Evet’in sayısı yükseltilmiştir. Demek ki mesele, katılımı arttırmakta değil, sonuç alıcı mücadele biçimlerinde düğümleniyor. Ama sandığa atılan oyları korumayı beceremeyenler, hem kendi suçlarını örtbas etmek, hem de kitlelerin sisteme karşı güvenlerini kaybetmelerini önlemek için, olağanüstü bir çabayla bu demagojiyi sürdürüyorlar.

Aynı durumu 2014 yerel seçimlerinde de, 1 Kasım seçimlerinde de tekrar tekrar ve en çarpıcı örnekleriyle yaşadık. Göz göre göre yapılan seçim yolsuzlukları karşısında, muhalefet partileri mızırdanmaktan öteye gitmediler. Hesap soran, sonuçları değiştirme kararlılığını gösteren bir yol izlemediler.

Bu nedenle bir kere daha söylüyoruz: Önce, sandığa atılan oylara sahip çıkın! Oy torbalarının değiştirilmesini, mühürsüz oyların geçerli sayılmasını, açık oy kullanılmasını, gizli sayım yapılmasını, tutanakların değiştirilmesini vb. vb. engelleyin. Her şeyden önce, sayısını kimsenin bilmediği, ama Fethullah Gülen “gerekirse ölülerin mezardan kalkıp oy kullanmasını sağlayın” dediğinden bu yana herkesin farkında olduğu “ölü seçmen” kayıtlarını tespit edin ve seçmen listelerini düzeltin. Sonra insanlardan oy isteyin.

“Hainlik”, oy kullanmaya gitmemek değil, oy kullananların oylarına sahip çıkmamaktır. Hayır oylarının Evet’e dönüşmesine göz yummaktır.

Hayır oylarının hileyle Evet’e dönüştürülmesi, sistemin ne kadar çürümüş olduğunun, seçimlerin bir aldatmaca olduğunun, oy kullanmanın hiçbir şeyi değiştirmediğinin göstergesidir. Ve bu durumu gören kitlelerin, sisteme güvensizleşmesi, sandığa uzaklaşması, parlamento dışı çözümler araması (mesela devrimcileri daha dikkatli dinlemeye başlaması) kaçınılmazdır.

Bu koşullarda ısrarla “katılım artarsa Hayır çıkar” diyenlerin farklı bir amacı vardır. Asıl amaç hedef şaşırtmaktır. Sisteme yönelmesi gereken okları, komşuya-arkadaşa yöneltmektir. Bu yanıyla da sınıflı-sömürücü toplumu kutsayan, en pespaye düzeniçi bir söylemdir.

 

Mağluptur bu yolda galip

Erdoğan, onca baskıya, teröre, devletin her tür olanağını tepe tepe kullanmasına ve tüm hilelere rağmen, referandumu bıçak sırtında kazanmıştır. Bunun gerçek bir kazanım olmadığı ortadadır.

Herşeyden önce kitlelerin öfkesi dinmemiştir. Hayır oylarının gerçekte yüzde 60’ın üzerinde olduğu görülmektedir. Hilelerin en aza indirildiği, Hayır’cıların kontrol altında tutabildiği bölgelerdeki sandık sonuçları bunu göstermektedir. İstanbul ve Ankara’nın, Üsküdar gibi ilçelerin, 30 büyükşehirden 17’sinin Hayır demiş olması, AKP’nin altındaki zeminin nasıl kaydığının göstergesidir.

Yapılması gereken şey bellidir. Referandum sonuçları açıklanmaya başladığı andan itibaren kitleler sokaklara dökülmeliydi. Bu yapılmadı. Çünkü muhalefetiyle, hükümetiyle bütün düzen partileri, kitlelerin sokaklara dökülmesinden korkuyor. Hepsi kitlelerin eylem gücü ortaya çıkmadan sorunu çözmek istiyorlar. Salt bu korkuyla, bugüne kadar CHP de, HDP de sayısız yenilgiyi kabullendi.

Ancak bugünkü durum, öncekilerden önemli bir farklılık taşımaktadır. Bu referandum, basitçe Erdoğan’ın bir seçimi daha kazanması değil, önemli bir sistem değişikliğidir. Herhangi bir seçim olsaydı, muhalefet de sonuçları kabullenip, kitleleri moral bozukluğu ve karamsarlıkla başbaşa bırakıp “önümüzdeki maçlara bakacağız” havasına girebilirdi. Oysa bu defa CHP “ya sonuçlar düzeltilsin, ya da referandum iptal edilsin” demek zorunda kaldı.

Bu koşullarda, kitlenin baskısını artırmak ve mutlaka sonuç alıcı adımlar atmak için önemli bir olanağa sahibiz.

İkinci unsur, emperyalistlerin tutumudur. Bugüne kadar başkanlık sistemine ilişkin yazılarımızda, emperyalistlerin de Türkiye’de bu sistemi istemediklerini yazmıştık. Çıkan sonuç, onları da memnun etmedi. Sonuçlar açıklandıktan sonra hiçbir önemli ülkenin Erdoğan’ı arayarak kutlamamış olması, dahası AGİT’in olumsuz açıklamaları, ABD ve Rusya’nın sessizliği, bunun somut göstergeleridir.

Farklı emperyalistlerin üzerinde uzlaştıkları nokta, Erdoğan’ın “güvenilmez ve kontrol edilemez” olduğudur. Belli pazarlıklar yaparak Erdoğan’a bir seçim daha kazandırmaları vb. belki mümkündür. Ancak başkanlık gibi, tüm yetkileri elinde toplayacağı bir sisteme izin vermeleri pek kolay değildir.

Erdoğan ve AKP referandumu kazanmanın coşkusunu değil, müthiş bir moral bozukluğu yaşıyorlar. En önemli “kaleleri”ni kaybetmiş durumdalar. Kendi oy tabanlarını bile, çeşitli ödüller vermedikleri ve hile yapmadıkları sürece, ellerinde tutamadıklarını görmüşlerdir. Yapılacak ilk seçimi AKP’nin kazanacağının artık garantisi yoktur.

Bu koşullarda, başkanlık sisteminin hayata geçmesi, Erdoğan’ın hayallerinin gerçekleşme ihtimali giderek uzaklaşmaktadır. Ancak bunun nasıl yapılacağı belirsizdir. Egemenlerin çeşitli manevralara başvurması mümkündür. Referandumun iptal edilmesi, seçeneklerden biridir.

Bir başka seçenek ise, erken seçimin gündeme gelmesidir. Yapılacak erken seçimde AKP’nin karşısına yeni ve güçlü bir partinin çıkartılması, meclis çoğunluğunun ele geçirilmesi ve referandumda kabul edilen anayasanın, yeniden meclis oylaması ile işlevsizleştirilmesidir.

Burjuva siyasetin derin ve karmaşık labirentlerinde, şu anda aklımıza gelmeyen daha pek çok farklı seçeneklerin bulunması da mümkündür. Yeni ve bu defa başarıya ulaşacak bir askeri darbe ya da ülkede ciddi sonuçlar yaratacak gerici bir iç savaş çıkartılması bile sözkonusu olabilir. Kesin olan tek şey, bu sonuçların başkanlık sistemini getirmediğidir.

Bize düşen, kitle hareketinin gücüyle referandum sonuçlarını etkisizleştirmek, bu saldırıyı geri püskürtmek için harekete geçmektir. Erdoğan’ın kitlelerin kazanılmış haklarına dönük şiddetli saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltmektir.

Referandum sonuçları meşru değildir. Ve kitleler ilk anda sokaklara çıkarak bu sonuçları tanımadıklarını göstermişlerdir. Bu durum güçlendirilmeli, sonuç alıcı eylemlere dönüştürülmelidir.

Taleplerimiz bellidir: Başkanlık-sultanlık sistemine hayır! Referandum iptal edilsin! Erdoğan ve Hükümet istifa etsin!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …