Yeni yasa ve yasaklarıyla YURTLAR

Üniversiteyi başka bir ilde okuyacak öğrencilerin ilk başta karşılaştıkları en ciddi sorun, barınmadır. Bu sorun, her geçen yıl daha da derinleşerek sürüyor. Yeni öğretim yılına da yurtlarla ilgili çıkan yeni yasa ve yasaklarla girildi. Gerici-faşist eğitimi daha da ağırlaştıran AKP Hükümeti, yurtları “kız-erkek” olarak ayırarak, “haremlik- selamlık” uygulamasını getirdi. Yurda gece giriş saatlerini 23.00’den, 21.00’e çekti. Yurt ücretlerini arttırdı vb…

Başta İzmir olmak üzere birçok yerde öğrenciler, bu yeni uygulamaya ve yurtlardaki diğer sorunlara tepkilerini eylemlerle ortaya koydular. Devlet, yurtlarda “namus bekçiliği”ni ayyuka çıkarırken, birçok yerde yurtlara ıssız-karanlık yollardan gidilmekte, araç sorunu yaşanmakta ve çoğu kez cinsel tacizle karşı karşıya kalınmaktadır. Son yurt eylemlerinde bu sorunlara duyulan tepkiler de ortaya konmuştur.

 

Sorunlar yumağı

Yurtlar, sadece bu yıl değil, on yıllardır öğrenci gençliğin temel sorunudur. Son yıllarda “devlet yurtları” azaltılarak, bir kısmı “modernleştirilecek” bahanesiyle yıkılarak ya da özel yurtlara çevrilerek daha sıkıntılı hale getirildi. Öğrencilerin ezici çoğunluğu sokağa terk edilmiş durumda.

Devlet yurtlarının çıktığı öğrenci sayısı çok azdır. Genelde öğrenciler yedekler içerisinden kendilerine sıra gelmesini beklerler. Bu sıranın ne zaman geleceği belli olmadığı için, çoğu öğrenci, ailesinin, dişinden-tırnağından arttırdığı masraflara ek olarak, eve çıkmak zorunda kalır. Yeni ev; yeni eşyalar, yeni masraflar, faturalar demektir. Öğrencileri müşteri olarak gören zihniyetin; tek amacı kar elde etmek olan kapitalist sistemin doğurduğu sıkıntılardır yaşanan. Yurtlara yerleşebilen şanslı(!) öğrencilerin sorunları da, evde kalanlardan az değildir.

Yurda giren öğrenci, ödeyeceği depozitonun yanısıra, bir sayfalık yasaklar listesini imzalamak zorundadır. Bu bir sayfalık yasaklar listesinde; yurdun bütün kurallarına uyacağı, eylemlere katılmayacağı, “bölücü-yasadışı” dergi-kitap sokmayacağı, kuralları çiğnediği takdirde yurttan atılacağı, bunun da siciline işleyeceği ve bundan sonra herhangi bir devlet kurumunda çalışamayacağı gibi maddeler vardır. Böylece daha yurda adımını atar atmaz, bir korku tüneline sokulur ve cendereye alınır. Zaten amaçları, öğrencilerin iradesini yok edip, tüm uygulamalara boyun eğmesini sağlamaktır. Yurda kaçta girip çıkacağına, hangi saatlerde yemek yiyeceğine, yurt bahçesinde kaça kadar kalabileceğine, bir yere gitmek istediğinde izin zarfı doldurup çıkabileceğine kadar, bütün kurallar yurt idaresi tarafından belirlenir. Yurtta bir sorun yaşadığında, ya da yurda gelmediğinde hemen aileler aranır, ihbar çekilir. Üstelik yurt memurları, kantinciler, kız öğrencilere asılabilir, ama karşı cinsten biriyle el ele tutuşmak yasaktır!

Tabii bütün bu kurallar silsilesi, devrimci-demokrat, ilerici öğrenciler için geçerlidir. Faşist veya dinci-gerici öğrencilere hem örgütlenme, hep propaganda özgürlüğü sonuna dek esnetilir. Örneğin devrimci-demokrat öğrenciler için 1 Mayıs’ı kutlamak, ya da 6 Kasım’da protesto yapmak, “yıkıcı-bölücü” faaliyet olarak görülüp yasaklanırken, faşistlerin “3 Mayıs Türkçülük Günü” kutlamaları, ya da cemaatçilerin “Kutlu Doğum Haftası” vb. serbesttir. Her yurda mescit yapılmakta, dinci-gerici örgütlenmenin önü düzlenmektedir.

 

Örgütlenelim, direnelim!

Yurtlarda azgınlaşarak devam eden baskılara, ancak örgütlenerek, direnerek karşı koyabiliriz. Bunun için yurtlarda örgütlülüğümüzü geliştirelim! Daha çok öğrenciyle tanışıp, yaşanan baskılara karşı, yurtlarda kat ve blok temsilcilerimizi seçelim! Seçimle gelen temsilcilerimiz aracılığıyla, idarenin karşısında söz ve karar sahibi olalım! Ancak o zaman, kapitalizmin azgın dişlileri arasında ezilmekten kurtulur, bu dişliyi kırabilmek için harekete geçmiş oluruz.

İdarenin korkutmalarına, tehditlerine boyun eğmeden, İzmir’deki yurtlarda yapılan “haremlik-selamlık” uygulamasına yurtlarını işgal ederek cevap veren kız ve erkek öğrencilerin birlikte mücadelesi, bunun güzel bir örneği olmuştur. Yurtlardaki sorunlarımız da ancak birleşerek, örgütlenerek, mücadele ederek çözülür. Unutmayalım ki, mücadele edenler her zaman kazanamazlar ama, kazananlar hep mücadele edenlerdir!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …