Seçim partisi HDP kuruldu!

hdp-logo

Beklenen oldu. Yaklaşık iki yıl önce kurulan HDK (Halkların Demokratik Kongresi) 26-27 Ekim 2013 tarihlerinde HDP (Halkların Demokratik Partisi) adıyla partileşti. Ankara’da toplanan I. Olağanüstü Kongre ile HDP kuruluşunu resmen ilan etti. Böylece reformist kesimlerde yıllardır tartışılan “Çatı Partisi” projesi nihayet hayata geçmiş oldu.

HDP, tam da yerel seçimlerden önce ilan edilerek, gerçekte bir “seçim partisi” olarak kurulduğunu ortaya koydu. Bilindiği gibi Kürt hareketi, çok uzun bir süredir seçimlerde “Batı”dan daha fazla oy alabilmek için, çeşitli birlik girişimlerinde bulunmuştu. Öcalan’ın “zeytin dalı” projesiyle CHP içinden bazı isimleri de hedefleyen birlik girişimleri olmuş, fakat fiyasko ile sonuçlanmıştı. Hatta Murat Karayalçın’ın başında bulunduğu SHP ile ittifak bile yaptılar. O SHP ki, ‘90’lı yıllar boyunca hükümet ortağı olarak Kürt hareketine yönelik en kanlı saldırıların sorumlularındandı. Pragmatist bir yaklaşımla onunla bile biraraya gelmekte beis görmediler.

Son seçimlere ise, “emek, demokrasi bloku” adıyla girildi. Bu kez kendilerine “sosyalist”, “devrimci” diyen reformist partilerle ittifak yaptılar. Şimdi o ittifakı HDP adıyla partileştiriyorlar. AKP’ye muhalif olan, fakat CHP’ye de oy vermek istemeyen herkesi, bu çatı altında birleştirerek, “düzen-içi muhalefet” boşluğunu doldurmaya adaylar. Bununla birlikte, seçimlere “Batı’da HDP, Kürdistan’da BDP” ile gireceklerini söyleyerek, BDP’nin feshedilmeyeceğini duyurdular.

 

HDP hangi ihtiyacın ürünüdür?

HDP’nin kuruluş gerekçesi, amaçları, ondan beklenen misyon, esasında son derece açık. Bu durum, Kürt hareketi ve ona bağlı olan tüm kişi ve kurumlar çok net biçimde ortaya konuluyor.

“Kürt sorununu çözüm stratejisi, Türkiye demokrasi güçleriyle birlikte bir mücadeleye ele alınıyorsa, doğru olan böyle bir örgütlenme modelidir…. Türkiye demokrasi güçleriyle buluşmadığı takdirde Kürtlerin bu demokrasi birikimi ve siyasal gücü yeterli etkide bulunamamakta, istenilen sonuçlar alınamamaktadır. Artık bu temel eksikliğin giderilmesi gerekir.” (Hüseyin Ali, Gündem 20.8.2013)

İşte bu “eksiklik” HDP ile giderilmek istendi. Yani HDP, Kürt hareketinin kendi ihtiyaçlarını karşılama temelinde oluşturuldu. Her ne kadar BDP, HDP’nin içinde yer alıyor görünse de, gerçekte HDP, başından beri BDP’nin Türkiye kolu olarak düşünüldü ve o şekilde inşa edildi. Bu, HDP’nin programından bileşimine, işleyişinden siyasal-taktiksel bakışına kadar, her alana sindirildi. Örneğin seçimlere Kürt illerinde HDP ile değil de BDP ile girilmesi bile, HDP’ye düşen görevin, Kürt hareketinin politikalarını “Batı”ya taşımak olduğunu gösteriyordu.

“BDP, Kürtlerin yoğunlukta olduğu partidir. HDP ise Türkiye genelinde siyaset yapan ve örgütlenen parti olarak rolünü yerine getirir. Kürdistan’da seçilen milletvekili ve parlamenterler, tabii ki, çoğunlukta yerelden, yani BDP’den olur. Böylece Kürtlerin hem özgün olarak kendini ifade etmesi hem de Türkiye genelinde bu parti içinde politika yapma ihtiyacı karşılanmış olur.” (agy)

BDP öncesi kurulan legal Kürt partileri de, uzun süredir “Türkiyelileşme” hedefini koymuşlar ve “Türkiye Partisi” olmak istediklerini ifade etmişlerdi. Fakat bunu gerek kendi dar milliyetçi politikalarından, gerekse Türk egemenlerinin kışkırttığı şoven dalgadan dolayı başaramadılar. Son çare olarak HDP’yi kurmaya karar verdiler. Esasında HDP bileşenleri, uzun süredir Kürt ulusal hareketinin yedeğine çekilmiş durumdaydı. Fakat tamamen Kürt Hareketi’ne angaje olmaları, bırakalım geniş kitleleri, bu bileşenlerin tabanını bile rahatsız ediyor, uzaklaştırıyordu. Dolayısıyla istenen amaca ulaşılamıyordu. Bunu farklı bir isim ve görüntü ile giderme zorunluluğu, buradan doğdu. HDK ile atılan adımlar, HDP ile sonlandırıldı.

HDK, başından itibaren Kürt hareketinin ihtiyaçları doğrultusunda kurulduğu için, görevlerini- işlevlerini de doğal olarak Kürt hareketi belirledi. Ortaya çıkan “sapma”ları uyardılar, kulaklarını çektiler. “Sakın ola ki, Kürt hareketinin alanına el atmaya kalkmayın” dediler mesela. HDK bileşenlerinin Kürt illerinde örgütlenme çabalarını, “orada zaten BDP ve DTK örgütlü, önemli olan BDP ve DTK’nın örgütlü olmadığı yerlerde örgütlülüğü geliştirmek” diyerek durdurdular. Onları “kolayı seçmek”le, “asıl görevine eğilmemek”le “kitleye inmemek”le suçladılar. HDK bileşenleri, AKP’nin bile gerisindeydi! Hiç olmazsa AKP’nin pratiğinden öğrenmeliydiler! vb… Gündem gazetesinin köşe yazılarında, bunlar açık açık yazıldı.

“Asli görevleri” Kürt hareketi tarafından belirlenen ve böylesi aşağılayıcı sözlerle hatırlatılan bir kurumun, bağımsız bir çizgi izleyebilmesi, kendi içinde demokratik bir işleyişi oturtabilmesi mümkün müdür? Olmadığı ve olamayacağı HDP kongresinde bir kez daha görülmüştür.

 

HDP ile dayatmalar sürüyor

HDP kuruluşunda basına da yansıyan sıkıntılardan biri, HDP’nin her iki eşbaşkanının BDP’li olmasıydı. Başkanlık için bu iki isim dışında kimse aday bile gösteremedi. İsimler kongre öncesinden belirlenmiş ve kongreye dayatılmıştı.

Diğeri ise, 80 kişilik parti meclisinde “sendika ve işçi temsilcisi” adına kimsenin olmayışıydı. Kadın ve LGBT kotası koyan ve buna uyabilmek için meclisin sayısını arttıran HDP’nin, parti meclisine işçilerden hiç kimseyi almaması, şaşırtıcı değildi aslında. Çünkü Kürt hareketi, başından beri “sınıfsal” yaklaşıma karşı çıkıyor, bunun partiyi “darlaştıracağını” ileri sürüyordu. Bilindiği gibi, uzun süredir sol harekette esen burjuva-liberal görüşler, toplumdaki ayrışmanın sınıfsal değil, ulusal, mezhepsel, cinsel vb. “alt kimlikler” olduğu tezini güçlendirmişti. Kürt hareketinden reformist partilere kadar geniş bir kesim, yıllardır bu kimlikleri ön plana çıkararak, sınıfsal çelişkileri geriye ittiler, görmezden geldiler.

Bu yönleriyle HDP, işçi ve emekçilerin partisi değil, “ötekileştirilen” diye adlandırdıkları kesimlerin partisidir. HDP’nin kongresinde toplanan HDK’nın 3. Kongre kararları da, bu gerçeği bir kez daha su yüzüne vurmuştur. Alınan kararlarda “Kürt halkının haklarını anayasal güvenceye alan adil, kalıcı bir barış, anadilde eğitim, demokratik özerklik” gibi somut talepler, maddeler halinde sıralanırken; işçi ve emekçilere dair iki madde bulunuyor. Biri, “Emeğin kurtuluşu için her düzeyde yeniden yapılanma ve örgütlenmesi” diğeri, “işçi ve emekçilere yönelik saldırı girişimlerine karşı mücadele”dir. Bunların ne kadar basma kalıp genel geçer sözler olduğu ve hiçbir somut talebi içermediği açık değil midir?

İşçi ve emekçiler üzerinde saldırılar bu kadar yoğunlaşmışken, başta kıdem tazminatı, grev hakkı olmak üzere çok ciddi gasplar sözkonusuyken, bunlara dair tek kelime edilmemiş olması, partinin kimliği hakkında yeterince fikir verir. Keza, kitlelerin parasız eğitim ve parasız sağlık gibi en temel taleplerine bile yer verilmemiştir.

Görmezden gelinen bir diğer kesim ise Alevilerdir. Öcalan’ın Newroz mesajında olduğu gibi, HDP kongresinde de Alevilerin adı yoktur. Aleviler, “tüm mezhepler” içinde eritilmiştir. Aynı günlerde Öcalan’ın “Demokratik İslam Konferansı” toplanması yönündeki çağrısı, daha önce Kemalistlerin diliyle eleştirdiği Şeyh Sait’e şimdi övgüler dizmesi, Alevilerin önemli bir kesimince tepkiyle karşılanmıştır.

Kısacası HDP, programı ve işleyişiyle Kürt ulusal hareketinin ihtiyaçları doğrultusunda kurulan, bundan dolayı da bir takım dayatmaları, anti-demokratik uygulamaları yaşayan bir parti durumundadır. İki yıl önce HDK’nın Kuruluş toplantısında da program ve tüzük, toplantı sabahı delegelerin eline geçmişti. Sonrasında, kendi aldığı kararlara, tüzüğüne uygun çalışmadığı, Yürütme Kurulu’nun Genel Kurul öncesi delegelere siyasal durum, örgütsel çalışmalar hakkında yazılı raporlar sunmadığı, bu belgeleri toplantı esnasında “ayak üstü” incelemek durumunda kaldıkları üzerine birçok sorun, bizzat HDK üyelerince ifade edilmişti.

Aynı tarz, bugün HDP’yle devam ediyor. Alınan kararlardan, başkanlık ve meclis seçimlerine kadar, dayatmacı, anti-demokratik uygulamalar yaşanıyor. Bileşenlerden bazıları, bu durumdan rahatsız olsalar da mızmızlanmaktan öteye gidemiyorlar. Çünkü herkes biliyor ki, bu partinin gerçek sahibi Kürt hareketidir.

* * *

HDP kuruluşunu selamlayan Öcalan, kendisiyle görüşmeye gelen BDP milletvekillerine, “40 yıldır Mahir’in çizgisinin kavgasının verdiğini, emaneti artık HDP’ye teslim edeceğini” söylemişti. HDP Kongresi’ne gönderdiği mesajda da, “71 devrimciliği devlete isyan devrimciliğiydi. 40 yıllık isyandan sonra devletle müzakere önemlidir” diyerek bir kez daha barışçıl mücadeleye çağrı yaptı.

Oysa ’71 devrimciliği, reformizmden-parlamantarizmden kopuşu ifade eder. HDP ile yapılan ise, Türkiye devrimci hareketini yeniden parlamantarizme döndürmektir. Benzer şekilde başlangıçta uzak durdukları Haziran direnişine sonradan methiyeler dizerek, sokağı sandığa çekme çabasına girmişlerdir.

Elbette bu durum, egemen sınıfları ve sözcülerini çok memnun ediyor. HDP’nin kuruluş kongresine mesaj gönderenlerden biri de, Başbakan Erdoğan’dır. Mesajda “nazik davetiniz için teşekkür ederim” deniyor. Yani Erdoğan da kongreye davet edilmiş! Ama olası tepkilerden çekinilerek, mesaj kongrede okunmuyor!

Düzene başkaldırı ve isyanın adı olan ’71 devrimciliği, gerisin geri “barışçıl” mücadeleye çekiliyorsa;  “burjuvazinin ahırı” olan parlamento, yeniden umut olarak gösteriliyorsa; sokağa çıkan kitleler, sandığa davet ediliyorsa; burada devrimci bir partiden sözedilemez.

Bunlara da bakabilirsiniz

Tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın!

Suriye’de öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için, Şişhane’de eylem yapıldı. Eyleme polis saldırdı …

Metal’de -yasağa rağmen- grevler sürüyor

Birleşik Metal-İş Sendikası (BMİS) 5 işletmede TİS görüşmelerine 9 Ağustos’ta başlamıştı. Bunlardan 1’i hariç 4’ü …

ASGARİ ÜCRET ve BİZ EMEKLİLER…

17 bin 2 TL olan asgari ücrete yapılacak zam, günümüzde en temel gündem maddelerinden birisi. …